Meclis'te Kanı Dökülen Milletvekili Konuştu: ''Alpay'ın Aramasını Beklemiyordum, Özür Dileyecek Biri Değil!''

Geçtiğimiz günlerde TBMM'de asla görmek istemeyeceğimiz görüntülere şahit olduk. Ahmet Şık ve Alpay Özalan'ın arasında yaşanan, fiziksel şiddetin de yer aldığı, haberlere 'mecliste kan döküldü' olarak yansıyan tartışmadan bahsediyorum.

O gün o tartışma esnasında 'araya giren' hatta görüntüleri ilk izlediğimde 'Umarım hastaneye gitmesine gerek kalmamıştır' dediğim biri vardı. Bir kadın Milletvekili!

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit'ten bahsediyorum. Kılıç Koçyiğit ile o gün ve sonrasında yaşananları konuştuk. O gün gerginliğin ilk oturumdan başladığını, işin fiziksel şiddete döneceğinin belli olduğunu hatta buna 'hazırlıklı' olunduğunu dile getiriyor. 'O gün bunların yaşanacağı belliydi, AKP Grup Başkanvekilleri'ni uyardım, dinlemediler' diyor.

- "Siyasi arenada kadın olmak." Söze buradan başlayalım dilerseniz. En çok hangi konuda zorlanıyor kadınlar sizce?

Tamamen erkeklere ayrılmış, onların kontrolünde olan bir platformda kadın olarak barınmak, düşüncelerini aktarmak, fikirlerinin arkasında durup onlar için mücadele etmek başlı başına büyük bir zorluk. Siyaset çok eril bir alan. Bir de Türkiye’de politika; toplumdan yalıtılmış bir halde yani elitistlerin aktif olduğu bir platforma dönüşmüş durumda ne yazık ki.

'Toplum için siyaset yapıldığı' zannedilse de gerçek böyle değil. Kendi partimi bunun dışarısında tutuyorum tabii ki ama Türkiye halklarının çok sınırlı bir kesimi siyasetin içinde aktif yer alabiliyor ve ne yazık ki bu zümrenin çok azı kadınlardan oluşabiliyor.

- Sizin siyasete atılmanız nasıl oldu? Sonrasında hayatınızda neler değişti? Hemşire olduğunuzu biliyorum. Eski yaşantınızı özlediğiniz zamanlar da oluyor mu?

2015 senesinde milletvekilliği teklifi geldi, ani bir kararla kabul edip aktif siyasete adım attım. 10. seneye giriyoruz. Öncesinde de sendika alanında mücadeleme devam ediyordum, siyasetle hep iç içe idim aslında. 'Neler değişti?' demişsiniz. Çok şey değişti. Yaşadığım kent değişti, ilişkilerim, arkadaş çevrem değişmek zorunda kaldı. Çünkü zamanlamam değişti. Politika 'zamansız' bir şey ve de 'belirsiz'. Her an bir yere gitmeniz gerekebiliyor ya da her an ne kadar süreceğini bilmediğiniz toplantıların içinde olabiliyorsunuz.

Böyle baktığım zaman beni en çok zorlayan şey ailemden ve çocuklarımdan uzak kalmak oldu diyebilirim. Hâlâ da öyle. Eski hayatımı değil de eski düzenimi özlediğim zamanlar oluyor. Böyle zamanlarda da milletvekilliğine adım atarken hayalini kurduğum şeyleri -ideallerimizi- kendime hatırlatıyorum. İnsan o zaman yaptığı işin ne kadar büyük ve önemli olduğunu fark ediyor ve o zaman 'her şeye değer' diyebiliyor.

Ben siyasete kişisel bir kariyer olarak bakanlardan olmadım hiç, o sebeple siyaset kurumundan bir beklentim yok, olmadı da ama hayalim daha demokratik, özgür bir ülkede, barış içerisinde, eşit bir hayat sürebilmekti. Hâlâ da öyle.

Ben toplumsal bir mücadelenin içindeyim ve buna her gün devam ediyorum. En büyük hayal kırıklığım ise bu kadar mücadele etmemize rağmen henüz o demokratik sistemi kuramamış olmak. Bakın Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ondan önceki parlamenter işleyiş arasında çok fark var. TBMM her gün itibar kaybediyor. Bu kurumun her gün toplumun gözünde saygınlığını yitirdiğini görmek ve bunu hâlâ durduramamış olmak büyük hayal kırıklığı ve de en büyük kaygım.

- O tatsız olayın yaşandığı güne gelelim. Ahmet Şık’ın konuşmasını eleştirenler, üslubunu yanlış bulanlar, ağır tahrik olarak nitelendirenler var. Bir diğer kesim ise “Burası Meclis kürsüsü burada sert söylemler olabilir" diyor. Sizce?

Ahmet Şık kendi partisinden milletvekili seçilmiş ve bu hakkı elinden alınmış Can Atalay hakkında konuşuyordu ve 'Yargı darbesi yapan bir iktidar var' dedi. Bence bu eleştiride haksız hiçbir nokta yok. Çünkü ortada çok büyük bir hukuksuzluk, Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan bir iktidar var. Hal böyle iken, Ahmet Şık'ın üslubundan bahsetmek dikkati olması gereken yerden başka bir alana kaydırma çabası bence.

Üslubu sert olabilir ama önemli olan anlattıklarının içeriği yani gerçekler. Bu yüzden iktidar partisinin bu eleştirileri kabul edip, göğüslerinde yumuşatmaları gerektiğini düşünüyorum. Bir de şu var tabii ki: Hiçbir üslup fiziksel şiddeti meşrulaştıramaz. Orada Ahmet Şık'ın kürsü dokunulmazlığı ihlal edildi, saldırıya uğradı. Bunu görmeyip işi üslup meselesine indirgemek çok hakkaniyetsiz bir durum. 'Hakaret etti' deniliyor. Ayrıca siyasette hakaret olmasını istemiyorsak, böyle bir kural varsa bu herkesi, öncelikle Cumhurbaşkanını da kapsamalı.

- O gün bu olayın yaşanma ihtimali aklınıza hiç geldi mi? Hani insan hisseder ya bazen. Konuşmadan önce de ortam gergindi zira…

Olaydan önceki ilk oturum açıldığından zaten hissetmiştim. Ahmet Şık kürsüye çıktığı an AKP Milletvekilleri ayağa kalktılar, hakaret etmeye başladılar, kürsüye doğru ilerlediler. Hemen ara verildi. Ahmet'i uzaklaştırdık. Ancak meselenin fiziki şiddete döneceği, onların böyle bir motivasyonları, niyetleri olduğu çok belliydi. İkinci oturum açılır açılmaz da aynı şekilde ayaklandılar, hakaret etmeye başladılar. Bunu görünce AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler'in yanına gittim. Ona bu meselenin onun sorumluluğu olduğunu, işin boyutu değişmeden engellemesi gerektiğini söyledim, diğer Grup Başkanvekillerine de anlatmaya çalıştım ancak kimse dinlemedi. Ben bu uyarıları yaparken de saldırı gerçekleşti.

Bu yorumu yapanlara bir sözüm yok, olamaz. Bir yerde bir insan şiddet görüyor ise o olaya karışmamak, araya girmemek benim için imkânsız. Bir başkasının yaşadığı acıya, haksızlığa karşı duyarsız kalmak da öyle. Bir saniye bile tereddüt etmedim o hamleyi yaparken. Ama araya girmemin bir faydası olmadığı konusunda haklısınız. Beni gördüler, görmemeleri imkânsız tabii ki ama 'kadın vekil var, ona zarar gelmesin” diye bir adım geriye atmadılar, atılmadı. Olaydan sonra revire gittim, arkadaşlarım kaşımın kanadığını söylemese fark etmezdim. Kaşım yarıldı, o an ne kadar şiddetli darbe aldığımı anlamamışım.

- Oturuma ara verildiğinde neler yaşandı? Herkesin yanınıza geldiğini, özür dilediğini hayal ediyorum.

Revire götürüldüm. Kalabalıktı, herkes orada idi. Partilerin Grup Başkan     vekilleri, Meclis Başkanvekili. Kaşım bantlandı, gözüm muayene edildi. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir yaptı gözüme ilk müdahaleyi. Olay sonrasında tüm partililerden geçmiş olsun dilekleri aldım o an. AKP Millet     vekillerinden de çok kişi üzüntüsünü dile getirdi. Alpay Özalan'ın yaptıkların kendi partisi içerisinden de onaylamayan, bundan endişe duyan çok kişi var diyebilirim.

'Alpay Özalan'a ceza verilmezse tüm muhalefet meclisi terk ederiz” dedik.

- Alpay Bey size ulaştı mı? Bir özür telefonu aldınız mı?

Hayır. Ertesi gün AKP Grup Başkanvekili Özlem Hanım aradı, hatırımı sordu sadece. Alpay Bey’in aramasını da beklemiyordum zaten çünkü o özür dileyecek, yaptığından pişman olacak biri değil. Bugüne kadar Meclis’te hep şiddet olaylarına karıştı. Burada önemli olan partisinin Alpay Özalan'ın bu davranışının sorumluluğunu üstlenmeleri. Şiddetin her türlüsüne karşı olmalıyız ve hiçbir şekilde meşrulaştırmamalıyız. Ama Ne yazık ki bunu yapmadılar. Ahmet Şık'ın konuşmasına, üslubuna dikkat çekerek 'ağır tahrik var' algısı yaratmaya çalıştılar.

Bence çok hakkaniyetsiz bir durum. Normalde böyle bir saldırıyı      gerçekleştiren vekilin üç oturum Genel Kurul’dan çıkarılması gerekirdi. Biz tüm muhalefet partileri olarak bu yaptırım için ısrar ettik ama AKP     kabul etmedi. Hatta ceza vermemek için aya dirediler. Uzun tartışmalar sonucunda ancak ikisine de kınama verme konusunda orta yol bulunabildi. Hatta onlar ilk başta ikisine de ceza vermeden olayı kapatmak istiyorlardı. Ama Meclis’te yaşanan fiziksel şiddet cezalandırılmazsa bunun topluma yansıması nasıl olur siz düşünün. Onlar ceza vermek istemeyince biz de tüm muhalefet partileri olarak Meclis’i terk ederiz dedik. Ancak öyle kınama cezası verilebildi.

- Bu olay bazında bakarsak. Ana muhalefet liderinin tepkisi yetersiz bulundu. En azından sosyal medyada. Sizin fikriniz nedir?

O gün bu olayda tüm muhalefet partileri bir arada hareket etti. Bu çok mühim. Zaten böyle olduğu için de ilk kez bir AKP Milletvekili ceza aldı. Daha önce de bu partinin vekillerinin tüzüğe aykırı davranışlarına şahit olduk ama çoğunluk onlarda olduğu için ceza verilmiyordu. Bu defa bizim birlikte hareket ediyor olmamız ve ısrarımız sonucunda bir ceza geldi. Özgür Bey’in de muhalefetin birlik olma halini destekleyen, tavır ve açıklamaları oldu. İçeriğini eleştirmek bana düşmez ama sonuçta bir başarı elde edildi diye yorumlayabilirim.

- Kadına şiddet ne yazık ki her gün gündemimizde olan bir madde. Binlerce kadın hayatlarındaki adamlar tarafından katlediliyor. Bu meseleyi çözebilmek için sizce atılması gereken adımlar neler?

Kadına şiddetten ziyade artık bir “kadın kıyımı” yaşanıyor diyebiliriz. İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkılması gibi iktidarın kadın düşmanı politikaları da bu meselenin artmasına izin verdi, veriyor. Kadınların gündelik hayattaki her hakkını gasp etmeye çalışan bir iktidar söz konusu. Kadınlar boşanamıyor, kadın sığınakları yok, kadınları koruyacak mekanizmalar yok. Tek dertleri kadınların evlilik içinde kalıp, aile hayatını devam ettirmeleri.

En son Manisa'daki görüntüler kahrolarak izledik. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Biliyoruz ki, kadınlara zulmeden erkekler, gerçek anlamda cezalandırılmıyor. Meclisin bu konuda bu kadar duyarsız kalması beni kahrediyor. Onlarca önerge hazırladık kabul etmediler, sorsanız kadınlar için mücadele eden bir iktidar fotoğrafı çiziyorlar. Oysa gerçekler Manisa’da gördüğümüz fotoğrafta ortada.

Can Atalay meselesi bu ülkedeki hukuksuzluğun en çarpıcı örneklerinden biri. Seçme ve seçilme hakkının gasp esilmesi söz konusu burada.  Anayasa Mahkemesi kararının hiçe sayılması söz konusu. Çok katmanlı bir olay. Bence iktidarın bu tavrı devlet düzenine iktidar eliyle meydan okumadır. Bu çok çok ciddi ve önüne geçilmesi gereken bir mesele.

Hukuk hepimize, tüm vatandaşlara lazım. Gasp edilen sadece Atalay'ın değil, hepimizin hakkı. Muhalefetin bu konuda farklı mücadele başlıkları oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Bu mesele, Meclis’te tartışılarak çözülemez. Mecliste çoğunluk onlarda, biz ne kadar soruşturma önergesi versek, konuların altını çizsek de onlar oy çoğunluğu ile çözümü engelliyorlar. Dediğim gibi hukuksuzluk sadece Meclis’in değil toplumun ana meselesi olmalı.

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"