Bugün açıklanan enflasyon verileri ve izlenen mali politikaların etkinliğini de yorumlayan Gültekin, 'Merkez Bankası’nın öngörülebilirlik ve güven eksikliği enflasyon döneminde özellikle 2010 yılından itibaren çok ciddi bir tahribat yaptı. Verilerin açıklanmasını biraz önce dinleyebildim. Enflasyon beklentileri ile Merkez Bankası’nın hedeflediği yüzde 5’ten çok uzaklaşmış durumdayız. Dolayısıyla devamlı yapılan bu hataların yarattığı sorunlardan bir tanesi döviz kurlarından fiyatlara geçişkenlik eskiye oranla çok arttı.
Eskiden yüzde 8 olan trend önce yüzde 15’e ve şu anda da yüzde 30’ların üstüne çıkmış durumda. Enflasyonun dinamiklerinde gerçekten kalıcı bir bozulma var. Bunun esas nedeni de makroekonomik temellerden kopuk reel faiz seviyesi en önemli konulardan biri ve bu 2010 yılından beri devam etmekte. Güven erozyonu hem hane halkı hem de şirketlerin yabancı para birimine olan talebini artırmakta ve bu giderek para politikasının etkinliğini daha da zayıflatıyor.
Biz şu anda geldiğimiz noktada kendi yarattığımız bir sorunla karşı karşıyayız. 2010 yılının özelliği 2001 yılından enflasyon hedeflemesine başladığımızda enflasyonu indirmekte çok ciddi başarılar elde edilmişti. Tabi enflasyonu yüzde 100’den yüzde 8’lere indirmek kolay fakat yüzde sekizden yüzde 2 ya da daha aşağısına indirmek göreceli olarak çok daha zor.
Dünya 2008 yılında mali krize girdiği zaman bütün batı ülkeleri faizleri indirirken Türkiye’de bu dönemde bir taraftan çok yüksek kur sorunuyla karşı karşıya ve diğer tarafta faizler yüksek iken bunun nasıl çözülebileceğine dair benim görüşüme göre alışılmışın dışında para politikalarıyla yaklaşıldı ve Türk Lirasının 2010’dan itibaren ciddi şekilde değeri düştü. Bunun sonucunda da ister istemez bir enflasyon sorunuyla karşı karşıya kaldık.
Şu anda benim görüşüm, kredibilitesi kaybolmuş bir Merkez Bankası ve para politikası olmayan bir yapıdayız. Enflasyonun artmasının arkasındaki temel nedenlerin bunlar olduğunu düşünüyorum' ifadelerini kullandı.