Fredy gençlik kampları düzenliyor ve Filistin’e göç etmeyi uman genç Yahudilere yardım etmenin yollarını arıyordu. Naziler 1939’da Çekoslovakya’yı işgal edip kamusal alanları Yahudilere yasakladığı zaman, Fredy gençlerin hala spor yapabilecekleri bir oyun parkı buldu ve bu gençlerin 18’i savaşta tarafsız olan Danimarka’ya kaçmayı başardı.
1941 sonu Fredy, Almanların “model getto” dediği Theresienstadt kampına gönderildi. Sevgilisi Jan da birkaç ay sonra buraya sürüldü. Fredy kampa gelir gelmez bir grup çocuğun bakımını üstlendi, düzenli spor yapmalarını ve daha önemlisi, kampın sefil koşullarında dahi temiz kalmalarını sağladı - hatta hijyen yarışmaları dahi düzenledi.
Kampta yetişkinler gibi tüm çocuklar da çalışmak zorundaydı ve Fredy çocukların sebze tarlası gibi görece “kolay” işlerde çalışmalarını temin etmeye çalıştı. Fredy elbette Almanca konuşuyordu ve bu, Yahudi ve açık kimlikli bir eşcinsel olmasına rağmen gardiyanlarla makul bir ilişki geliştirmesinde yardımcı olmuştu. Yeri geldiğinde bu durum, Theresienstadt’tan ölüm kamplarına yapılacak nakillerin isim listelerinden çocukları çıkarmasını sağladı.
Ancak şansını fazla zorladı ve Theresienstadt’a yeni gelen bir grup gençle iletişim kurmaya çalıştıktan sonra, Eylül 1943’te Auschwitz’e nakledildi. Bu nakilde onunla birlikte 5 bin kişi bulunuyordu ve bunların 300’ü 15 yaşında ve daha küçüktü.
Fredy kendisini Birkenau’da bir “aile kampı”nda buldu. Çocuklar doğrudan ölüme gönderilmiyordu ve Fredy bir şekilde çocuk bakıcısı oldu. Çocukların ders almalarını sağladı, onlar için etkinlikler düzenledi ve daha iyi yiyecek almalarını ve daha sıcak koğuşlarda kalmalarını başardı. Hatta çocukları dondurucu soğukta saatlerce ayakta bekletmektense günlük yoklamaları içeride yapmaları konusunda gardiyanları ikna etti. Ama Fredy de eziyetten muaf değildi ve en azından bir defasında çocuklardan biri yoklama alınırken uyuyakalınca acımasızca dövüldü.
Birkenau’ya 700 çocuktan oluşan bir başka nakil Aralık 1943’te yapıldı. Jan da bu nakille Birkenau’ya gelmesine rağmen bir daha Fredy’yi görmesi mümkün olmadı. Fredy yaşları 3 ve 8 arasındaki daha küçük çocuklar için ikinci bir koğuş tahsis edilmesi için yetkilileri ikna etti. Böylelikle SS için bir Pamuk Prenses gösterisi sahneleyebileceklerdi.
Aile kampında ilk 6 ay sonrası ölüm oranı yaklaşık yüzde 25’ti, Fredy’nin himayesinde koğuşlardaysa neredeyse hiç ölüm yaşanmıyordu.
Fredy kısa süre sonra kamptaki direniş hareketine katıldı ve çocuklardan oluşan büyük bir grubun yakında gaz odasına gönderileceğini öğrendi. Sonrasında neler olduğu bilinmese de çalışmaya uygun bir adam olarak muhtemelen öldürülmeyeceğini bilmesine rağmen Fredy’nin gaz odasına gönderilen çocuklardan ayrılmayı reddettiği düşünülmektedir. Bazı araştırmacılar aşırı dozla yaşamına son verdiğini, diğerleriyse Yahudi doktorların kendi hayatlarını tehlikeye atacak bir ayaklanmaya sebep olmasını engellemek amacıyla Fredy’ye aşırı doz verdiğini düşünmektedir. Kesin olan şu ki çocuklar 8 Mart 1944 gecesi öldürüldü ve bedenleri yakıldı. Fredy’nin bedeni de aynı gün yakıldı. 28 yaşındaydı.
Theresienstadt’taki aile kampından hayatta kalanlardan biri Fredy için şöyle söylemiş: “Onun kadar fedakar ve çocuklara düşkün biri daha yoktu.” Eşcinsel olduğu için savaştan sonra Çekoslovakya’daki komünistler ve bazı hayatta kalanlar tarafından tarihten silinmesine rağmen, memleketi Aachen’in belediye başkanı 2016’da Fredy’yi şöyle anmıştı: “En bilineni değilse de şehrimizin en önemli evlatlarından.”
Auschwitz’deki çocuk koğuşunda yardımcı öğretmen olarak çalışmış olan Çek müzisyen Zuzana Ruzickova, Fredy’nin hayatını kurtardığını söylüyor. Fredy Zuzana’ya yaşı konusunda yalan söylemesini, “16 yaşındayım” demesini, çünkü daha küçük çocuklarının genellikle doğrudan gaz odasına gönderildiğini söylemiş.
Yıllar sonra Zuzana, Fredy anısına bir anıt yapılmasına yardım etti. Anıtın açılışında şöyle konuştu: “Umarız onu tanıyan bizlerin sonuncusu hayattan ayrıldığında, gelecek nesiller bu anıtın önünde duracak ve şöyle diyecekler: O iyi, cesur ve güzel bir insan olmalı.”
Fredy’nin partneri Jan, Auschwitz’ten hayatta kaldı, sonra en az bir kampa daha gönderildi ve Theresienstadt’a geri yollandı. Savaştan sonra doktor oldu ve yeni bir partner buldu. Ancak hasarsız atlatmadı: Kamplarda tüberküloza yakalanmıştı ve 1951’de Prag’da öldü.
Polonya'da 2012 yılında erasmus yaptım .Krakow gezimizde Auschwitz'i de gezmiştik. Hayatımda en çok bi Çanakkale'de bir de orada ağladım. Gözyaşlarım dinmedi. Esirlerin kaldığı, işkence gördükleri, öldürüldükleri odalara girdiğinizde her şeyi hissedebiliyorsunuz. İnsanı yıkıp geçiyor. Kamptan kaçanlara yardım eden çevre köylerdeki insanları da elden geçirmiş hep Nazi'ler. Rejimin son yıllarında kaçan insanlar korkup yardım etmeyenler nedeni ile açlıktan, soğuktan da ölmüşler ne yazık ki. Çok korkunç.
Ekşi sözlükte bu şerefsiz hitlerin baştan sona iktidar olma ve devrilme hikayesini anlatan çok uzun bir yazı var. Ben birkaç saat ayırıp okudum. Vakit ayırıp okumanızı şiddetle tavsiye ederim.