Tabii ki. Uzun yıllar finans sektöründe (hisse senedi bölümü) çalıştıktan sonra mutsuz olduğumu fark ettim. Çalıştığım kurum ve pozisyonum iyiydi, seviliyordum, arkadaşlık harikaydı. Fakat ben sürekli para konuşmaktan çok yorulmuştum. Boşluktaydım. Her şey anlamını yitirmişti. İşten ayrılmayı düşünüyordum fakat “sana da rahat battı” sözlerini duyunca biraz daha dişimi sıkıyordum.
Sonunda mutsuzluk ve stresten dolayı sağlık (boyun, sırt, omuz ve bağırsak) sorunlarım başladı ve işten ayrılmak zorunda kaldım. İşten ayrılınca bir iki ay içinde sağlık sorunlarım kendiliğinden azalıp geçmeye başladı. Ve bu nasıl olur derken Louise Hay’in “Tüm Hastalıkların Zihinsel Sebepleri” kitabı ve arkasından Usui Reiki ile tanıştım. Ve bu benim hayatımın dönüm noktalarından biri oldu.
Uzun yıllar neredeyse tatilsiz çalıştığım için sinirlerim çok yıpranmıştı. Ayrıca bıkkın, isteksiz ve mutsuzdum ve her şeyden uzaklaşma ihtiyacı içindeydim. Böylece gezmeye başladım. Önce Türkiye’yi gezdim. Uzun süre Rize’nin yaylalarında kaldım ve orada yeşilin tonlarına âşık oldum. Sisli ve yağmurlu günlerde yaktığımız sobanın çıtırtısında huzur buldum.
Arkasından Ege’ye geçtim ve Bozcaada’da bisiklete bindim, güneşi batırdım. Arkasından Datça maceram başladı. Datça’da Knidia Çiftliği adlı bir çiftlikte kaldım. Orada bulduğum arkadaşlık beni tedavi etti.
Ayrıca doğayla ilk tanışmam yine orada oldu diyebilirim. Orada uzun süre yaşadım. Badem topladım ve kırdım. Bağbozumu yaptım. Keçi boynuzu topladım ve pekmez yaptım. Kısaca ruhuma katkıda bulunacak birçok şey yaptım. Yani anlayacağınız doğayla iç içe oldum ve kendi hakkımda çok şey öğrendim.
Oradan Fethiye’ye geçtim. Sanat kampında kaldım. Takı tasarım yapmaya ve ebru sanatına adım attım. Sonra ver elini Kaş, Alanya diyerek yolculuğum devam etti. Bu gezilerimde herkesten bir şey öğrendim, herkesten bir parça aldım ve herkeste bir parçamı bıraktım.
Daha sonra yurt dışında Küba ve Arjantin’e gittim. Sokaklarda dans ettim. Sanki ne kadar uzağa gidersem kendi içimde de o kadar derine iniyordum. Tayland’a gittim fillere bindim. Endülüs’e gittim balkonlara astıkları çiçeklere hayran oldum. Fas’ta baharatlar ve kokularının dünyası beni büyüledi. Ve tüm bu gezilerin arkasından tüm bu birikimlerimi paylaşma ihtiyacı duydum ve bloğum ZAMAZİNGO’yu açtım. Her gün mesai yapar gibi bloğumda paylaşım yapmaya başladım. Bloğumda hem kendi makalelerimi hem de beğendiğim makaleleri, sözleri, filmleri, kitapları, karikatürleri paylaşmaya başladım. Ve bloğum çok beğenildi, günde 1.000.000 hit aldığım günler oldu. Bu arada tabii kişisel gelişim seminerlerine katılmaya ve bu alandaki kitapları okumaya tam gaz devam ediyordum. Arada birkaç değişik sektörde çalışma denemesi yaptım ama hiçbiri beni açmadı. Ee artık birikimler bitmeye başlamıştı ve bir şeyler yapmam gerekiyordu ama ne yapacağımı bir türlü bulamıyordum. Her denemem hüsranla sonuçlanıyordu.
İşte böyle umutsuzlukla bilgisayarın başında oturduğum günlerden birinde içimden bir ses “kişisel gelişim alanında seminer versene” dedi. Olabilir mi acaba diye düşünürken ZAMAZİNGO bloğundan birçok okuyucumun 'seninle tanışmak, seni dinlemek istiyoruz, seminer versene” diye attığı mesajlarından da etkisiyle bu benim de aklıma yattı ve denemek istedim. Hazırlık süreci geçirdikten sonra seminerler vermeye başladım. Ve bu seminerleri verirken pırıl pırıl, aydınlık birçok değerli insanla karşılaştım ve hepsiyle yol arkadaşlığı yapmaya başladım. Hep beraber kocaman bir aile olduk, birbirimizi değiştirdik, dönüştürdük ve destek olduk. Ve şu anda hayat yolumun beni buralara sürüklemesinden dolayı çok mutluyum.
Merak ettiğim kitap ve konuları yazarin kendi ağzından dinlemek çok güzel oldu👏👏👏