Merve Aydın Yazio: Zorba'nın Santurundan Kazancakis'in Kalemine Dökülenler

Biri hayatı uzaktan seyreden bir “kâğıt faresi” diğeri kanun, kural tanımayan; karşılaştığı her duruma santurunu çalıp dans ederek tepki veren; dolu dolu yaşayan bir çılgın…

Nikos Kazancakis, kitabın önsözünde Zorba’yı hayatı boyunca etkilendiği isimleri sıralarken Homeros, Nietzche, Buda ve Bergson gibi isimlerin yanına ekliyor.

Okuyup bitirdikten sonra bu ifadesinin ne kadar yerinde olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü Aleksi Zorba, Kazancakis’in hep olmak isteyip kendi sınırlarının ve doğru bildiklerinin dışına çıkamadığı için olamadığı kişiyle yüzleşmesini sağlıyor. Hatta yazarın Zorba’ya duyduğu hayranlık okuyucunun gözünde de karakteri çok ileri boyutlara taşıyor. 

Tüm kalıpların ötesinde bir adam Zorba. Dünyaya, insana, hayata, dinî inanç sistemlerine bakış açısı ve felsefesi kimseye benzemiyor. İnsana kendini ve inandıklarını sorgulatıyor. Yaşadığı her anın tadını çıkarmayı seviyor. Anlatmak istediği ne varsa kendi deyimiyle “raks ederek” anlatıyor. Son derece dürüst ve merhametli… Merhameti kadınlara karşı zaafa dönüşüyor. Özellikle Madam Ortans ile yaşadıkları bu yönünün açık ispatı. Kahramanımızı kısaca anlattıktan sonra biraz da kitabın konusundan bahsetmek istiyorum. 

Olaylar 1930’lu yıllarda Girit’te geçer. Anlatıcı yazar, çok değer verdiği dostundan ayrılmıştır ve kendini boşlukta ve mutsuz hisseder. Hem toparlanmak hem de yaşamını bir düzene koyabilmek için Girit’te kendine ait olan linyit madenini işletmeye karar verir ve Zorba’yla tanışır. İkili maden yatağının bulunduğu köye giderler. Tabii köye yerleşmeleri, köylüyle ilişkileri, barakada devam eden yaşamları, işçi bulmaları kimi zaman gülümseten kimi zaman üzen hikayeler doğurur. Yazar, bu köyde Zorba sayesinde yaşamın hiç tanımadığı yönleriyle tanışır.

Her geçen gün Zorba’yı biraz daha yakından tanıyan ve her türlü aşırılığına şahit olan yazar, inandığı ve düşündüğü ne varsa sorgulamaya başlar.

Zorba’nın hayata aşırı bağlılığı, tüm inanç sistemlerini yok sayışı, düşünceleri, geçmiş deneyimleri, aşkları, dansı, sadece kendi istediği zaman bir bebeğe dokunuyormuş gibi dikkatle kılıfından çıkarıp çaldığı santuru, kısacası ona dair her detay yazarın hayatında kalıcı izler bırakır. Maden işi bitip farklı hayatlara döndükten sonra (nasıl bittiğini merak edip okuyun diye yazmıyorum) Kazancakis bir daha eskisi gibi olamaz. 

Okurken birçok yerde Türklerden ve dönemin İstanbul’undan bahsedildiğini görmek mümkün. Zira o dönem iki ülke arasındaki ilişkiler şimdiki gibi olmadığından bazı cümleleri yadırgayabilirsiniz. Tavsiyem siyasî bir metin olarak değil bir edebiyat eseri olarak okuyun

Ayrıca kitap 1964’te Yunan yönetmen Mihalis Kakoyannis tarafından Alexis Zorba adıyla sinemaya uyarlanmış ve üç oscar almış. Baş rollerinde Antony Quinn, Alan Bates ve Irene Papas gibi dönemin önemli oyuncuları yer almış. Kitabı okuduktan sonra filmi de mutlaka seyredin derim.

 “Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron? Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz? Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize sarılacağız?”

Instagram

Popüler İçerikler

Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"