İstanbul cephesinde benzer bir hikâye Beyoğlu’ndaki Casa Garibaldi üzerinden okunabilir. Aslen İtalyan İşçileri Yardımlaşma Derneğinin mekânı olan bu bina, içinde bir opera ve tiyatro salonu barındırıyordu. Yani sadece bir yardımlaşma sandığı değil, aynı zamanda bir sahne, bir salon, bir siyaset ve kültür merkeziydi.
İtalyan işçiler, tüccarlar, aydınlar burada buluşuyor; siyaset, tiyatro, müzik ve dayanışma iç içe geçiyordu. Garibaldi’nin de iz bıraktığı bu çevre, İstanbul’daki Osmanlı aydınları için İtalyan Risorgimento’sunun kitaplardan çıkıp canlı olarak görülebildiği bir laboratuvar işlevi gördü. Casa Garibaldi’nin bugün hâlâ ziyarete açık oluşu, bu uzun hikâyenin taş binaya sinmiş sessiz tanıklığı gibi okunabilir.
Bu hat şunu hatırlatıyor: Türk modernleşmesi, yalnızca teorik metinlerle değil; Beyoğlu’ndaki salonlardan, Selanik’teki ve İstanbul’daki localardan, gerçek insanların buluşmalarından süzülerek şekillendi.
1911 Trablusgarp Savaşı: İtalyan Hattın Kopuşu
Bu görece sıcak ve iş birliğine açık İtalyan hattı, 1911 Trablusgarp Savaşı ile kırıldı. Osmanlı–İtalya savaşı, ilişkiyi bir anda “esin kaynağı – örgütlenme ortağı” ekseninden çıkarıp “toprak işgal eden düşman” eksenine taşıdı.
Bu kırılma, içerdeki masonik ve siyasî ağları da vurdu. Selanik’te İtalyan obediyansına bağlı Macedonia Risorta çevresinde şekillenen yapı, savaş sonrası İttihatçı kadrolar tarafından tasfiye edilerek siyasal anlamda etkisizleştirildi; İtalyan hattına mesafe konuldu. Böylece Osmanlı–Türk siyasetinin “İtalyan kanalı”, tam da Cumhuriyet’e giden yıllarda kurumuş oldu.
Yerini ise yavaş yavaş başka bir Avrupa ekolü doldurdu.
Grand Orient de France ve Devrimci Zihniyetin Cumhuriyeti
Boşalan alanı dolduran hat, Fransız Büyük Doğusu Grand Orient de France ekolüydü. Bu ekol sadece Balkanlar’da değil, İstanbul’da da güçlüydü. Selanik ve Makedonya’da Veritas ve Labor et Lux gibi GOdF çizgisindeki localar etkin olurken, İstanbul’da da yine Grand Orient de France’a bağlı Renaissance locası çalışıyordu. Masonluk tarihçesine göre, Renaissance’ın içinden ayrılan bir grup, daha sonra Türkiye Büyük Doğusu çatısı altında çalışmak üzere “İttihat ve Terakkinin Gerçek Dostları” adlı locayı kurdu. Yani Fransız çizgisi hem Balkan hem İstanbul hatlarıyla doğrudan Jön Türk ve erken Cumhuriyet kadrolarına bağlanıyordu.
Grand Orient de France, Üçüncü Cumhuriyet’in laik, yurttaşlık temelli ama aynı zamanda merkeziyetçi ve öncü kadrolara dayanan yorumunu taşıyordu. Cumhuriyet kuşağının önemli bir kısmı, artık İtalyan değil, bu Fransız aynasına bakarak devlet tasavvurunu kurdu. Ortaya çıkan tablo şöyleydi: güçlü, yukarıdan aşağıya işleyen bir devlet; dil, tarih ve kimlikte tek merkezden tanım yapan bir iktidar; geniş halk kitlelerinin katılımına kıyasla, devrimi taşıyan çekirdek kadroların iradesine daha çok yaslanan bir modernleşme mantığı. Macedonia Risorta üzerinden gelen İtalyan esnekliği zayıflayıp, Grand Orient de France eksenli Fransız etkisi güçlendikçe, bugün rahatlıkla daha az halkçı, daha çok devrimci bir zihniyetin cumhuriyeti diye tarif edebileceğimiz bir sonuç ortaya çıktı.
Böylece, Selanik’in İtalyan locası dağıtıldıktan sonra, sahnede daha çok Makedonya ve İstanbul’daki Fransız ekolü kaldı.