Mehmet Zihni Sungur Yazio: Duyguları Anlamak: Korku, Kaygı ve Endişe Arasındaki Farklar ve Bu Kavramlarla İlgili Bilmediklerimiz

Duyguları anlamak, duyguların nasıl bir amaca hizmet etmek için evrildiklerini anlama çabasıyla başlar. İnsanların hemen hemen tamamı birbirine benzer duygular yaşayabildiklerine göre, bu duyguların insan için  bir anlamı, hatta bir

yararı olması beklenir. Korku korur, sevmek iyileştirir. Özlemek harekete geçirir, utanç başkalarına verdiğimiz değeri gösterir ve bizi sosyal olarak izole olmaktan korur. Enteresan olan ise insan için bir anlamı, hatta yararı olan bu duyguların nasıl zaman zaman herkes için rahatsız edici bir  biçime dönüşebildiğidir. Bir başka önemli soru ise rahatsız edici biçime dönüşen bu duyguların nasıl yönetileceğidir.

“Duyguların hizmet ettiği amaç ne olabilir?" sorusuna verilebilecek en doğru yanıt, her duygunun bize kendimizle ilgili bir bilgi verdiği gerçeğidir.

Duygular neye ihtiyacımız olduğunu gösterdiği gibi, ihtiyaçlarımız doğrultusunda harekete geçmemizi de sağlar. Örneğin, korku duygusu  başlangıçta bizim dostumuzdur. Çünkü, korku bizi tehlikeden korur. Varoluşundan bu yana hem av hem de avcı olmuş insan, yaşamını devam ettirebilmek için kendisinden daha güçlü, daha hızlı, hem de aç olan hayvanlardan korkmuş ve bu korku sayesinde gerekli önlemleri alarak neslini devam ettirmiştir.

Korona zamanlarında gerekli hijyenik tedbirleri almak, yani ellerinizi uygun biçimde yıkamak, fiziksel mesafe almak, evlerde kalmak, ancak virüs bulaşmasını önlemeye yönelik bir korkuyla sağlanır. Korku, bir yandan da sorumluluk duygusunu harekete geçirir. Kapalı bir ortamda taktığınız ve sizi nefes alamıyor gibi hissettiren maskeyi çıkarmıyor olmanız, bu korku ve sorumluluk duygusunun bir sonucudur. Sevdiğiniz bir büyüğünüzü bir süreliğine ziyaret etmemek de aynı sorumlulukla sağlanır. O halde, evrimsel olarak bakıldığında korku, yaşamın güvenli biçimde devam ettirilebilmesi için  gerekli ve oldukça  yararlı bir duygudur. Ancak, her duygu gibi  korku da ancak yaşanan gerçekle orantılı bir dozda yaşandığı zaman işlevsel olabilir.

Eskinin ‘korkusu’ genelde dış dünyada var olan bir tehlikeyle ilgiliyken, yeni dünya insanının korkusu daha çok iç dünyasında olup bitenlerle ilgilidir.

İç dünyada yaşanan, yani nesnesi iç dünyada olan korkuya psikolojide ‘kaygı’ adı verilir. Kaygı gelecekle ilgili herhangi bir tehdit veya tehlike algısı olduğunda ortaya çıkan bir duygudur. İnsan tehlike algıladığında zihindeki  tehdit sistemleri devreye girer ve sistem tehlike arar hale gelir. Aradıkça bulur ve buldukça daha çok arar. Zihin giderek güvenlik sağlamak için sürekli kaygı üreten ve ürettiği kaygıyı yok etmeye çalışan bir makineye dönüşür.  Önce sorular sorar sonra da sorularına yanıt arar, ancak akla takılan her kaygı verici sorunun cevabını bulmak mümkün değildir. Aklına takılan sorulara yanıt bulamayan insan hem endişelenmeye başlar hem de diğer insanların aynı sürece nasıl tepki verdiğini incelemeye koyulur. Bu çok anlaşılır bir durumdur, çünkü insan türünün en önemli özelliklerinden biri çok sık kıyaslama yapan bir varlık olmasıdır. Eğer kişi, kendisinin  diğerlerinden fazla kaygılandığını düşünürse,  artık kaygılanma miktarı ile ilgili yeni bir kaygı daha devreye girecektir.

Endişe çoğu kez kaygı ile eş anlamlı kullanılıyor olsa da aslında kaygıdan farklı bir kavramdır. Kaygı, geleceğe yönelik bir tehdit ya da tehlike algısı oluştuğunda ortaya çıkan bir duyguyken, endişe, oluşan bu rahatsız edici duyguyu azaltmak amacıyla devreye giren düşüncelerdir. İnsan endişelenerek güvenliğini sağlayan ya da sağladığını zanneden bir varlıktır. Bu nedenle, endişe kaygıyı azaltmak için yapılan ve kaygı azalıncaya kadar devam ettirilen bir düşünce üretme sürecidir. Endişe bu bağlamda hepimizin yaptığı bir zihinsel aktivite olup, amacı geleceğe yönelik tehdit etkenini kontrol altına alabilmektir. Özetle, endişe kişinin kendi özgür irade ve isteğiyle başlattığı bir süreçtir. İnsanların neredeyse yarıya yakın kısmı her gün endişelenmektedir. Endişelenen bu insanlara niçin endişe ettikleri sorulduğunda “Endişe beni motive ediyor”, “Endişe, sorun oluşmadan önlem almamı sağlıyor”, “Endişe hazırlıklı olmamı sağlıyor” ya da “Endişe, sorun çözmeme yardımcı oluyor” gibi yanıtlar verdiklerini duyarsınız… Gerçekten de ancak gireceğiniz sınavla ilgili olarak endişelenirseniz sınav için çalışmaya motive olur, ancak endişelenirseniz olası sorunları öngörür ve ancak endişelenirseniz öngördüğünüz sorunlara hazırlıklı olur, hatta o

sorunları daha iyi yönetebilecek çözümler üretebilirsiniz. Özetle, kişinin amaçlı olarak başlattığı endişenin arkasında, olası sorunları önleme ve onlara hazırlıklı olma ihtiyacı yatar. Bu bağlamda işlevsel özellikleri olduğu söylenebilir. İşe yaradığına inanıldığı için kişi daha çok endişelenme ihtiyacı duyar. Ancak kişi aklına gelen her olumsuz düşünceye yakalanır, hepsine cevap bulmaya çalışır ve giderek tüm düşüncelerine birer gerçekmiş gibi tepki vermeye başlarsa, endişe artık katlanılamaz bir hale gelir. İstemli olarak başlatılan endişe, bir süre sonra kontrol edilemeyen ve durdurulmak istendiği halde durdurulamayan bir sürece dönüşür. Fazla endişelendiği için zarar görebileceğinden korkan insan, artık endişesini kontrol etmeye hatta durdurmaya çalışmakta, ancak bunu yapamadığını gördükçe daha da fazla endişe içine girmektedir.

Özetle, başlangıçta işe yaradığına inanıldığı için kişinin kendi isteğiyle başlattığı endişe, zamanla kontrol edemediği ve durduramadığı bir sürece dönüşmekte ve kişi endişelerini kontrol edememekle ilgili olarak endişelenmektedir.

Endişelenmekle ilgili bu yeni endişe, kaygının daha da artmasına neden olur.  Korona günlerinde bu, insanın hem dış dünyadaki korona virüsüyle ilgili olarak hem de iç dünyasında virüsle ilgili aşırı endişenin getirebileceği olası zararlarla ilgili olarak kaygılanması anlamına gelir.

Mevcut kaygı ve endişeler ile ilgili yapılabilecekleri bilmek ise kaygı ve endişe

salgınını durdurmakta yararlı olacaktır. Bir sonraki yazımda sizlere bunlardan söz edeceğim. Sağlıkla kalın.

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt