Tarih derslerinde öğrendiklerinizi unutun! Gelin tarihin gizli saklı köşelerinde kalmış, iğrendirirken şaşırtan bilgilere birlikte bakalım;
Tarih derslerinde öğrendiklerinizi unutun! Gelin tarihin gizli saklı köşelerinde kalmış, iğrendirirken şaşırtan bilgilere birlikte bakalım;
Mısır'da sünnet olmaya parası yetmeyen halktan erkekler, genellikle peniste kanamaya sebep olan bir bakteri kapıyordu. Bu o kadar yaygındı ki penisi ilk kez kanayanlar artık erkekliğe ilk adımı atmış sayılıyordu.
Kara Veba Avrupa'yı vurduğunda halkın günlük aktivitelerinden biri toplu banyolarda yıkanmaktı. Sonrasında günde yüzlerce kişinin gelip yıkandığı bu banyoların hastalığı yaymış olabileceği akıllara gelmiş ve bu geleneği terk etmişlerdi. Ancak halk o kadar korkmuş olmalı ki 1900'lere kadar banyolar hiç geri dönmedi...
Bir de diş fırçası isterseniz bulunduğunuz yere göre bir bambu çubuğu ya da bakırdan plaka almanız gerekiyor. Ancak diş macunu ne yazık ki yalnızca küçük hayvanlardan elde edilmiyor, karışımın bir şeye daha ihtiyacı var: İdrar!
Ortaçağ'da evliliğin tüm amacı Hristiyanlığa yeni çocuklar kazandırmaktı. Dolayısıyla boşanabilmenin tek şartı da sizin veya eşinizin ereksiyon problemini mahkemeye kanıtlamaktı. Bu yüzden çiftler jürinin karşısında birlikte olmayı denemek zorundaydı. Hatta bazen mahkemeye fahişe çağrılır ve sanığı erekte etmeye çalışırdı!
Edison fil avlamaktan boş kalan zamanlarında da dünyanın en ürpertici konuşan bebeklerini yapıyordu. Yalnızlık çekiyor olacak ki bir de bu bebeklerin içlerine minik pikaplar koyarak onları konuşturuyordu. Kim bilir, belki de Chucky'i Edison icat etmiştir...
1880'ler de New York'ta günlük yaklaşık 40 at ölüyordu. Bu atlar o kadar ağır oluyordu ki oldukları yerden kaldırılmaları için önce çürümeleri ve etin kemikten ayrışması bekleniyordu.
14. yüzyılda Portekiz Kralı Afonso, oğlu Don Pedro'nun gizli bir metresi olduğunu öğrenince hemen kadının ölüm emrini verdi. Ancak 2 yıl sonra Afonso ölünce Don Pedro öldürülen kadınla evlenip onu kraliçe yaptı. Sonrasında da tüm soyluları saraya çağırıp, cansız kadının elini öptürmeye zorlayacaktı!
Bu eğlence sektörü öylesine büyümüştü ki Fransa'nın en çok kazanan şovmeni bir osurma çılgınıydı. Bu şovmen büyük izleyici kitlerini, çıkardığı gazı ile çaldığı doğaçlama flüt bestleri olsun, kalçasıyla içebildiği sigaradan çıkardığı halkalar olsun çeşitli gösterilerle mest ediyordu...
Şimdi temizliğiyle hepimizi özendiren Avrupa'nın sokakları bir zamanlar lağım olarak kullanılıyordu. Halk alt yapının olmamasınından dolayı evlerindeki kovalarda biriktirdikleri dışkılarını sokağın atık bölümüne döküyordu. Her ne kadar kovalar dökülmeden önce aşağıya bağrılsa da bir şapka ya da şemsiyeniz yoksa eve dönerken küçük sürprizlerle karşılaşmanız oldukça olası!
İnsanlık 20. yüzyılın başlarına kadar konforlu bir temizlenme için yumuşak kağıtlar bulamamıştı. Bundan önce daha çok defter kağıdına benzer hafif kıymıklı ve kırılgan kağıtlar kullanılıyordu. Daha da mı öncesinde? Taşlar, sopalar, ortak paylaşımlı süngerler... Seçim sizin!
1858 yılında Londra, tarihinin en sıcak yıllarından birini yaşıyordu. Sıcaklık o kadar artmıştı ki Thames Nehri'nden kaynaklanan kokudan dolayı insanlar şehirden apar topar kaçıyordu. Ancak koku bir türlü geçmeyince Londralılar bu kokuyla savaşmak için modern tesisatçılığı keşfedecekti...
De'Pazzili azize Mary Magdenele, kendisine gelen hastalarının yaralarını yalayarak iyileştiriyordu. Yalamak yeterli olmayınca da bazı hastaların yaralarından kurtçukları emiyordu. Başka bir azize olan Folignolu Angela ise bir cüzzamlının ayaklarını yıkadığı suyu içiyor ve suyun içindeki kabukları kasten yutuyordu. İyileşmemek ne mümkün...
1600'lerde simyacıların en büyük arayışı sonsuz yaşamı bulmaktı ve bu yolda türlü türlü şeyler deniyorlardı. Bu simyacılardan biri olan John French, insan beyninden bir iksir hazırlamıştı. Bu iksiri 6 ay boyunca sıvılaşana kadar at gübresi içinde güzelce beklettikten sonra içerseniz, artık sonsuz hayata bir adım daha yakındınız.
Romalılar güçlü olmanın en kısa yolunun bir savaşçının kanını içmek olduğuna inanmıştı. Ayrıca kan içmenin epilepsiyi geçireceğine de inanıyorlardı...
Dahası, firavunların Tanrı Atum'u onurlandırma töreninde aynı şeyi tekrarlaması gerekiyordu. İnanışa göre firavun, tüm halkın önünde kendi doruk noktasına ulaştığında tohumlarını Nil Nehri'ne yayardı!
Biz, inanmak istemediğimiz bu bilgilerden hangisi daha berbat karar veremedik. Siz ne dersiniz? Gelin yorumlarda buluşalım;
7 numaradaki ölüye el öptürme bir şehir efsanesi. Olaydan 220 yıl sonra, 1577 in Jeronimo Bermudez'in Nise Laureada oyununda bu şekilde dramatize edildiği için şehir efsanesi büyümüş de büyümüş. Yoksa böyle bir olayın olduğu tarihi kaynaklarda geçmiyor. Sadece öldükten sonra taç giydirildiği gerçek. Kaynaklarınızı kontrol etmenizi diler, bilgilerinize sunarım.
Azizeler favorim.