Acar, “Alper Etiler'deki hastanesi mühürlü olduğundan dolayı bizi başka bir hastaneye almış. Biz bunu sonradan öğrendik. Kolon Hastanesi'nde ameliyatı, yani deneyi gerçekleştirdik. Orada 7 gün boyunca hiçbir müdahale edilmeden 7 gün boyunca orada bizi tuttular. 7 gün sonra tekrar açtılar, sonuç bu şekilde. Bir hafta bekledi, neyi bekledi anlamadım. Eşim vefat etti, 3 gün sonra tekrar hastaneye gittim dedim ki ‘bana bir başsağlığı bile dilemedin. Benim eşim neden vefat etti, diyabetten başka hiçbir sorunu da yoktu sağlamdı, hastaneye sağlam girdi' dedim. Bana açıklama yapamadı kendisi, ‘kalbi durdu' dedi. Kalbi neden durdu, bu adamın kalbi sağlamdı. Ben başka bir hastaneye naklini de istedim ama vermediler. Yani bir hafta ölümü bekledik. Biz operasyon geçirdikten sonra başka bir odadaki hasta eşimin durumundaydı. Hatta orada bir hemşire dedi ki ‘bunların sonu ne olacak?' Ben ona da şahit oldum. Hemşireye sordum ‘Niye bu şekilde konuştun?' dedim. O da ‘sizle alakası yok' dedi geçiştirdi ama orada içime ateş düştü zaten. O kadının da vefat ettiğini duydum. Bizden sonra iki kişinin daha vefat ettiğini duydum. 3 yıl men cezası komik bir ceza, benim çocuklarımın geleceği çalındı. Bu adam 3 yıl sonra çıkacak, bu göreve devam edecek. Kesmeye, biçmeye, öldürmeye devam edecek. Benim eşim çıkıp çocuklarına gelecek sunabilecek mi?” diye konuştu.
İnsanların ölümüne sebep olan şahsı içeriye tıkmak yerine, meslekten men etmek her şeyi çözüyor mu?