On altıncı yüzyılda, dönemin güzellik anlayışını tanımlayan kadın İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in ta kendisiydi. İnsanlar onun sadece giyim tarzını değil, saçını ve makyajını da taklit etmeye çalışırdı. Kraliçe, Rönesans’ın ideal güzellik anlayışına tam uyuyordu: açık renk saçlar, soluk yüz rengi, parlak gözler ve kırmızı dudaklar. Yüzünün rengi, güneş altında çalışmak zorunda olmadığını vurgulayarak asil kökenini ve zenginliğini simgeliyordu. O dönemin kadınları da bembeyaz bir tene sahip olmak için her şeyi yapmaya hazırlardı. İçerisinde kurşun, sirke, kükürt ve cıva gibi maddeler bulunan karışımlar hazırlayıp bunu ciltlerine sürüyorlardı. Bu zararlı maddeler bir süre sonra cildin gri ve kırışık görünmesine sebep oldu ve bunu çözmek içinse yüzlerine çiğ yumurta akı sürdüler. Dudakları ve gözleri taklit edebilmek adına cıva sülfür, güzelavrat otu özü gibi maddeler kullandılar. Ayrıca, Elizabeth’in dişlerini taklit etmek için, çoğu kadın kendi dişlerini karartırdı.