Melih Cevdet Anday'ın Çok Güzel Şey'den Gelinlik Kızın Ölümü'ne Mutlaka Okumanız Gereken 15 Şiiri

13 Mart 1912 yılında İstanbul'da dünyaya gelen şair, yaşamı boyunca şiir ve edebiyat ile iç içe olmuştur. Birçok ölümsüz eseri bulunan Anday'ın aynı zamanda roman, tiyatro oyunu, makale ve deneme gibi türlerde de çalışmaları vardır. İşte Melih Cevdet Anday'ın Çok Güzel Şey'den Gelinlik Kızın Ölümü'ne mutlaka okumanız gereken şiirleri...

1. Telgrafhane

Uyuyamayacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak

Oturup yazacaksın

Çünkü sen artık o eski sen değilsin

Sen simdi issiz bir telgrafhane gibisin,

Durmadan sesler alacak

Sesler vereceksin

Uyuyamayacaksın

Düzelmeden memleketinin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku girmez ki

Uyumayacaksın

Bir sis cani gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın.

2. Anı

Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil bu anılacak şey değil

Apansız geliyor aklıma

Neredeyse gün doğacaktı

Herkes gibi kalkacaktınız

Belki daha uykunuz da vardı

Geceniz geliyor aklıma

Sevdiğim çiçek adları gibi

Sevdiğim sokak adları gibi

Bütün sevdiklerimin adları gibi

Adınız geliyor aklıma

Rahat döşeklerin utanması bundan

Öpüşürken bu dalgınlık bundan

Tel örgünün deliğinde buluşan

Parmaklarınız geliyor aklıma

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm

Kahramanlıklar okudum tarihte

Çağımıza yakışan vakur, sade

Davranışınız geliyor aklıma

Bir çift güvercin havalansa

Yanık yanık koksa karanfil

Değil unutulur şey değil

Çaresiz geliyor aklıma.

3. Islık Çalmak

Balıklar için deniz lazım,

Sevişmek için işsiz olmak

Ve geceleri yatakta

Duymamak için tabanların sızısını

Zengin olmak lazım.

Halbuki ıslık çalmak için

Bir şey lazım değil.

4. Çok Güzel Şey

Yaşamak güzel şey doğrusu

üstelik hava da güzelse

hele gücün kuvvetin yerindeyse

elin ekmek tutmuşsa bir de

hele tertemizse gönlün

hele kar gibiyse alnın

yani kendinden korkmuyorsan

kimseden korkmuyorsan dünyada

iyi günler bekliyorsan hele

iyi günlere inanıyorsan

üstelik hava da güzelse

Yaşamak güzel şey,

Çok güzel şey doğrusu!

5. Döneceğim

Dağıtır saçlarını ve yalvarıp uzaktan

Mavi bir iklim gibi çağırır beni sesin,

Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan

Rüyalarıma ışık ve özlem serpmektesin.

Bir mayıs sabahını yaşayacak böcekler

Çılgın karanfillerle dolacak yeşil saksın,

Ve sen bir fidan gibi yeşermiş olacaksın,

Serin, çakıl yollarda kuşlar birikeceklere.

6. Zaman Mı Geçti Yine

Zaman mı geçti, yok ben mi esriktim,

Zakkuma bağlardım güneşi,

Gecenin ağır ununu elerdim,

Ay beniisrail zeytini.

Anlıksal birliğin simgeleriydi

Gülkurusu, altın ve tirşe.

Sirinksin yediveren sesi,

Aselbent, buhur kokuları içinde.

Ölmüşüm orda bir aralık,

Unutuverdim konuştuğum dili,

Ama ağacın kendisiydi,

Kavramı değildi görünen artık.

7. Tek Başına

Ölürken çocuklarımı unuttum

Küçük deniz kirpikleriyle sabah

Denedim bütün sabahları.

Sana sürgünümün şarabını bıraktım al

Mumlarını güzelliğin ve hiçliğin

Bir de kaygumun soluk ellerini.

Denedim bütün ölümleri

Ama görmedim büyülü ağaç

Ezilmiş sevdaların giysileri.

Sana ayrılığın yayını bıraktım al

Bir de adını bilmediğim gökyüzünü

Lamalar gibi koşar bozkırda.

Oysa ölümsüzlük şuracıkta, kar

Güneşi gibi doldurmuş odayı, basit,

Anlamsız ve tek başına.

Ayaklarım hayvan, üstüm başım bitki

Denedim bütün vakitleri al

Başka türlü geçmeyen bir vakitti.

8. Gelinlik Kızın Ölümü

sela verilirken kalktık kahveden ,

cumaydı, yılın en beklemiş günü,

yemeni gibi üstünde tabutun,

gölge veren ağaçsız bir gökyüzü.

kızın babası yanımızda, boyunuzun,

zayıf, ağzında mırıltılar,

on köylü, iki subay bir tezkereci er,

sıralandık ahşap mescidin avlusunda,

namaz kılmadı adam, ağlamıyordu da,

alnı bir uzun sabrın kabaran gelgiti,

sürgün duvarı bekleyişin,

dünyaya çok yakın bir gece gibi,

aldık cenazeyi sarsmadan, iğreti

ve hafif, gözlerimiz yerde,

kayıp bir tayın izini süreriz sanki,

kapılarda başları çatkılı kadınlar,

sallanıyorlardı sisli giysilerinde,

yüklüğe saklanmış çevreler gibi soluk,

bölünmüş gibi yılın en katı ekmeği,

imece sofrasında hıçkırığın,

kim bilir kaç ölümden kalma saçı gibi,

susmuştu çekirgelerin kabuğu,

toprak kumruları güneşin,

ve köpeklerin yediği kemiksiz sabah,

susmuştu göğün sarnıcı, boş,

cemaat yürüyordu kaplumbağa gibi,

mezarlığa doğru yüzyılda,

sarı sabırların yanından, acelesiz,

ayrık otu yolmaya gidiyor sanırsın,

davul vurmaya, ay tutulmuş,

tarladaki yarılmış toprağı görmeye,

susuzluğun kirli rengini, ayıbını,

dağa taşa vurmuş açlığı,

dayanan dayanır, yağsız bulgular ve ahlat,

gençleri alır ölüm ilk ağızda,

sabah yıldızının uğrağı,

böğürtlensiz mezarlığa vardığımızda,

bir melek lale sümbül dikiyordu,

lalelerden birini aldı adam,

girdi kızının mezarına,

sarıldı, öptü, bıraktı laleyi sonra,

kefenin üstüne, uykusuz.

yedi çocuğu gömülüymüş, söylediler,

bizi aç bırakan bu toprak

açlıktan ölenlerle beslenir dediler,

dönüşün bir kişi omuzladı tabutu,

toz toprak içinde vardık kahveye,

yaşlı adam doğru çeşmeye gitti,

elini yüzünü yıkadı konuşarak

kendi kendine duasız, bir tanrı gibi.

9. Bizden Sonra

Haydi burada öl dediler bana

Ölmek istemiyorum demedim

Demedim ama

Şimdi bilmek istiyorum

Toprak gene bizim zamanımızdaki gibi mi sürülecek?

Tezgah başında çalışırken

Gene denizde, güneşte mi kalacak adamın aklı?

Biz nasıl olsa öldük.

Artık ne çiçek koklamak.

Ne de ötekine berikine içerleyip

Rakıya sarılmak var bizim için?

Hiç hiçbir şey kalmadı.

Bari bizden sonra ne olacağını bilsek...

10. Şaşırtıcı Karşılaşma

“Çok eskiden yaşadım bu anı ben”

Dersiniz şaşkınlık içinde.

İlk girdiğiniz bir ev, bir merdiven,

Birden güneş vuran pencere.

Ve tam sırasında tiren düdüğü....

İşte böyle gelmişti siz dünyada

Değilken bir gün öğle üstü

Bu renklerle bu sesler bir araya.

Yaşamak anımsamak mıdır yoksa?

Sanmam, biz de bir sestik belki

Birileri için yıllar önceki

Şaşırtıcı bir karşılaşmada.

11. Her Gece Böyle Değilim

Benim de öyle akşamlarım vardır.

Kapıdan girince anama sarıldığım,

Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim,

Meyhaneye uğramadan çakır keyif,

Düşmanım yok,

Gündeliğim cebimde,

Küfretmeden

Öyle tasasız döndüğüm akşamlar..

Benim de öyle akşamlarım vardır.

Her gece böyle değilim.

12. Teknenin Ölümü

Kara yakındı önce, hem çok yakın,

Elimi uzatsam tutardı.

Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece,

Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz...

Kara yakındı önce, hem çok yakın,

Denizleyin inip çıkan önümde

Bir tanrının atardamarı.

Açtım, yorgundum ama uykum yoktu.

Günlerce yekesiz yelkensiz

Ne de çok kuş takılmıştı ardımıza,

Ne çok harman gördüm köpükten beyaz...

Açtım, yorgundum ama uykum yoktu.

Güneşler hala sağımda solumda,

Sürer gibiydi açık deniz.

Deniz en ince hayvanı belleğin

Nerden kalktım, o rıhtım, o çan...

Bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti!

Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz.

Deniz en ince hayvanı belleğin

bir kuşluk vakti tanrının sevdiği

Görünür zaman yaratan.

Canlı mıydım? O uğursuz kıyıda

Öldüğüm gün de bilemedim.

Hep o sallantı, o devinim, o avcıl

Bayrak, bir aş tenceresi, bir az

Küfür, karı kız öyküleri, sonra

Dipteki ölülerin fısıl fısıl

Konuşmalarını dinledim.

Doğdum mu? Nasıl? Belki bir tezlik

Yeli kımıldadı, kan gibi.

Ağaç ve kızak, demir, yağ, halat, katran,

Boya kutuları, sünger, tel ve gaz...

Derken gün kokulu yüreğimdi ilk

Yapının boş gömütünde dikili

Sabırsız kaburgama çarpan.

Ruh, şarabı gördü üzümden önce

Süt, kan olmak için devinir

Tohum bildi herkesten önce ekmeği

Gün, denizi salıvermeden batmaz.

Ruh, şarabı gördü üzümden önce

Ağaç ne diye kalktı çiçeklendi,

Denize inmesi nedendir?

Ah yalnızlığın gömük kapıları,

Aysız ayışığı gibiydim,

Geceleyin gece, gündüzleyin gün

Gibi suyun altınavuran yalaz.

Ah yalnızlığın gömük kapıları

Bir yağmuru dinlercesine bütün

Anları iç içe bilirim.

Bir tekne her zaman düşüncelidir.

Bizimle demirledi gece.

Karaya çıktı tayfalarım uykulu.

Pruvamda çok acayip bir yıldız

Konmak istercesine gider gelir,

Suları budanmış bir yolculuğu

Sürdürmek isterdi kendince.

Kara yakındı önce, ödağacı

Kokusu sarmıştı geceyi.

Ve bir kuş bağırdı çağırdı tepemde,

Fosforlu sesi kabarık ve ıssız.

Lale rengindeydi şimşeğin dalı,

Ve güneydoğunun yangını pembe

Nakışlı bir çanak gibiydi.

Unutmak istemiyorum bunları,

Göğün damarlarını gördüm,

Fırtına kırının yaban keçisini,

Koşar küpeşteme saçsız sakalsız...

Ağaç gibi yırtılan karanlığı,

Koca kulaklı lodosu, o fili,

Ah yay biçimdeydi ölüm.

Yalnızlıktır denizin tek yasası,

Aşkın altın yasasıdır o.

Bir gün kum uaynır, ay gıcırdarsa

Çalınırsa bir gün gömük kapımız

Kalamazsın sabaha inen suda,

Kalk kürek, yola düşmenin sırası

Aşkın altın yasasıdır o.

Kükürt rengindeki ağzı gecenin

Üfürdü huysuz karanlıkta

Sintineme düşçül bir ateşböceği

Kömürdüm, tahtaydım, kurumuş anız,

O böcek oldu yangımı teknemin,

anladım kuşun, yıldızın gizini,

Başladım usuldan yanmaya.

Söndüremezdi kimse bu ateşi,

Kıyıdan kesilmiş sularda,

Kara hem yakındı şimdi, hem çok uzak

Bir yanyanaydım onunla, bir yalnız.

Devirdim bütün yüklediklerimi

Ve demiri uykuda bırakarak

Bindirdim eskil kayalara.

Parçalanıyordum kimse bilmeden,

Ateştim cevizin içinde,

Ve bir gece içinde bilmeden öldüm.

Ey gece, nereden yol bulacağız,

ey yaralı göğsüme düşen yelken,

Ya sen kürek, solmuş rüzgar gülüm,

Ya sen ne diyeceksin, söyle!

Deniz durdu, mumyası yıldızların

Erir gün görmüş kayalıkta,

Ve yürüdü sabah, denizin ineği.

Ölünce ne yapsak sabah oluruz...

Ah kara yakındı ve darmadağın

Kuşları durmuş zaman kadar eski,

Taşları hüzün olan kara.

Kopmuş uykunun iskeletiyim ben,

Artık yelin göğsü olamam.

Gördün mü ölümün gözündeki mor rengi,

Söyle, ölüp dirilen Tanrı, Temmuz,

Ay yapraklarının indiği bu dam,

Eski düşleri taşır mı yeniden,

Koca karınlı kuşlar gibi.

Bir yanda parçalanmış teknem durur,

Sert tütünüyle gün bir yanda.

Kara yakındı önce, hem çok yakındı,

Elimi uzatsam tutardı ama

Yalnızlıktır denizin tek yasası,

Bütün ölüler unutulur,

Yaşayanlar kalır tek başlarına.

Akşamleyin kaptan, birkaç gemici

Gelip dizildiler kıyıya.

Tutunacak bir tekne arar gibiydi

Ayağı kayan meltem ve cigara

İçerek konuştular gizli gizli,

Bense dalgın bakıyordum, boşuna

Koparılmış süsendim sanki.

Çalıştılar bir hafta, Ağustosun

Altısında bütün iş bitti.

Kesik baş çapa, iplerim, küreklerim

Kumsalda şaşkın bir yığındır şimdi.

Tüter el ayak, tüter ıslak odun,

Denizin uzaklardan getirdiği

Yabancı, anlamsız bir şeyim.

13. Yaz Sonu Şiirleri

1

Dün gece yağmur yağdı kente,

Sonra sabah, güneşte ayıklanmış,

Bir kahvede düşünüyorum,

Sen geleceksin ya, dalgınlık

Kopuverdi bir daldan, sallanarak

Geçen bayrak açmış bir bulut,

Sonra ikindi ve akşam, bakarsın,

Uyurken bir daha o yağmur.

2

Fal çıktı. Köpükler içinde kaldı deniz,

Tepeleme çiçek dolu bir sandal.

Eylülün eskil çadırına giriyoruz,

İşte, büyücü martının bozgun çağrısı,

Uyurgezer yosunları delirten poyraz,

Odalara sığınan ürkü yaprakları,

İşte, çırpınan bir kavağın

Yanlızlık sanrısı dolaşıyor bahçede.

3

Melez yapraklar, sararması yasaklanmış,

Bitimsiz bir zamanın cansıkıntısında,

Hatmi alı ışıklarla karıştırılan

Huysuz kuşların dağıttığı rüzgar.

Başka bir yüzyılın rengi bu,

İlkel bir oymağın kurban sunağı,

Bunamış bir papağan gibi dilsiz,

Eski günler düşünde bir gökyüzü.

4

Karanlığın kuştüyleri doluştu

Eşzaman balkona. Hüzün çekilmez.

Tanıdığım bütün mumları yakın,

Ölülerin bilinciyle arınmış.

Ve geleceği onaramıyorum,

O bizim sayvan çocukluğumuzdu,

Yaşanır yalnız bu aylak güzlerde

Gelecekten geçmişe doğru.

5

Yaz sonu durdurur sokakta,

Tenha bir duvardan sarkıp, nereye böyle,

Düşünsene, orda kimse yok, yalnız akşam,

Telaşla düşer öne, hadi gitme,

Bak işte boşalmış perde, yağmur bu,

Rüzgar çıktı,düşünsene, fırtına, dolu,

Lambalar yanacak nerdeyse, saat

O saat değil, düşünsene.

6

Önce küçük rüzgarlar uyanırdı

Dört perili kestanelikte,

Güneşin ipeğini çözerdi bir tavus,

Ama gerçekdışıydı sabah,

Doğallığını yitirmiş bir ölüm gibi,

Umarsız karşıla ikisini de.

Ey perdenin önünde oynanan Dörtleme,

Sen zaman değilsin, döne dur!

7

Küçük bir inanç yeter bana,

Ve güze inanabilirdim,

Ama biter mevsim,öteki başlar,

Saf değil doğa, oyalandım

Ama kanmadım, bana ne isli yağmurdan,

Çinko sesinden, hem güvenemem ağaca,

Düşünemem oluklardan akıp gideni,

De ki, benim zamanım başka.

8

Günler kısaldı, mevsimlerde,

Ve yıl, bir öğrencinin okul defterinde,

Dört sayfa resim, öyle yarım yamalak ki,

Doğa gibi, bir bakıyorsun kar yağıyor,

Elimle bir anda dönüyorum ilkyaza,

Bahçe yenilensin dursun kendini,

Telepinu değilim, ölüp dirilemem,

Okul defterinde bırakın beni.

14. Gidişini Anlatıyorum

Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için

Saçlarını, gözlerini, ellerini

Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya

Her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak

Termometrede yükselen çizgi çizgi

Kim bilir nerelerde soğuyorsun

Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen

İnsan insan bakan gözbebeklerin

Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta

Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder

Ne gelirse onlardan gelir bana

Çalışma gücü yaşama direnci

Mutluluk gibi kazanılması zor

Mutluluk gibi yitirilmesi kolay

Bir açarsın ki mutluyum

Bir kaparsın her şey elimden gitmiş

15. Yanyana Dalgınlık

gözlerine bakıyorum

denizden çıkarılmış bir tabaktaki kuş resmi

dağınık köy evleri gibi orda burda

sepetteki sümbül soğanı gibi gölgeli

yüreğimiz öylesine aşmış ki düşüncemizi

yarışı başlatan tabanca sesi gibi

dudaklarımız koşuya çıktıktan sonra

duyuyoruz söylediklerimizi

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Bedri Rahmi Eyüboğlu Şiirleri: Çakıl'dan Gitti Gidecek'e Mutlaka Okumanız Gereken 15 Bedri Rahmi Şiiri
Birhan Keskin Şiirleri: Ağrı'dan Yaz Fotoğrafları'na Mutlaka Okumanız Gereken 20 Birhan Keskin Şiiri
Göğe Bakma Durağı, Geyikli Gece Gibi Şiirlerin Sahibi Turgut Uyar'ın Mutlaka Okumanız Gereken 15 Şiiri

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?