Mısır Hiyerogliflerinin ve Diğer Antik Yazı Biçimlerinin Nasıl Tercüme Edildiğini Biliyor muydunuz?

Kimi eski toplumlar kendi yazı biçimlerini kullanıp dillerini kayıtlara geçirse bunların çözümlenmesi hiç kolay olmuyor. Öyle ki pek çok ölü dil hâlâ daha çözümlenmeyi bekliyor. Eski dillerin nasıl çözümlendiği ve antik kültürlerin esrarengiz kalıntılarındaki yazıların nasıl tercüme edildiğini merak ediyorsanız, bu süreci Mısır hiyeroglifleri üzerinden anlattığımız içeriğimize buyurun. 👇

Mısır hiyerogliflerinin çözümlenmesine, tarihin en önemli ve değerli taşlarından Rosetta taşının bulunmasıyla başlandı.

Rosetta taşı 1799'un Temmuz ayında Fransız askerleri tarafından bulundu. Taşın üzerinde üç farklı yazı türünde (Mısır hiyeroglifleri, demotik yazı ve eski Yunanca) V. Ptolemaios'un bir hükmü yazılıydı. M.Ö. 196'da yazılan bu kararnamede, Mısırlı rahiplerin vergi indirimi karşılığında V. Ptolemaios'un firavunluğunu kabul ettikleri belirtiliyordu. O zamanlar Mısır'a, Büyük İskender'in ölümünden sonra generallerinden Ptolemaios'un kurmuş olduğu hanedan hükmediyordu.

Taştaki Yunan harfleriyle yazılmış kısım sayesinde diğer iki yazı tipi çözümlenebildi.

Taş bulunduğunda ne hiyeroglifler ne de demotik yazı deşifre edilmişti. Yunanca kısım okunabildiğinden diğer dillerdeki kısımlarla karşılaştırıldı ve yazılar çözümlendi. Mısırbilim profesörü olan Andréas Stauder taşla ilgili olarak, 'Rosetta yazıtı, bir eserin iki dilde yazılmış olmasının, o eseri deşifre etmenin anahtarı olduğunu ortaya koymuştur. Fakat keşfedildiği günden bu yana bilim insanlarının sürekli incelediği bu yazıtın, keşfedildikten 20 yıl sonra anca deşifre edilebildiği unutulmamalıdır' diyor.

Hiyeroglif yazısı, sesleri ve nesneleri temsil eden işaretlerden oluşuyor.

Mısırbilim profesörü James Allen hiyerogliflerle ilgili olarak, 'Araştırmacı Jean-François Champollion 1820'de hiyeroglifleri incelemeye başlayana değin hiyerogliflerin sadece anlamsız semboller olduğunu düşünülüyordu. Kendisinin en büyük keşfi, sesleri temsil ettiklerini fark etmesiydi' diyor.

Champollion Kıptîce (Yunan harfleriyle yazılmış eski Mısırca'nın en son gelişmiş hâli) biliyordu.

Bu sayede, Rosetta taşındaki Yunan harfleriyle yazılmış Kıptîce sözcüklerden aşina olduğu seslerle hiyeroglifler arasında bağlantı kurup hiyerogliflerin anlamlarını çözdü. Champollion'a Kıptîce öğrenmesi Mısırlı keşiş Rufa'il Zakhûr önermişti. İskoçya Ulusal Müzesi'nde küratörlük yapan Margaret Maitland bu konuyla ilgili olarak, 'Champollion Zakhûr ve Yuhanna Chiftichi'nin yanında Kıptîce öğrendi. Arap ilim insanları Mısırca'nın en eski (hiyeroglif yazısı) ve en yeni biçimi (Kıptîce) arasındaki bağlantıyı çoktan çözmüştü. Kıptîce olmasaydı hiyeroglifler çözülemezdi' diyor.

Mısır hiyeroglifleri 19. yüzyılda çözülürken günümüzde hâlâ anlayamadığımız sürüsüyle antik dil bulunuyor.

Allen bu konuyla ilgili olarak, 'Temelde karşılaştığımız üç tane çözümleme sorunu bulunuyor. Hiyeroglifler birinci kategori dediğimiz dilin bilindiği ama alfabenin bilinmediği duruma giriyor' diyor. Mısır özelinde bakıldığında, Kıptîce sayesinde eski Mısır dili biliniyordu ama hiyerogliflerin anlamları ve karşılıkları bilinmiyordu.

İkinci sorun harflerin bilindiği ama dilin bilinmediği durumlarda görülüyor.

Bu kategoriye örnek olarak Etrüskçe'yi verebiliriz. Etrüskler günümüzün İtalyası'nda yaşayıp Latin alfabesindekilere benzeyen harfler kullanmıştı. Bir başka örnek olarak verilebilecek Meroitik dilinde ise, dili konuşan halkın Mısır'ın güneyinde yaşamasından ötürü hiyeroglif yazısı kullanılmıştı. Bu iki örnekte de yazılar okunabiliyor ama ne anlama geldikleri henüz bilinmiyor.

Üçüncü durumda ise ne harfler okunabiliyor ne de dil biliniyor.

Bu duruma örnek olarak günümüzün Pakistan ve Kuzey Hindistan topraklarında bulunan İndus Vadisi'nde yaşamış olan eski medeniyetlerin kullandığı yazı biçimi verilebilir. Ne kullandıkları harfler ne de bu harflerin ne anlama geldiği çözülebildi.

Çözümlenmemiş yazı biçimleri üzerinde çalışan bilim insanlarının hiyerogliflerden ders çıkarması gerekiyor.

Rosetta taşının çözümlenmesi üzerine bir kitap yazmış olan Diane Josefowicz çözümleme konusunda, 'Kitabımda, eski yazıların kültürel bağlamda ele alınarak daha kolay çözümlenebileceğini düşüncesinin altını çizdim. 1802'de İngiliz bilimci Thomas Young hiyeroglifleri çözümlemeye çalışmıştı. Fakat Antik Mısır kültürünü umursamadığından ve çözümleme sürecine bir bulmacaymış gibi baktığından başaramadı. Champollion ise Mısır tarihine ve kültürüne ilgiliydi. Bu yüzden çözümleme sürecinde Kıptîce'den faydalanmaya çalıştı. Başarılı da oldu' diyor.

Hiyerogliflerin çözümlenme sürecinde yaşananlar, Maya yazısının tercümesinde de yaşandı.

Antik Maya gliflerini çözümleyen bilim insanları, bu süreçte günümüzde konuşulmaya devam eden Maya dillerinden faydalandı. Yine Josefowicz'in savından yola çıkacak olursak, henüz tam anlamıyla çözümlenemeyen Meroitik dilinde de bu uygulama sayesinde ilerleme kaydediliyor. Stauder bu süreçle ilgili olarak, 'Meroitik dili, günümüzde Kuzey ve Doğu Sudan'da konuşulan diğer dillerle karşılaştırılarak ve aynı dil ailesine mensup dillerdeki sözcüklerden faydalanılarak ortak bir sözlük ortaya çıkarılmasıyla çözümleniyor' diyor. Eski yazıların keşfinde, günümüzde hâlâ varlığını sürdüren ancak ölme tehdidiyle karşı karşıya olan dillerden faydalanmanın ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Sümerler Sadece Yazıyı Değil Aşkı da Bulmuş: 4000 Yıllık Tablette Tarihteki İlk Aşk Şiiri
UFO ve Helikopter Tasvirleri Barındırdığına İnanılan Gizemli Mekan: Abydos Tapınakları
Anadolu'da Bir İlk: Mağara Duvarında 1700 Yıllık Hatıra Yazısı

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?