İnsanlığın mahvetmek için gösterdiği çabayla burası artık Aralkum Çölü olarak anılıyor...
İnsanlığın mahvetmek için gösterdiği çabayla burası artık Aralkum Çölü olarak anılıyor...
Bundan çok değil 40 yıl önce altmış bin kilometre karelik bir alanı kaplıyor, derinliği yer yer kırk metreye kadar ulaşıyordu. Uçsuz bucaksız, çevresinde yaşayanlar için sonsuzluğun simgesi olan bir mucizeydi.
Siri Derya ve Amu Derya nehirlerinin on binlerce yılda meydana getirdiği göl bugün sağlığı için endişe ettiğimiz Marmara Denizi'nin yedi katı büyüklüğünde bir alanda insanların geçimini sağlıyordu.
Nasıl böyle değerli bir yer olmuştu? Gölü besleyen nehirlerin taşıdığı oksijeni, alüvyonu yüksek sular ekolojik anlamda bir cennet yaratmaya yetiyordu. Normal bir gölün canlı zenginliğinden neredeyse altı kat daha fazlası bu gölde vardı.
Bu arada ilginç bir bilgi, gölün kuzeyi ve güneyi farklı türde sulara sahipti. Yani, güneyde tuzlu kuzeyde ise tatlı su varlığı normalde bir arada bulunması imkansız balıkların, deniz canlılarının görülmesini sağlıyordu. Göl çevresine olan ekonomik katkısı bunları düşününce iyice kafamızda yer ediyor.
II. Dünya Savaşı'nda Karadeniz dahil tüm denizler Almanlar tarafından abluka altındayken Aral Gölü Sovyetler için 'kıtlığı çözebilecek tek kaynak' olmuştu.
Sovyetler Birliği ekonomik kalkınma planları çerçevesinde 1960 ve sonrası, kısıtlı pamuk üretimini arttırmak istiyor. Pamuğun sanayi için önemi arttıkça bu üretimi gerçekleştirecek alan bulma zorunluluğu da artıyor. Önce Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan bölgede üretim fikri ortaya atılıyor ancak sıcaklık için uygun olan bölge sulama açısından büyük zorluklar taşıyor.
1956'da Stalin'in onayından bir karar geçiyor.
Karara göre Aral Gölü'nü yaratan ve besleyen Siri Derya ve Amu Derya nehirleri üzerinde yirmiye yakın sulama barajı inşası yapılacak ve pamuk üretiminde büyük bir atılım yapılacak.
Hatta üretim öylesine artar ki Özbekistan o dönemde en fazla pamuk üreten üçüncü ülke sıfatını bile kazanır. Sovyet sanayisi için can suyu olmuştur bu hamle.
Peki, hikayenin diğer kahramanı Aral Gölü ne alemde? Onu besleyen iki nehir on yıldan uzun süredir sadece pamuk üretimine çalıştığı için Aral hiçbir şekilde beslenemez.
1970'ten itibaren yukarıda da görüldüğü üzere Aral Gölü çekilmeye başlar.
1960’da 75.000 km2 olan göl 1980'de yarı yarıya küçülür. Küçülme güney kısmında daha yoğun olduğundan tuzlu su azalır, balık çeşitliliği de dibe vurur.
Proje hayata geçtikten kırk yıl sonra, 2000 yılında gölün sınırları kırkta bir oranında küçülüp canlılık tamamen yok olmuştu.
Sular çekilmiş, canlılık sona ermiş ve havzada tuzluluk kritik seviyeye çıkmıştır. Gölün yüzeyi zararlı maddelerle kaplanır, bir nevi yok olmuş mucizenin ardından çöle dönüşür. Rüzgarlar zararlı maddeleri insanların yaşadığı bölgeye taşıdıkça hastalıklar da artar...
Aral Gölü için çok geç kalınmış gibi görülüyor, Kazakistan yönetimi 2030'a dek kurumuş alanın 1 milyon hektarlık bölümüne ağaç dikmeyi planlıyor.
Peki biz denizlerimiz, göllerimiz yok olmadan onları kurtarabilecek miyiz?
burda sorun sadece iki nehrin önlerinin kesilmesi değildi çiftçi bilinçsizdi suyu bol bulup kalkıp bilinçsiz bir şekilde topraklarını aşırı sulamaya maruz bıraktılar Aral çevresinde gölün anasını ağlattılar yani .toprağı aşırı sularsan alkali değerini artırırsın ve tuzlanmasına neden olursun . topraklarda verim düşüp kuraklık baş göstermeye başladı bu süreçte zaten .etrafı çöl sıcak hava dalgalarıda etkisini artırınca göl kurumaya yüz tuttu. bizim tuz gölüde aynı kaderi paylaşıcak bizdeki daha kötü kuruyan göl yüzeyindeki tuz şu an erozyonla verimli toprakların üzerini örtmeye başladı birde karapınar çevresinde kumullar var önlem alındı ağaçtan setler çekildi felan ama tuz gölü ve bu alan arasındaki yer çölleşme riskinde ilk sırada 20 -30 yıla kadar Türkiyede çöl oluştu diyebiliriz
İnsan neye elini atsa mahvediyor..
1953 yılında ölen Stalin nasıl oluyor da 1956 da karar alıyor. "1956'da Stalin'in onayından bir karar geçiyor" diye cümle kurarken az araştırma yapsaydınız.