Müzelerin arkeoloji ve sanat müzelerinden ibaret olduğu yaygın kanaatin aksine, bilimin, tabiatın, tarihin, coğrafyanın öğrenildiğini yaşayan eğitim alanları olduğunu hatırlayarak başlayalım. Tarihin canlı aktörleri olan müze eserlerinin yüzyıllar boyunca çeşitli badirelerden geçtikten sonra bizlere tüm öykülerini aktardığı alanlardır. Bir bakıma zamanın şahitlerinden zamanı dinlemek gibidir. Peki aktarım dillerini doğru kurgulamak ve müze iletişimlerini erişilebilirliği neden önemli? Türkiye’deki ve dünyadaki müzelerin büyük bir çoğunluğu, görebilen bireyler düşünülerek tasarlanıyor ve uygulamaları da bu doğrultuda yapılıyor. Böylesi bir durum, doğal olarak, görme engelli bireylerin müzelerden yararlanabilmesini engelliyor. İçinde bulundukları coğrafyaya, tarihe, bilime ve sanata erişemeyen görme engelli bireyler bu nedenle, kendi kökleri/kökenleri ile bağ kuramıyorlar. Beraberinde bu durum sadece görme engelli bireyleri değil sağlıklı tüm bireylerin de bilgiye erişimine engel oluyor.
Bu bilinçle kurulan ‘BONGO ART PROJECT’ Sosyal Girişimi, son 7 yıldır dünyadaki müzeleri ziyaret eden bir iç mimar olan Çiğdem Aslantaş tarafından 2.5 yıl önce başlatılan, süreç boyunca 8 kişilik bir ekip ve onlara mentörlük yapan 2 danışman ile sürdürülen ve müzelerin herkes için erişilebilir olması amacıyla kuruluyor. İlk uygulamalarını 100 yıldır bu coğrafyadaki müzelerden faydalanamayan görme engelli bireyler için başlatıyorlar. Devamında işitme engelli ve sağır bireyler, fiziksel engelli bireyler için uygulamalarının peyder pey katıldığı herkes için müzeler mottosu ile yola devam ediyorlar.