Mevlânâ ve Cevap Alma Sanatı

Siz hiç bibliomancy  (ya da bibliomansi) nedir duydunuz mu? Ya da Osmanlıca tefeül’ü? Aslında ikisi de aynı ve çok eski yıllardan beri kullanılan bir cevap alma yolu, belki de sanatı. Kendinden kendine bir kılavuz

Kutsal bir metinden, rastgele bir sayfa açarak o sayfada karşına çıkan metni okumak demek aslında bibliomancy ya da tefeül.

O karşına çıkan metni, sorduğun soruya bir rehber cevap olarak kabul etmek, bunu hayra yormak ve uğurlu saymak. 

Batı’da bu sanat İncil, hatta Homeros’un Oddesus’u ile çok yapılırmış.   Doğuda kimi yerlerde Hafız’ın Divan’ı ve Mevlana’nın Mesnevi’sine bir tefeül aracı olarak başvurulmuş ve yoğun kullanılmış. 

Amaç, elbette kalbindeki soruya bir cevap olarak o metni okumak ve oradan bir ders çıkarmak ama kesinlikle okuduğunu hayra yormak.

Ben çocuk yaşlarımdan beri elbette bilmeden tefeül yapar dururmuşum. Ama şimdi size bir kitaptan bahsedeceğim, başucumda duran ve sık sık başvurduğum bir kitap bu. 

Bu kitabın adı: ‘Mesnevi’den Her Güne Bir Hikmet.’ Editör arkadaşım Handan Akdemir’in iki yıl üzerinde çalışarak ve bütün Mesnevi ciltlerini defalarca okuduktan sonra, kalbine de gelen ilhamlarla seçip tam da tefeül yapmak için kullanılacak, yol gösteren cümlelerden oluşan bir kitap bu. Tamamen ‘hissi kablel vuku’ bir sayfayı ‘öylesine’ açıyorsun ve karşına çıkan o cümledeki cevapla biraz şok oluyorsun ve sonra edebini takınıyorsun. 

Doğan Novus yayınlarından 2017 yılının aralık ayında çıkan bu kitap, o gün bugündür hem başucu kitabım hem de tefeül kitabım oldu. 

Kitabın arkasında yazan şu sözler aslında tam da benim gibi kendi yolunu bulmak için, işaretlere, doğru kılavuzluğa ihtiyaç duyanlara hitap edecek nitelikte yazılmış. 

Mevlana’nın Mesnevi’sinin Veled Çelebi İzbudak’ın çevirdiği, Abdülbaki Gölpınarlı’nın gözden geçirdiği 6. Ciltlik Mesnevi’sinden yararlanılarak hazırlanmış kitabın arkasında yazan sözlere kulak verdiğimizde kalbimiz konuyu daha da iyi anlıyor aslında. 

Diyor ki kitabın arkasında:

‘Ey bahtı güzel okur! Bu kitabı baştan sona okuma. Sondan başa da okuma. Sorularına cevap aradığında, hayat yolunda kendini kaybolmuş hissettiğinde, ruhun daraldığında, kitabı iki elinin arasında, kalbine yakın yerde tut. Derin bir nefes al ve kitabı aç. Karşına çıkacak, hikmet, sorularına cevap olacak, yoluna ışık olacak’… Gerçekten de öyle oldu. Ne zaman ruhum daralsa, çözemediğim, cevap bulamadığım bir durumla karşılaşsam, bana hayra yoracağım bir yanıt geldi.

O nedenle bu yazıda, hem de Hazreti Mevlana’nın -Vuslat Yıldönümü Şeb-i Arus’un (7-17 Aralık) 750.sinin gerçekleştiği bu zamanda bu kitaptan ve bana nasıl kılavuzluk etiğinden bahsetmek istedim.

Tam 750 sene.  Geçen yüzyıllara rağmen, Mevlana Celâlletin Rumi’nin öğretileri eskimek şöyle dursun daha da canlanıyor. Işığı, Doğu’dan Batı’ya tüm dünyada kalpleri aydınlatmaya, ruhları ilahi aşka çağırmaya devam ediyor.  Madonna, Deepak Chopra hatta Brad Pitt bile hayranı. Hatta Brad Pitt’in Mevlana’nın  ‘iyinin ve kötünün ötesinde bir yer var, seninle orada buluşacağız’ sözünü koluna dövme olarak yazdırdığı söyleniyor. Ben görmedim elbette ama okuduğum haberin yalancısıyım. 

Ondan yayılan sevgi, ‘ne olursan ol gel’ birlik çağrısı her geçen gün dünyaya yayılıyor. Şimdi gelelim, kitapla tefeülüme: 

2018 yılında, bir bisiklet kazası geçirip sol ayak bileğimi kırmıştım. Epey zorlu bir kırıktı, bileğim öyle hassas bir yerinden kırılmıştı ki iyileşme döneminde çok dikkatli olmam gerekiyordu. Üstüne basmadan geçireceğim bir 1.5 aylık süre ve ardından yoğun bir fizik tedavi süreci vardı. Arabamız yoktu, zaten kış vakti, uzak bir hastaneye fizik tedaviye her gün gitmem, koltuk değnekleriyle çok hassas davranmam ve çok sabırlı olmam gerekiyordu. Trafiğin yoğun olduğu, taksi bulmanın zor olduğu, yağmurlu, karlı zamanlardaydık. 

O zorlu günlerde kitabı açtım, derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi kapatıp kitaptan rastgele bir sayfa açtım:  ‘nasıl olacak bu süreç?’ diye kalbimden geçen niyetle…

Ne geldi dersiniz!

‘Ayak kırıldı mı, Tanrı kanat ihsan eder’. 

İşte o an kalbimin bir gül gibi açıldığını, içime serin bir ferahlık dolduğunu hissettim. Derin bir nefes aldım, kalbim bir teslimiyete girdi. İşlerin bir şekilde yoluna gireceğine inandım. Sonrasında gerçekten mucizevi biçimde bizi düzenli hastaneye götürecek bir araç ayarlandı, hastanede de hâlâ kimileriyle dostluğumu sürdürdüğüm, şahane fizik terapi uzmanlarıyla çalıştım.  Kuş gibi hafif bir süreç geçti. Çok şükür diyorum hâlâ hatırladıkça. Şükürler olsun.

Bazen kitaba içinde egondan parçalar olan bir soru sorduğunda, hani deyim yerindeyse ‘şımarıklık’ yaptığında kitap bir güzel de dövüyor seni.

Hani üst üste aynı soruyu farklı formatlarda sorarsın ya, kimi kandırıyorsun acaba? İşte öyle bir günde şöyle bir cevap aldım kitaptan. ‘Kendin Cevap Ver’. Yani sen cevabı aldın biliyorsun, boşuna sorma, kendini kandırma diyordu.

Bir gün mutlulukla ilgili bir soru sorduğumda, daha sonra, derin hikmetini anlayacağım şöyle bir cevap çıkmıştı bana: 

‘Mutlulukların en iyisi, orta hallisidir’. 

İlk okuduğumda pek de hoşuma gitmemişti, çünkü kitapta ‘avucundaki toprak altın kesilecek’ ya da ‘ne dilersen olup bitecek’ türünden yanıtlar da vardı. Onlar gelsin istiyordum ama kaç kere sorarsam sorayım bana bu cevap gelmeye ve ruhumda parlamaya devam etti. 

Neden sonra, tam olarak ne demek istediğini anladım o sözün. Özellikle de Carl Gustav Jung’un gölge kavramını anladıktan ve bu alemin bir dualite yani zıtlıklar alemi olduğunu daha iyi idrak ettikten sonra. Her şeyin bir gölgesi, bir zıttı vardı, zengin fakir, sıcak soğuk, iyi kötü, hızlı yavaş, güzel çirkin, zafer yenilgi. Biri olduğunda tek başına olmuyordu öteki de söz konusu oluyordu. Hani eskiler buna atasözlerinde ‘çok gülme çok ağlarsın’ demişler ya biraz öyle. Oysa orta olanda, ihtiyacın kadar olanda, ılımlı olanda o zıtlık azalıyordu. Hani kalp ritmi gibi çok yüksek nabız da iyi değildi, çok yüksek nabız da, tıpkı öyleydi. 

Mutluluğun en hayırlısı orta hallisi demek işte o doğru kalp ritmi gibiydi. Ziyafet sofrasına oturdun, envâi çeşit yemek olsun, çatlayıncaya kadar yersen ertesi gün mide fesadıyla uyanırsın. Çok az yersen doymadığın gibi, bir de gözün kalır o sofrada. Ama tam dengede yersen, hem her şeyin tadını çıkarırsın hem de miden de sağlam kalır. Zaten bir başka cevapta da diyordu ki ‘her şey zıddıyla meydana çıkar’. 

İşte bazen kendinden kendine kalbindeki cevabı böyle bulman gerekebilir. Yıllardır Hafız’ın Divanı da Mesnevi de bu cevap aramalarda kullanılmış. Güzel niyetle sor ve daima cevabı hayra yor.

En iyisi bu kitaptan bir sözle bu yazıyı bitirmek, ey bahtı güzel okur:

‘Merdivenden basamak basamak çıkılır’.

Bu yazıyı okuyanlar, kendi cevaplar almıştır sanırım. Hepimize güzel sorular, güzel cevaplar diliyorum. 

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Erman Toroğlu, Galatasaray'ı 29 Ekim Kutlaması Sebebiyle Eleştirildi
Bahçeli’yi Eleştirdikten Sonra Ansızın Alaattin Çakıcı’yla Bir Araya Gelen Cübbeli Ahmet Görüşmeyi Anlattı
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Paylaşımında Kendisini Es Geçen Tarkan'dan Norm Ender'e İnce Hareket!