Onedio Logo

Masalların Altındaki Gizli Mesaj! Prensin Kurtardığı Uyuyan Güzel'in 100 Yıllık Uykusu Bir Lanet mi Kaçış mı?

Kapak Görseli

Uzun yıllardır Disney prenseslerinin her birinin aslında bir psikolojik rahatsızlığı temsil ettiği düşünülüyor. Konu yalnızca Disney prensesleriyle de sınırlı değil, hatta senelerdir nesilden nesile aktarılan her masal ve hikaye için geçerli.   

Tuhaf da değil özüne bakıldığında yalnızca şaşırtıcı. Bir zamanlar rengarenk dünyalarına dalarak izlediğimiz veya dinlediğimiz o hikayelerin altında derin psikolojik karakter analizleri yatıyor çünkü...  

Bugün başrolümüzde Uyuyan Güzel var! Hazırsanız gelin, '100 yıllık derin bir uykuyla lanetlenen ve sadece prensin öpücüğüyle ayağa kalkabilen Uyuyan Güzel'inki bir lanet miydi kaçış mı?', 'Hangi muhtemel psikolojik rahatsızlıkları yansıtıyordu?' sorularına beraber cevap bulalım!

Seriye Pamuk Prenses'le başlamıştık, belki denk gelen olmuştur!

Seriye Pamuk Prenses'le başlamıştık, belki denk gelen olmuştur! Görseli

Kökeni çok yıllar öncesine dayanan Disney prenseslerin, özellikle de kız çocukların üzerinde bıraktığı etki hakkında konuşmuştuk. Hepsi birbirinden güzel bu prensesler sadece güzellik algımızı değil, hayattan beklentilerimizi de etkiledi bir şekilde. 

'Ya kaç yaşına gelmişim prenseslerin benim hayat anlayışımla ne alakası var?' diye düşünüyor olabilirsiniz ama izlediğiniz her şey ve okuduğunuz her hikaye, hele ki küçükken beyninize işleniyorsa mutlaka bir iz bırakıyor...

Sistem yeni yeni değişiyor, yeni prenseslerin istekleri ve kendilerini "kurtarma" operasyonu çok şükür ki daha ayakları yere basan vaziyette artık.

Sistem yeni yeni değişiyor, yeni prenseslerin istekleri ve kendilerini "kurtarma" operasyonu çok şükür ki daha ayakları yere basan vaziyette artık. Görseli

Fakat normal şartlarda masal hep bildiğimiz gibi, korkunç zorlukların içinden bir prens figürüyle kurtarılan prensesler, hakiki mutluluğa ancak o prens onları o kaostan çekip aldığında kavuşabiliyor... 

Tüm bu hikaye gelişirken de enteresan hareketler sergileniyor aslında. Hem içimizden biri gibi hissetmemize sebep oluyor hem de prenseslerin her birinin psikolojik rahatsızlıkları simgeleme görevinin de olduğuna inanılıyor.

Rengarenk dünyalarında kaybolduğumuz prenseslerden Pamuk Prenses'i ve muhtemel psiklojik rahatsızlıklarını birkaç hafta önce işlemiştik:

Masalların Altındaki Gizli Mesaj! Sonsuza Dek Mutlu Yaşayan Pamuk Prenses'in Psikolojik Rahatsızlığı Neydi?

Şimdi sıra hayata oldukça trajik başlayan Uyuyan Güzel (Aurora)'da!

Uyuyan Güzel, Disney’in en zarif ve en çok uyuyan prensesi. 1959 yapımı filmle birlikte Disney’in üçüncü prensesi olarak hayatımıza girdi. Hikayeyi zaten biliyoruz ama yine de kabataslak bir üstünden geçelim...

En özet haliyle; doğumunda kötü kalpli Malefiz tarafından lanetlenen Aurora, 16 yaşına kadar ormanda üç peri annesiyle büyütülüyor.

Doğum günü gelip çattığında gerçek kimliğini öğrenir ve aynı gün iğneye dokunarak sonsuz bir uykuya dalıyor. Prens Phillip, Malefiz’le savaşıp Aurora’yı öper ve her şey mutlu sonla bitiyor. 

Aurora masal boyunca güzelliği, zarafeti ve kırılganlığıyla öne çıkan bir prenses gibi görünse de onu yalnızca uyuyan bir figür olarak değerlendirmek doğru değil çünkü hikayesi, biraz daha yakından bakıldığında derin psikolojik temalar ve bilinçaltı mesajlara göndermeler yapıyor!

Bu kurgu karakterlerde psikolojik anlamlar aramak ilk bakışta tuhaf gelebilir fakat;

Disney'in tüm prensesleri için birçok araştırma yapılmış, psikolojik tez yazılmış ve analiz yapılmış durumda. 

Uyuyan Güzel (Aurora) özelinde baktığımızda ise öne çıkan dört psikolojik rahatsızlıkla karşılaşılıyor. Hikayeye genel örgüsüyle baktığınızda aslında çok da garip gelmeyecek bağlantılar doğuyor. Hazırsanız başlayalım!

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) – "Kaderinle Yaşamak mı, Ondan Kaçmak mı?"

Aurora’nın hayatı, doğduğu andan itibaren büyük bir travmayla başlıyor. Malefiz, bebekken ona bir lanet koyuyor ve ailesi onu saraydan uzaklaştırıyor. Küçük bir çocuk olarak prenses olduğunu bile bilmeden, ormanda saklanarak büyüyor. Düşünsenize, bütün hayatı bir yalan üzerine kurulu!

Bu durum da Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile bağdaştırılıyor çünkü Aurora:

  • Kim olduğunu bile bilmiyor.

  • Kendini güvende hissetmesi gereken ortamdan koparılıyor.

  • Gerçekliği gizlenmiş, sürekli bir tehlikeden korunması gerektiği söyleniyor.

  • 16 yaşına geldiğinde gerçekleri öğrendiğinde, kendini çaresiz ve kontrolsüz hissediyor.

Ve en kritik nokta: TSSB yaşayan insanlar genellikle travmalarından kaçınmak için bilinçli veya bilinçsiz olarak kendilerini dış dünyaya kapatıyorlar. Aurora da bu gerçekle yüzleşemediği için zihinsel olarak kapanıyor ve bir iğne dokunuşu (yani bir tetikleyici olay) onun zihinsel kaçışını fiziksel bir uykuya çeviriyor!

Buradaki soru şu: Aurora gerçekten lanetlendi mi, yoksa bir tür psikolojik savunma mekanizması olarak kendi içine kapanmayı ve zihinsel olarak “uyumayı” mı seçti?

Kleine-Levin Sendromu - "Nam-ı diğer Uyuyan Güzel Sendromu"

Prenses Aurora bir iğneye dokunuyor ve hop, 100 yıllık bir uykuya dalıyor biliyorsunuz. Bunun fantastik bir lanet olabileceği gibi, Kleine-Levin Sendromu (KLS) denilen, gerçek hayatta da var olan bir rahatsızlık olduğunu biliyor muydunuz? Üstelik adını direkt olarak Uyuyan Güzel'in kendisinden de alıyor, Kleine-Levin sendromundan ziyade Uyuyan Güzel sendromu olarak anılıyor. 

Bu sendrom, kişinin haftalarca, aylarca sürebilen aşırı uyku atakları yaşamasıyla karakterize oluyor. Hasta, bir kriz dönemine girdiğinde günlerce uyanmıyor, uyanırsa da aşırı yorgun ve sersemlemiş hissediyor. Hatta bazen gerçeklik algısı bozuluyor, çevresinde olup biteni idrak edemiyor. 

Yani bu senaryoda Prens gelip Aurora’yı öpmeseydi, uyumaya devam etmesi muhtemel ve üzgünüz bunun Prens'in gelip gelmemesiyle bir alakası yok bu bir rahatsızlık! Büyük ihtimalle Aurora ve bu masal modern tıbbın elinde olsa, prensin yanı başında olmak yerine nörologlar ve EEG cihazlarıyla dolu bir hastane odasında uyanıyor olurdu!

Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu – "Ben Kimim? Ben Hangisiyim?"

Hikayeye başından sonuna baktığınızda aslında Aurora iki farklı hayat yaşıyor. Ormanda özgür, mutlu ve sıradan bir kızken, sarayda bir prenses olarak yaşamak zorunda olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor. 

İki farklı karakteri yaşamak zorunda kaldığı için, zihni büyük bir çatışma yaşıyor. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DİB), kişinin yaşadığı ağır kimlik çatışmaları nedeniyle kendisini “iki farklı kişi” gibi hissetmesine ve zaman zaman gerçeklikten kopmasına neden olan bir bozukluk.

Konu yine ayrı geliyor fakat bir düşünelim; senelerdir ancak ve ancak Prens'in büyülü öpücüğüyle uyanabileceğine inandırıldığımız Aurora'nın 'uykusu' zihninin artık bu çatışmayı kaldıramaması ve tamamen kapanması olabilir mi?

Stockholm Sendromu – "Prense Olan Bağlılık Gönüllü mü Mecburi mi?"

Eveet, geldik en tartışmalı konuya! Aurora'nın uyuduğu sırada prens gelip onu rızası olmadan öpüyor. Uyandığında da ise “Evet, işte gerçek aşk!” diyerek hemen ona bağlanıyor.

Burada da devreye Stockholm Sendromu giriyor. Stockholm Sendromu, bir kişinin, kendisini esir alan veya zor durumda bırakan birine duygusal olarak bağlanması olarak tanımlanır. Şimdi hep beraber Aurora için düşünelim:

  • Kendisine ne olduğunu bilmiyor.

  • Uyandığında etrafında hiçbir tanıdığı yok.

  • Prens ona 'Ben senin hayatını kurtardım' diyor ve Aurora hemen ona aşık oluyor.

Yani, Aurora'nın prense bağlanma sebebi gerçekten 'aşk' mı, yoksa korku ve bilinmezlikle başa çıkmaya çalışan zihninin bir savunma mekanizması mı?

Hayallerinizi yıktık farkındayız ama yapacak bir şey yok! Hadi üstüne düşünelim de yorumlarda buluşalım!  Ayrıca unutmayalım da lütfen, her şey inanılmaz romantik geliyor ama biz kadınların kurtarılmak için erkeklere ihtiyacı yok, problemlerimiz onlarla başlamadığı gibi onlarla da bitmiyor sevgili okurlar!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Bu Kez Masayı Biz Kurduk: Hayali Magazin Programında Bugün Seren Serengil ve Gülben Ergen'i Konuşuyoruz!
İki Çift Lafı Var: Nur Yerlitaş Yaşasaydı Sibel Can'ın Birbirinden Kötü Elbise Seçimleri Hakkında Ne Derdi?
Quentin Tarantino ve Didem Erol'un Bir Döneme Damga Vurup Alakaya Çay Demleten Aşkının Detaylarını İnceliyoruz

Popüler İçerikler

İmamoğlu Soruşturmasında 8 Kişiye Tutuklama Vermeyen Hakime Ceza: Görevden Alındı
İmamoğlu Soruşturmasında 8 Kişiye Tutuklama Vermeyen Hakime Ceza: Görevden Alındı
Harvard Üniversitesi, Prof. Dr. Cemal Kafadar ve Yardımcısını Görevden Aldı: Ömer Çelik’ten Harvard'a Tepki
Harvard Üniversitesi, Prof. Dr. Cemal Kafadar ve Yardımcısını Görevden Aldı: Ömer Çelik’ten Harvard'a Tepki
Volkan Konak'ın Yıllar Önce Söylediği Sözler ve Barış Çağrısı Yeniden Hatırlandı
Volkan Konak'ın Yıllar Önce Söylediği Sözler ve Barış Çağrısı Yeniden Hatırlandı
YORUMLAR
26.02.2025

Peki bu mesajı anlayabilecek ve anlatabilecek kaç tane yeni yetişen var acaba 🤔🤔

27.02.2025

Şimdi 100 yıl uyusak taş devrinde uyanırız her halde, bizde ileriye değil geriye doğru bir gidiş var yıllar içinde

26.02.2025

bana garip gelen lanetlerden biri de bu masalda. perinin laneti prensesi uyutmak. amacı aslında hayatı yaşamasını istememesidir. ne bileyim işte evlenmesin, sevişmesin, okumasın, yemesin uyusun öylece... zaman dursun! eyvallah da aradan 100 yıl geçer. yakışıklı prens gelir, onu öper ve prenses uyanır. büyü bozulmuştur. fakat prenses aynı yaştadır. aslında o zaman büyü bozulmamıştır? çünkü prensesin birden yaşlanması gerekmez miydi? eti kemiği çürümeliydi ve birden kemikleri ortaya çıkmalıydı ve prens de “öğğyk ığğyyk lan ben ne öptüm?” demeliydi. belki de prens olgun kadınlardan hoşlanıyordur

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ