“Ayşe ve Mehmet, evliliklerinin on ikinci yılında danışmanlığa başvurdular. İlk görüşmede her ikisi de “Aslında büyük bir problemimiz yok” diyordu. Çocukları Defne ise ergenlik dönemindeydi ve son aylarda içine kapanmış, notları düşmüştü. Seans ilerledikçe tablo değişti. Ayşe, ev işlerinin yükünden bahsederken, Mehmet gözlerini yere indirdi. Mehmet işten eve geldiğinde sürekli telefonuna bakıyordu. Defne, odasına kapanıyor ve kimseyle konuşmuyordu. Görünürde kavga yoktu; ama evin içinde ağır bir sessizlik hakimdi. Terapide bu sessizlik konuşulur hale geldi. Defne ilk kez “Kendimi bu evde görünmez hissediyorum” dedi. Mehmet ise “Ben ailem için çalışıyorum, ama galiba yanınızda olmayı unuttum” diye itiraf etti. Ayşe, “Hepimiz çok yorgunuz, ama birbirimizi yormadan dinlemeyi bilmiyoruz” dedi. Bu farkındalık süreciyle birlikte aile üyeleri birbirini suçlamayı bırakıp dinlemeyi öğrenmeye başladı. Mehmet, akşamları telefona gömülmek yerine Defne’nin gününü dinlemeyi alışkanlık haline getirdi. Ayşe, yüklerini paylaşmayı öğrendi. Defne ise yalnızlığının azaldığını hissetti. Sessizlik yerini küçük ama samimi diyaloglara bıraktı.”
“Elif ve Murat, evliliklerinin yedinci yılında terapiye başvurdu. Görünürde sorunları “küçük tartışmalar”dı. Ancak seans ilerledikçe ortaya çıkan şey şuydu: Murat sürekli işine sığınıyor, Elif ise duygusal ihtiyaçlarının karşılanmadığını hissediyordu.
Murat, “Ben eve huzur getirmeye çalışıyorum” derken; Elif, “Benim için huzur, birlikte vakit geçirmekti” dedi. Tartışmalar aslında asıl konudan, yani duygusal kopuştan uzaklaşıp gündelik konulara sapıyordu.