Sınır tanımayan tek bir şey varsa o da zihnimizdir. Doğrusal düşünme becerisi ve bilinçli davranışın varlığı, vahşi ve sınırlarımızı aşan doğada çok işimize yaradı. Bu yüzden biz de fiziksel sınırlarımızı ve zayıflıklarımızı gelişen zihinsel kapasitemizle destekledik. Bu beceri biz doğada hayatta kalabilelim diye kazanılmış olsa da var olduğu andan itibaren hiçbir şey artık eskisi gibi olamazdı.
Gelişmiş zihinsel kapasite ve bilinç algısı, bizi doğada yaşamanın yanı sıra doğayı şekillendirerek, yaşamdaki avantajları arttırmaya zorladı. Bizler de bu içgüdüyle önce küçük yerleşimler sonra da kentler inşa ederek bütün dünyayı zihinsel kapasitemizin bir ürünü olarak inşa ettik.
İşte bu çöküş hikayemizin başı. Çünkü doğada yaşamak için var olan bu beceri dünyayı inşa etmeye uygun değildi. Yine de inşa ettik, ediyoruz. Biz inşa ettikçe sınırlarımızı aşıyoruz. Hangi sınırları?
Kas gücümüzün sınırlarını, boyumuzun, boyutlarımızın, kat edebileceğimiz mesafelerin, yiyebileceğimiz yiyeceklerin. Öyle ki şu an uzayda yaşayan insanlar var.
Dolayısıyla bu sınırları aşma durumu vücudumuzun alışık olmadığı birçok şeyi beraberinde getirdi. Bu da bizi son kurala götürdü.