Namaz, yalnızca bir ibadet değil; zamanı kutsama biçimidir. Zamanı kutsamak, yaşamı bilinçle yaşamak anlamına gelir. Modern hayatın kaygı ve hız sarmalı içinde kaybolan insan, durup düşünmekten, nefeslenmekten uzaklaştıkça kendi merkezini de kaybeder. Kur’an, bu merkeze davettir. Kendini, çevreni ve yaşadığın hayatı yeniden okuma çağrısıdır. Her şeyin hızlıca tüketildiği bir çağda, Kur’an hatırlamayı önerir. Zikir, yani hatırlama, sadece geçmişi değil, insanın ne olduğunu hatırlamasıdır. Çünkü asıl unuttuğumuz şey budur.
İslam düşüncesi, varlığı katmanlı görür. Maddi olanla sınırlı olmayan bu bakış, insana sadece görünenle yetinmemeyi öğretir. Kalp, bu anlamda aklın göremediğini hisseden merkezdir. Vahiy de kalbe hitap eder. O yüzden Kur’an’da en çok geçen emirlerden biri “düşünmez misiniz?”, “akletmez misiniz?” çağrısıdır. Bu, kör bir inanç değil, aktif bir bilinç inşasıdır. Modernliğin insanı bilgiyle doldurup bilgelikten uzaklaştırmasına karşı, Kur’an anlamın peşinden gitmeyi önerir. Varlığın sahibini hatırlamak, bu varlık içinde kendine bir yer bulmanın ön koşuludur.
Vahiy, sabiteler sunar. Değişen dünyada insanın tutunabileceği anlam sütunlarıdır bunlar. Bu sütunlar olmadan etik, sadece göreceli bir yorum olur. Ahlak, bağlamdan bağlama değişen bir araç haline gelir. Bu da medeniyetin çözülmesidir. Çünkü medeniyet, sadece fiziki birikim değil; anlamın sürekliliğidir. Kur’an’da bu süreklilik, hem lafzen hem ruhen korunmuştur. Bu koruma hali, onu sadece kutsal değil, aynı zamanda güvenilir kılar. İşte bu yüzden, Kur’an’ın bir “nur” yani ışık olarak tanımlanması boşuna değildir. Işık, karanlıkta yön bulmayı sağlar. Bugünün insanı için asıl karanlık, bilgi eksikliği değil; yönsüzlüktür.
İslam medeniyetinin inşa süreci, bu ışıkla başlamış ve şekillenmiştir. Kur’an sadece ilkeleri sunmakla kalmaz, aynı zamanda bu ilkeleri hayata geçirmiş bir örnek olan Peygamber'in yaşamını da merkeze alır. Bu, soyut bir öğreti değil; ete kemiğe bürünmüş bir hikmettir. Peygamber'in hayatı, vahyin bir toplum kurma sürecindeki pratiğidir. O yüzden İslam medeniyeti, en net ve şeffaf biçimde kayıt altına alınmış medeniyetlerden biridir. Kurucusunun hayatı ayrıntılı biçimde bilinmekte, ilkelerle pratik arasındaki bağ güçlü şekilde kurulmaktadır. Bu, onu diğer kültürel yapı ve geleneklerden ayıran önemli bir farktır.