Mehmet Ali Deniz Yazio: Normalin 1001 Hali

İnsan yaşayan en zeki canlı denir, zekâ da basitçe canlının yaşadığı ortamda hayatta kalmak için koşullara uyum sağlama hızı ve becerisi diyebiliriz. Zaten bu yeteneklerimizden dolayı içinde şekillendiğimiz doğayı terk edip kentlerde yaşayamaya uyum sağladık. Bulunduğumuz ortamın koşullarına adapte olmak bizim doğamızda var. İyi de adapte olduğumuz yaşam nasıl hiç bakıyor muyuz?

Kentlerde insanımız biyolojik saatine uygun olmayan saatlerde kalkıp işe gidiyor. Cümledeki illüzyona aldırmayın, aslında kendi duruyor araçlar gidiyor. Hatta bazen araçlar da gidemiyor stres yollarda başlıyor. 

Başına bir bela gelmeden işine ulaşabilen insanımız genelde 9 saat çalışıyor. İş yükü vücudumuzda yüksek stres yaratıyor ancak fizyolojik olarak hareket bile edemiyoruz. Tüketilen gıdalar, beton, hava, su derken mücadele edilmesi güç bir durum ortaya çıkıyor. Bunlar değişen hayatımızı ve kültürel evrimimizi anlatıyor. Bir de biyolojik evrimimiz var.

Kültürel evrim ile biyolojik evrim arasındaki mesafe ne kadar artarsa, hastalıklar da o kadar artar.

Görsel: Richard George Davis 

İnsanın yarattığı kültürel evrim ilerden gidiyor, biyolojik evrim onu çok geriden takip ediyor. Bu yüzden normal olarak uyumsuzluk sorunları baş gösteriyor. 

Biyolojik olarak hareket etmeye ve kendi sınırlarını aşmaya programlanmış bir vücudumuz var. Ona yeni bir beceri öğretince vücudumuz buna uyarlanıyor. Zaten adaptasyon yeteneği yüksek olan insana zeki diyoruz. Sonra onu zorla oturtuyoruz, normal olarak vücudumuz buna da uyarlanıyor, o zaman da bu durumun sonuçlarına hastalık diyoruz. Vücudumuz iyi bir şeye uyarlanınca zeki, kötü bir şeye uyarlanınca hasta mı oluyor?  

İnsanı ve adapte olduğu hayatı anladığımızda sorunların da kaynağını anlayacağız gibi görünüyor. İnsan en çok ne yapıyorsa vücudu en fazla ona uyarlanıyor. 

Örnek verecek olursak en çok yaptığımız şey oturmaksa eğer, normal olarak vücudumuz oturma pozisyonuna uyarlanır. Böylece kamburlarımız belirginleşir. Modern tıbba sorarsanız teşhisiniz hazır. Duruş bozukluğumuz var ve biz ‘kifoz’ hastasıyız. 

Yediğimiz ve içtiğimiz endüstriyel gıdalardan dolayı vücuda kalori alırız ama hücrelerimizi besleyemeyiz. Böylece normal olarak hücre işlevlerini yerine getiremez. Buna bağlı olarak yaygın vücut ağrılarımız olursa fibromiyalji hastasıyız. Hücrelerimizin yapısı değişirse kanser hastasıyız. Yaşamın 1001 normal haline koyacağımız 1001 farklı teşhisimiz var, ama hasta hayatımıza yok!

Hastalıklara değindik ancak bunlar iyi günlerimiz. Geleceğe dair daha büyük korkularım var. Modern tıp artık insanın yaşaması gereken doğal süreçlere bile teşhisler koyuyor. Yakında aşklarımız obsesyon, acıkmamız açlık sendromu, yaslarımız depresyon olarak algılanacak. Normal olarak hareket etmeye programlı çocuklarımıza hiperaktif diyoruz. Yerinde durmayan çocuğu ilaçla durduruyoruz. Tamam, madem dursun istiyoruz o da kabul. O zaman da hareket etmeyen çocuklarımızın yağ oranları artıyor, onlara da obez diyoruz. Soruyorum size biz ne istiyoruz? 

Hastalık etiketiyle hayatlarımızdaki asıl sorunların üzerine sünger çektiğimiz sürece insanı anlama noktasından biraz daha uzaklaşıyoruz. Eğer hastalık varsa, bu bizim insana ve yaşama bakış açımızda. Eğer hastalık varsa bedenimizde değil, hayatımızda.

Instagram

Facebook

Twiitter

Linkedln

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Bu Reklamı Görürseniz Tıklamayın: İletişim Başkanlığı Adını Kullanarak Dolandırıcılık
"Geri Zekâlılar..." Müge Anlı'dan Canlı Yayında Sert Çıkış!
Babalık Davası Negatif Sonuçlanmıştı: İftiralara Maruz Kalıp Sabrı Taşan Uğur Dündar Hesap Soracak!