Çünkü beynin tek gerçek hedefi hayatta kalmaktır. Geçmiş denilen algıya eğer sahipsek bu hala yaşıyor olduğumuzun ispatıdır. Öyleyse beyin geçmişte amacına ulaşmış ve yaşamaya devam edebilmiştir. İşte bu algı mutlu olmak için yeterlidir. Amacına ulaşmış bir beyin ve vücut daima geçmişi mutlu hatırlar. Sırf bu yüzden geçmişte düşüp kolunuzu kırdığınız bir anıyı bile mutlu hatırlarsınız. Hatta üstüne güler ne günlerdir diye iç geçirirsiniz. Halbuki o ana dönerseniz pek keyifli olmadığını anlamanız güç olmayacaktır. Ne güzeldi lise yılları, annenizin yemekleri, ah o güzel bayramlar... Biraz detaylı düşündüğünüzde aslında o günlerde öyle çok mutlu olmadığınızı fark edersiniz. Peki ya gelecek?
Gelecek yaşayıp yaşamayacağınızı bilmediğiniz bir alandır ve beyin için tehlikelerle doludur. Yaşamaya çalışan bir beyin olası bütün tehlikeleri ön görmek ve onlardan paçayı kurtarmak için uğraşır. Bu yüzden insanın geleceğe bakış açısı hep kaygılıdır. İnsanlar çoğu zaman kaygının farkındadır ancak neden kaygılı olduklarını bilemezler. Kaygının temel sebebi geleceğin belirsiz ve tehlikelere açık olmasıdır. Beyin belirsizliği sevmez ve onu belirli hale getirmek için daima tahminler yapar. Bu tahminler ön yargılarımızı oluşturur. Henüz birini tanımadan ona dair fikirlere sahip olmak beynin gelecekteki hayata dair yaptığı şey ile aynıdır. Bugünden geleceği inceler ve geçmişteki bilgileri kullanarak onu tahmin etmeye çalışır. Bu işlemlerin hepsi yorucu ve risklidir bu yüzden geleceğe umut dolu ve keyifli bakmak, endişeli ve kaygılı bakmaktan çok daha zordur.
Gördüğünüz gibi insan kendiliğinden mutsuzluğa programlıdır. Bu yüzden bütün kadim öğretilerde mutluluğun formülü olarak zihni geçmiş ve gelecekten kurtararak şu ana odaklamak vardır. Derin bir nefes al ve yaşadığını hisset. Elinden gelen sadece bu.
Web
Instagram
Facebook
Twitter
Linkedln