Davutoğlu’nun ardından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye geldi. Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
Unutulmaması gereken gerçek şudur: Bu meclis milletin hukukunu içerde ve dışarıda müdafaa etmek üzere kuruldu ve bu meclis, hukukun üstünlüğüne inandığı içindir ki, bizi defalarca karanlığın içerisinden çekip, aydınlığa ulaştırmış bir meclistir. O nedenledir ki bu meclis milli egemenliğin sembolü olmuştur.
Milli egemenliğin önemini Mustafa Kemal Atatürk şöyle anlatır:
“Bu kadar acı tecrübeyi geçiren milletin, bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün değildir. Milletimiz, hiç kimsenin iznine gerek görmeden milli egemenliğini almış ve kullanmıştır. Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur.”
Evet “bu kadar acı tecrübeyi geçiren bir milletin, bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün değildir.”
Bu ülkede egemen olan millettir ve millet egemenliğini kurumlar aracılığıyla kullanır.
Yasama, yürütme ve yargı birbirinin karşıtı değil, çağdaş bir iş bölümü içerisinde çalışması gereken kurumlardır. Bu kurumlar, demokraside denge ve denetleme ağını oluştururlar. Güçler ayrılığı ilkesinin özü, demokrasiyi güçlendirmek ve milletin hakkını ve hukukunu güvence altına almaktır…
Ama maalesef bu konuda ciddi sorunlar yaşıyoruz. Örneğin; Anayasamızın 98. maddesi diyor ki, “Türkiye büyük millet meclisi soru, meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.”
24. dönemde sadece CHP milletvekillerinin verdikleri soru önergelerinden 11.436’sı yürütme organı tarafından cevaplanmıyorsa, burada ciddi bir sorunumuz var demektir. Hukuku göz ardı ediyoruz demektir. Yürütme organının yasama organını tanımaması demektir. Açıkça sormak istiyorum. Böyle bir tablo bu Meclisin saygınlığına gölge düşürmez mi?
Bizim yaklaşık 150 yıllık bir parlamenter demokrasi tarihimiz var. Parlamenter demokrasi, siyasal ve sosyal kültürümüzün parçasıdır. Ancak 12 Eylül darbe yasalarıyla parlamenter sistemimiz derin yaralar almıştır.
Darbe yasalarıyla; siyasal partiler lider sultasına bırakılmış, seçim barajları ile milli iradenin mecliste gerçek anlamda temsili engellenmiş, Bunun sonucu olarak Meclis, sağlıklı denetim yapamaz hale getirilmiştir.
Hele hele, kuvvetler ayrılığını ayak bağı gören bir anlayış demokrasimize de, Meclisin saygınlığına da gölge düşürmüştür. O kadar ki, Meclis’in bütçe hakkı bile kısıtlanmıştır. Bu manzara kabul edilemez. Türkiye üçüncü sınıf bir demokrasiye, layık bir ülke değildir.
12 Eylül darbe hukukunu değiştirip, kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemi yeniden güçlendirmek zorundayız.
Bizim çocuklarımıza karşı bir borcumuz var. Daha güçlü, daha özgür, daha zengin bir Türkiye’yi onlara bırakmalıyız. Bu yüzden bu ülkeyi kuranlar, 23 Nisan gününü ulusal egemenlik ve çocuk bayramı ilan ettiler.
Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, yaşanacak bir Türkiye umuduyla, Cumhuriyet Halk Partisi adına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, Türkiye’yi kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.”