Mental ve Fiziksel Sınırlarınız Nerede?

Prof. Dr. Tayfun Uzbay, ülkemizin en değerli ve evrensel bilim insanlarından biri. Tıbbi farmakoloji alanında gerçekleştirdiği çalışmalarla alana ışık tutan ve yazdığı çok değerli kitaplara “okumayı” fazlasıyla hak eden bir yazar aynı zamanda. Tayfun Hocam’dan söz ederken kendisine ve gıyabında hep “okurun bol olsun” derim. En nihayetinde bu dileğimi buradaki, Onedio Yazio’daki köşeme taşımaya karar verdim ve kendisinin izni ve katkısıyla bir dizi halinde Hocam’ın son kitabı ve arka kapağını yazmaktan gurur duyduğum İnsanlar ve Yanılgılar kitabından bazı bölümleri sizle paylaşmaya başlıyorum.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay “İnsanlar ve Yanılgılar” kitabı ile bu yanılgıların sebeplerini; yanılgıların nöropsikolojisini, nörobiyolojisini ve nörokimyasalını ele alıyor.

Kitabın arka kapağında yaptığım yorumda; “Ülkemizde bilim dünyasının en önemli figürlerinden olan Tayfun Uzbay Hoca’nın aşkta, bilimde, özgüvende, zihnimizde, belleğimizde, sebeplerde ve sonuçlarda nasıl yanıldığımızı gösteren bu eşsiz kitabı, tam da ihtiyaç olan bir zamanda ‘zamanın ruhunu’ bize açık eyliyor, iyi ki de yapıyor, iyi yapıyor' demiştim. Şimdi de bu yazıda noktasına virgülüne dokunmadan Tayfun Hoca’nın İnsanlar ve Yanılgılar kitabından müzik ve zekâ ile ilgili bir kısmı sizinle paylaşacağım, bence iyi de yapacağım.

“Beyniniz muhteşem bir organ, aslında onun sadece küçük bir kısmını kullanıyorsunuz, kullandığınız alan arttıkça müthiş işler işler başarabilirsiniz ve bunu yapmak elinizde”, “Vücudunuz kusursuz bir makine, ama siz onu kullanmayı bilmiyorsunuz. Onu güzel takviyelerle desteklemeyi öğrenseniz yapamayacağınız şey yok”, “İçinizde dev bir potansiyel var, ancak siz onun farkında bile değilseniz, bu muhteşem potansiyeli keşfedin, hayallerinizi gerçekleştirin.” Bu ve buna benzer sözler size tanıdık geliyordur. Kişisel gelişim kitapları ve yaşam koçları bu türden ifadeleri sizi motive etmek için sıklıkla kullanır. Bu ifadeler kısmen doğrudur. Birçok insan yeteneklerinin farkında olmayabilir, eğitimle desteklenen bir farkındalık gerçekten hayatınızda aşama yapmaya ve bazı hayallerinizi gerçekleştirmeye yardımcı olabilir. Ancak bu türden ifadelerin peşine takılmak bazen yanılmanıza da yol açabilir. Zihinsel ve fiziksel potansiyelinize doğru bir yerden bakamama ve bununla ilişkili olarak hatalı bilgileri kullanma sizi potansiyel yanılgısına götürür. Potansiyel yanılgısı size bir şeyler satmak ya da sizden bir şeyler almak isteyenlerin işine yarayan bir durumdur.

Yapılan bir ankette sokaktaki insanlara gelişigüzel bir şekilde “beynin sadece %10’unun kullanıldığı söyleniyor, bu sizce doğru mu?” sorusu yöneltilmiştir.

Sıradan insanların %70’i bunun doğru olduğunu ifade etmiştir. Potansiyel yanılgısının en saf örneklerinden birini teşkil eden bu yanlış önerme, reklamlarda, kişisel gelişim kitaplarında ve çeşitli televizyon programlarında sürekli olarak işlenmeye devam edilir. Beynimizin sadece %10’unu kullanıyorsak, kullanılmayı bekleyen %90’lık bir bölümün daha olduğuna inanıyorsanız bunu harekete geçirmek için pazarlanan gıda takviyesi, eğitim, kitap ve buna benzer her türlü ürüne talip olursunuz. 

Bu inancın yanlışlığını gözümüze sokan ve sorgulanmasını gerektiren çok fazla yönü vardır. Bir kere insanlar beyninin %10’unu kullanıyor veya beyninizin kullanım kapasitesini artırıyoruz diyenlere şunu sormak gerekir: Bunu nasıl ölçtünüz? Ya da hangi ölçüm verisine dayanarak bunu söylüyorsunuz? Halen beyin kapasitesini ölçmenin ya da kapasitesinin yüzde kaçının kullandığını belirlemenin bilinen bir yöntemi yoktur. Ayrıca herhangi bir vücut dokusunun faaliyet göstermeyen bir bölümü söz konusu ise kangren olmuştur ya da hücreleri tamamen ölüdür.  Beynin sadece küçük bir bölümünü kullanabiliyorsak kullanılamayan bölümlerde hiçbir faaliyetin olmaması gerekir. Öte yandan çeşitli beyin görüntüleme yöntemlerinde gözlenen renkli bölgeler beynin etkin alanlarını değil belli bir durumda diğer durumlardan daha aktif alanları gösterirler. Nörolojik bakımdan normal bir kişide, karanlık bölgeler de dahil olmak üzere beynin tamamı sürekli olarak aktiftir. Yapacağımız herhangi bir şey ki, buna düşünceler de dahildir, beynin birbiri ile bağlantılı pek çok bölgesindeki aktivasyonu artırır. Hücrelerin uykuda olduğu ya da düşünce gücüyle uyandırılıp kullanılacağı gibi zorlama yaklaşımlar beyin kapasitesinin artırılması bağlamında komik safsatalardır. Yüzde 90’ı kullanılmayan bir organın evrimsel süreç içinde kullanılmayan bölümlerinin doğal seçilim ile elimine olarak bugünkü hacminden çok daha küçük olması beklenirdi.

Beynimizin muhteşem bir organ olduğu doğrudur, ancak beynin sınırsız bir güce sahip olduğu ve bizim onu kullanamadığımız ya da beynimizin sadece küçük bir bölümünü kullanmakta olduğumuz ve beyni daha fazla kullanırsak bazı metafizik yeteneklerimizin ortaya çıkabileceği gibi bilgiler kanıta dayalı bir gerçeği yansıtmaz. Senaryosunu Luc Besson’un yazdığı ve yönettiği, başrollerini Scarlett Johansson ve Morgan Freeman’ın oynadığı Lucy filmini izleyenler beynin kullanım alanı arttıkça olağanüstü yeni yetenek ve beceriler kazandıran sınırsız gücüne inanmış olabilirler. Filmde sentetik bir uyuşturucuya maruz kalan Lucy’nin %10’dan başlayarak kademe kademe beyninin daha fazlasını kullanması ve kullanılan beyin kapasitesi arttıkça yerçekimine meydan okuma, zihin okuma ve geleceği görme gibi olağanüstü beceriler elde ederek en sonunda %100 kapasiteye ulaştığında bir kuantum bilgisayarına dönüşmesi hikâye edilir. Film beyin kapasitesini bilimsel verilerle harmanlayan iyi bir bilim kurgu örneğidir. Buna benzer başka filmler, kitaplar, hatta beyin kullanım kapasitenizi artırarak zihinsel performansınızı yükselten çeşitli eğitim programlarına, gıda takviyelerine ya da benzeri sihirli formüllere de ulaşabilirsiniz. 

Beyin önemli bir organdır, bu doğru, ancak kapasitesinin altında kullanıldığı doğru değildir. Her insan beyninin tamamını kullanır. Beynin sağlıklı çalışabilmesi için kalbin yeterli kan pompalaması ve kanın taşıdığı oksijenin beyni çevreleyen zengin damarlı yapı ile gerekli tüm noktalara ulaşması gerekir. Böyle olduğunu bize zihinsel faaliyetler sırasında gerçekleştirilen işlevsel beyin görüntüleme çalışmaları gösteriyor. Tabii ki çeşitli duygulanım ve zihinsel faaliyetleri gerçekleştirirken beynin tamamını kullanmıyoruz. Belli alanlar ve bağlantılar işlevsel olarak ön plana çıkıyor. Sinaptik bağlantılar dediğimiz, sayısı zihinsel faaliyetler sırasında değişkenlik gösterebilen, nöronların nörotransmitter denilen beyin kimyasalları aracılığıyla adeta birbiri ile sohbet ettiği oluşumlar sayesinde aynı anda beynin farklı bölümleri birbiri ile ilişki kurabiliyor ya da ihtiyaç kalmadığında bu ilişki ve bağlantılar tamamen yok olabiliyor. Buna “beyin esnekliği” ya da nörobilimdeki deyişle nöroplastisite adı verilir ki “beyninizi değiştirebilirsiniz”, “her insan kendi beynini yeniden inşa edebilir” ve buna benzer yaşam koçu ya da kişisel gelişim gurularının önemli sloganları gerçekte beynin bu özelliğine dayanır. 

Beyniniz 7/24, uyku dâhil, sürekli değişim ve inşa faaliyetleri içindedir. Bunun için özel bir gayret sarf etmenize gerek yoktur. Önyargılardan sıyrılmak, analitik düşünebilmek ve doğru bilgilere dayanarak karar vermeye çalışmak beyninizi doğru kullanmak ve ondan azami istifade edebilmek için yeterlidir. Doğru ve sürekli bir eğitim, doğru kaynaklardan devamlı okumak, egzersiz, doğru beslenme ve beynin sınırları hakkında farkındalık bu sürece oldukça yardımcı olacaktır. Sonuçta beyninizin daha fazla bir bölümünü kullanmayacaksınız ancak beyninizi daha verimli ve etkili kullanmış olacaksınız. Zekânızı geliştirdiği iddiası ile pazarlanan gıda takviyeleri, sihirli formüller, bazı mucize ilaçlar ve hatta müzik gerçekte böyle bir etkiye sahip değildir.

Zihinsel potansiyel nasıl geliştirilir?

Zihinsel yeteneklerinizi artırabilirsiniz. İnsan yaşam boyu sürekli yeni bilgilere ulaşır ve bunları kullanmayı öğrenir. Entelektüel kapasitenin bir sınırı yoktur. Bir noktaya ulaştığında asla donup kalmaz. Her insanda yeni bir şeyler öğrenme ve yetilerini geliştirme potansiyeli vardır. Beyin araştırmaları yetişkin beyninin esnekliğinin yani iç ve dış uyarılara karşı yapısal değişime uğrayarak uyum sağlama yeteneğinin oldukça fazla olduğunu göstermiştir. Beynin bu özelliği ömür boyu devam eder. Ancak beynin bu özelliğinden yararlanarak salt düşünce gücüyle veya basit testlerle kolayca önemli zihinsel beceriler kazanılacağı doğru değildir. Bu potansiyelin serbest kalabilmesi ya da size hizmet edebilmesi için bir hayli çaba sarf etmek gerekir. Örneğin, genç bir öğrenci yirmi ay süre ile toplam iki yüz saatten fazla bir süre emek harcayarak yetmiş dokuz haneli bir sayıyı aklında tutabilecek duruma ulaşmıştır.*  Normalde en fazla yedi haneli bir sayıyı aklımızda tutabiliriz. Burada bellek kapasitesi en az on misli artırılmış görünüyor ki bu müthiş bir gelişme. Göz ardı edilmemesi gereken şey bunu başarmak için iki yıla yakın bir süre ciddi bir emek sarf etmek gerektiği. Öte yandan, belleğinizi sadece sayıları hatırlayacak şekilde eğitmek isimleri de hatırlamanıza yardımcı olmaz.  

Belli bir zaman ve emek harcamayı göze alan başka insanlar da sayıları akılda tutma yeteneklerini artırabilirler. İnsanlar arasında buna ulaşmak için harcanan süre bakımından ufak tefek farklılıklar olabilir. Başka bir öğrenci aynı sonuca yüz doksan saatte bir başkası ise iki yüz yirmi saatte ulaşabilir. Ancak çok çalışarak böyle bir görevi başarmanın kişinin zekâ ve kavrama yeteneği üzerinde genel anlamda bir ilerleme sağlamadığı, yani kişiyi keskin zekâlı kılmadığı da kesindir. Okuduğunu ya da anlatılan dersi çabuk anlama öğrencilerin çok istediği bir şeydir. Bunun için zihin açıcı ve odaklanmayı artırıcı ilaç ve takviyelere özellikle öğrencilerin ilgisi giderek artmaktadır. İlaç ve takviyelerin bazıları öğrenmeyi kolaylaştırmak üzere anlık ve geçici faydalar sağlayabilir. Bunların bazıları da bağımlılık yapabilir ve uzun süre kullanıldıklarında beyne zarar verebilir. Dersi ya da bir konuyu en iyi öğrenme yolu tekrar etmektir. Tekrar sayısı bakımından öğrenciler arasında farklılıklar olabilir. Bir öğrenci ikinci, bir başkası üçüncü tekrarda okuduğunu doğru biçimde belleğine yerleştirebilir. Dersleri başarmak için de daha çok çalışarak emek harcamak şarttır. Üniversitelerin belli programlarında bir araya gelen öğrencilerin konuya yatkınlıkları ve öğrenme kapasiteleri birbirine yakındır. Ancak program içinde bazıları diğerlerine göre daha yüksek notlar alırlar. Birileri de program biterken dereceye girerek mezuniyet töreninde onur belgesi alıp alkışlanır. Alkışlananlar diğerlerinden daha zeki ve kavrama kapasitesi daha yüksek öğrenciler değildir. Kesinle program boyunca ilgili derslere daha çok emek ve zaman harcayan öğrencilerdir.

Belli bir alanda deha kabul edilenler; ünlü müzik virtüözleri, Nobel ödülü alan büyük bilimciler ve önemli yazarlar bu derecelerine ilk çalışmaları veya eserleri ile ulaşmadılar. Bir alanda deha olma tümüyle doğuştan gelen bir yeteneğe bağlı değildir. Kuşkusuz buna yatkınlık önemlidir ancak bir alanda deha olabilmek için çok çalışmak ve üretmek gerekir. Bugün deha olarak kabul edilen birçok ünlünün ilk çalışmaları ve eserleri şaheser değildi. Hatta bazı dehalar yolun başında ciddi düş kırıklıkları da yaşamıştır. Biyografi okumaya meraklı iseniz bunun birçok örneğini görebilirsiniz. Belli bir alanda uzmanlık kazanmanız o alan dâhilinde olup da özellikle eğitimini görmediğiniz pek çok başka yeteneğinizin gelişmesini de sağlayabilir. Beynin potansiyeli çok fazladır ve bu potansiyele gerçekten erişebilirsiniz ama bunun için yeterli zaman ve emek harcamanız gerekir. Beyninizi gerçekten terletin. Beyniniz de aynı kaslarınız gibidir. O da kaslar gibi egzersiz ister ve “işleyen demir ışıldar” özdeyişinde olduğu gibi beyni kullanmak beyin için iyidir. Bununla beraber beyin gelişimi için pazarlanan bilişsel egzersizler ve bir sürü takviye alma yerine sevdiğiniz ve size bir şeyler katacak kitapları okumak, okuduklarınız üzerine yazılar yazmak, entelektüel faaliyetlere katılmak ve hepsinden önemlisi fiziksel egzersizi hiç bırakmamak beynin yaşam boyu tam da ihtiyacı olan şeydir. 

Fiziksel egzersizin beyin sağlığı ve bilişsel işlevler için takviye edici gıdalar ve testlerden çok daha iyi olduğuna işaret eden birçok bilimsel çalışma verileri mevcuttur. Egzersizlerin tempolu yürüyüş, bisiklet sürme, yüzme ve hafif tempolu koşu gibi hareketli (aerobik) olması çok önemlidir. Yapılan araştırmalarda haftada en az üç saat yürüyüş yapan yaşlılarda beynin planlama ve çoklu iş yürütme gibi üst bilişsel görevleri yapma becerinde gelişme olduğu gözlenmiştir. Bu gelişme sabit durarak sadece açma-germe tarzı sabit egzersiz (anaerobik egzersiz) yapanlardan da anlamlı ölçüde fazladır. Hareketli egzersiz beyne daha fazla kan gitmesine aracılık eder. Bunun için hangi yaşta olursanız olun yapabileceğiniz ölçüde her gün hiç değilse yarım saat yürüyüş yapmanız bile yeterlidir. Hareketli egzersiz beyin sağlığının yanında kalp sağlığı için de iyidir. Haftada üç gün 45 dakika yürüyüş yapan yaşlılarda ön beyin bölgesindeki gri maddenin hareketsiz yaşayan veya sadece hareketsiz egzersiz yapanlara göre daha fazla korunduğu da gösterilmiştir.**

Çeşitli test, bulmaca ve eğitimler ile doğrudan beyin alıştırmaları yapmak bedeninize fiziksel egzersiz yaptırmaktan daha az etkiye sahiptir.  Hareketli fiziksel egzersizler beyin için daha etkilidir ve bunlar sırasında aşırı bir çaba sarf etmenize, yarışma performansı sergilemenize de gerek yoktur. Haftada sadece birkaç gün makul bir hızla yarım saat veya daha fazla yürürseniz, yürütücü işlevleriniz iyileşir ve beyniniz daha sağlıklı olur. Egzersiz beynin zindeliğini doğrudan artırarak genel anlamda hem idraki iyileştirir hem de beyninizi korur. Üstelik Sudoku çözme, zihin geliştirici testlerle uğraşma ve avuç içi zihin geliştirici gıda takviyesi yutmanın fit görünmenize ve kalp sağlığınıza ekstra bir yararı da yoktur. Fiziksel egzersiz ile fit bir görünüm de kazanırsınız.

Son yıllarda nörobilimin kazandığı popülarite karar verme süreçlerinden pazarlamaya duyguların ifadesinden sosyal ilişkilere kadar insan davranışına özgü her şeyi önüne bir “nöro” eki alan bazıları uydurulmuş gerçeklikle çok da fazla ilgisi olmayan kavramlar üzerinden açıklama modasına yol açtı. Tüm duygu ve davranış süreçlerinin beyin ile ilişkili olduğu kesin olmakla beraber konu popüler ve bazıları oldukça abartılı yayınlarda ilgi çekici anlatılarla süslendiği kadar basit değildir. Kuşkusuz dini veya başka inançların beyni ilgilendiren bir temeli vardır ancak beyinde, Broca’nın konuşma bölgesi gibi kesin olarak saptanmış bir inanç bölgesi ya da inanç sistemine ait özel nöronlar yoktur. Buna karşın özel bir tanrı geninin bulunduğuna inananların sayısı oldukça fazladır. Bu iddialar yakından incelendiğinde içinin boş olduğu ve herhangi bir kanıta dayanmadığı rahatlıkla görülebilir. Ancak sokaktaki sıradan insanın bunlara ilgi göstermek üzere bilimsel bir bakışa ve yaklaşıma sahip olması da beklenemez.

Nöropazarlama duayeni olarak tanınan Martin Lindstrom’un, 30 Eylül 2010 tarihinde, The New York Times gazetesinde haber olan, Apple iPhone kullanıcılarının cihazlarına âşık olduklarının beyin görüntüleme yöntemleri ile saptandığı şeklindeki ifadeleri  bilim çevrelerinde ciddi tepkiye neden oldu. Özellikle nörobilim alanının duayen bilimcileri Lindstrom’un çıkarımlarının yanlış olduğunu, beynin hangi kısımlarının faaliyette olduğunu gözlemleyerek bir kişinin zihinsel ya da duygusal durumuna dair bir çıkarımda bulunulamayacağını ifade ettiler. Lindstrom çalışmasında denekler iPhone resimlerine bakarken insula denilen beyin bölgesinin aktif hale geldiğini gözlemlemiş ve daha önceki çalışmalarda insanlar âşık oldukları kişiye bakarken de bu bölgenin faal olmasından hareketle böyle bir çıkarıma varmıştı. Bu iddialı çıkarımdaki temel sorun insulayı âşık olunan kişiye bakmaktan başka şeylerin de aktive edebilmesidir. Örneğin tiksinme de insula ile ilişkilendirilebilir. Ancak bu sebep yanılgısına dayalı çıkarım hatırı sayılır sayıda insanın bilgi yanılgısına neden olurken, Lindstrom’un popülaritesine ve Apple reklamına önemli bir katkı sağlamıştır. 

* Erickson KA ve ark., Science 208: 1181-1182, 1980.

** Kramer AF, Nature Nature 400: 418-419, 1999; Colcombe S, Kramer AF, Psychol Sci 14: 125-130, 2003; Colcombe S ve ark., J Gerontol Med Sci 61: 1166-1170, 2006.

1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda 1992 yılında doktorasını tamamladı. Aynı bölümde 1995 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanını aldı. 1997-1999 yılları arasında ABD’de, University of North Texas ve İtalya’da University of Cagliari’de araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştı. 2003-2011 yılları arasında GATA Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2011-2013 yılları arasında GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi olarak görev yaptı. 2003-2012 yılları arasında TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu üyeliği ve 2004-2012 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu üyeliği görevlerini yürüttü. 2007-2016 yılları arası Türk Eczacıları Birliği (TEB), Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu Üyesi, 2016-2019 yılları arasında Eczacılık Akademisi Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen T.C. Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dâhili Bilimler Bölüm Başkanıdır. Ayrıca Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFUAM) müdürlüğü ve Rektör Danışmanlığı görevlerini de yürütmektedir. 43. Dönem (2021-2023) TEB Merkez Heyeti Üyesidir.

Popüler İçerikler

Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı