İç dünyada yaşanan, yani nesnesi iç dünyada olan korkuya psikolojide ‘kaygı’ adı verilir. Kaygı gelecekle ilgili herhangi bir tehdit veya tehlike algısı olduğunda ortaya çıkan bir duygudur. İnsan tehlike algıladığında zihindeki tehdit sistemleri devreye girer ve sistem tehlike arar hale gelir. Aradıkça bulur ve buldukça daha çok arar. Zihin giderek güvenlik sağlamak için sürekli kaygı üreten ve ürettiği kaygıyı yok etmeye çalışan bir makineye dönüşür. Önce sorular sorar sonra da sorularına yanıt arar, ancak akla takılan her kaygı verici sorunun cevabını bulmak mümkün değildir. Aklına takılan sorulara yanıt bulamayan insan hem endişelenmeye başlar hem de diğer insanların aynı sürece nasıl tepki verdiğini incelemeye koyulur. Bu çok anlaşılır bir durumdur, çünkü insan türünün en önemli özelliklerinden biri çok sık kıyaslama yapan bir varlık olmasıdır. Eğer kişi, kendisinin diğerlerinden fazla kaygılandığını düşünürse, artık kaygılanma miktarı ile ilgili yeni bir kaygı daha devreye girecektir.
Endişe çoğu kez kaygı ile eş anlamlı kullanılıyor olsa da aslında kaygıdan farklı bir kavramdır. Kaygı, geleceğe yönelik bir tehdit ya da tehlike algısı oluştuğunda ortaya çıkan bir duyguyken, endişe, oluşan bu rahatsız edici duyguyu azaltmak amacıyla devreye giren düşüncelerdir. İnsan endişelenerek güvenliğini sağlayan ya da sağladığını zanneden bir varlıktır. Bu nedenle, endişe kaygıyı azaltmak için yapılan ve kaygı azalıncaya kadar devam ettirilen bir düşünce üretme sürecidir. Endişe bu bağlamda hepimizin yaptığı bir zihinsel aktivite olup, amacı geleceğe yönelik tehdit etkenini kontrol altına alabilmektir. Özetle, endişe kişinin kendi özgür irade ve isteğiyle başlattığı bir süreçtir. İnsanların neredeyse yarıya yakın kısmı her gün endişelenmektedir. Endişelenen bu insanlara niçin endişe ettikleri sorulduğunda “Endişe beni motive ediyor”, “Endişe, sorun oluşmadan önlem almamı sağlıyor”, “Endişe hazırlıklı olmamı sağlıyor” ya da “Endişe, sorun çözmeme yardımcı oluyor” gibi yanıtlar verdiklerini duyarsınız… Gerçekten de ancak gireceğiniz sınavla ilgili olarak endişelenirseniz sınav için çalışmaya motive olur, ancak endişelenirseniz olası sorunları öngörür ve ancak endişelenirseniz öngördüğünüz sorunlara hazırlıklı olur, hatta o
sorunları daha iyi yönetebilecek çözümler üretebilirsiniz. Özetle, kişinin amaçlı olarak başlattığı endişenin arkasında, olası sorunları önleme ve onlara hazırlıklı olma ihtiyacı yatar. Bu bağlamda işlevsel özellikleri olduğu söylenebilir. İşe yaradığına inanıldığı için kişi daha çok endişelenme ihtiyacı duyar. Ancak kişi aklına gelen her olumsuz düşünceye yakalanır, hepsine cevap bulmaya çalışır ve giderek tüm düşüncelerine birer gerçekmiş gibi tepki vermeye başlarsa, endişe artık katlanılamaz bir hale gelir. İstemli olarak başlatılan endişe, bir süre sonra kontrol edilemeyen ve durdurulmak istendiği halde durdurulamayan bir sürece dönüşür. Fazla endişelendiği için zarar görebileceğinden korkan insan, artık endişesini kontrol etmeye hatta durdurmaya çalışmakta, ancak bunu yapamadığını gördükçe daha da fazla endişe içine girmektedir.