Bu günlerde sanat dünyasında ressam Alican Leblebici ve onun bir eserini satın alan bir koleksiyoncu arasında yaşanan olay konuşuluyor...
Bu günlerde sanat dünyasında ressam Alican Leblebici ve onun bir eserini satın alan bir koleksiyoncu arasında yaşanan olay konuşuluyor...
Sizin de bildiğiniz gibi eserini satmak bir sanatçı için ekonomik bir başarıdan çok daha fazlasıdır. Gerçekten de satış yapmak sanatsal sürecin devamlılığını sağlar. Ayrıca özellikle de genç sanatçıları sanat dünyasında kendine özgü bir yer bulma mücadelesine devam etmeye teşvik eden bir takdir ve olumlu bir geri bildirim anlamına gelir. Ama Alican'ın bu satışı sanat dünyasının etik dinamiklerini sorgulayan performatif bir etkinliğe dönüşmüş oldu. Alican'ın eseri sayesinde sanatçı ve koleksiyoner arasındaki ilişkiyi tartışabildiğimiz gibi aynı zamanda da sanatın ekonomisini de konuşmaya başladık, ki bu da aslında oldukça olumlu bir durum. Neyse, Alican'ın Instagram gönderisinin altında satış işlemiyle ilgili yazdıklarına bir göz atalım:
“Geçen hafta bir koleksiyoner bu resmimi beğendiğini ve ilgilendiğini söyleyerek satın almak için benimle iletişime geçti. Ardından telefonla da konuştuk. Sanat piyasının iyi olmadığından, satışların durduğundan, pandemiden vs. konu açıldı. Eserin fiyatının da bu bağlamda yüksek olduğunu söyledi. Bağımsız bir sanatçı olduğumu ve galeri satış payının olmaması gerektiğini söyledi. Ben de kabul ettim. Sözleri bir hançer gibi yaralamıştı beni. Ben de koleksiyonerin isteği üzerine %50 indirim yaptım. Tabii koleksiyonerin ön göremediği şey benim eserin de yarısını vermeyeceğimdi. Eseri tam ortadan ikiye kestim ve paketleyip gönderdim. Zaten bir kaç gün sonra büyük bir panikle beni arayıp, tuvalin yarısının kesildiğini söyledi. Sesi resmen titriyordu. Tuvali neden kestiğimi şöyle özetledim: ‘Sanat piyasası iyi değil , satışlar durma noktasında, temsil edildiğim bir galerim yok, bağımsız bir sanatçıyım ve bir de pandemi elbette...”
Böylece aslında Alican'ın eseri, sanatsal külliyatının sıradan bir eseri olmanın ötesine geçti. Resim hiper gerçekçi bir portreden fazlası olarak sanat piyasasının baskısına karşı eleştirel bir açıklama oluşturdu ve koleksiyonerlerin, sanatçıların profesyonel yaşamları üzerindeki etkisini sorgulattı. Bu anlamda eserin bağlamsal çerçevesini genişleterek estetiği aşan kavramsal bir boyut kazandığını söyleyebiliriz. Yani aslında koleksiyoner resmin yarısını alarak talep ettiğinden çok daha fazlasına sahip olmuş oldu.
Ben bir koleksiyoner olsaydım resmin bu halinden de eskisinde olduğu kadar memnun olurdum. Belki başta şaşırır ve sinirlenirdim ama sonrasında bu duygular beni bir öz değerlendirmeye iterdi. Her neyse, bu hareket aslında sanat medyanın ilgisini çekmenin yanı sıra resmi de kavramsal tabanlı bir anlama dönüştürmüş oldu. Bu da 'sanat sanat içindir' anlayışının da ötesine geçerek insanların sanat ve onun sosyal bağlamları arasındaki ilişkiyi sorgulamasına yol açmış oldu. Aslında bu durum, esere biçimsel ve estetik meselelerin ötesinde anlam veren resmin muazzam bir yönüdür.
Oldukça asil ve adil bir cevap, çok yerinde...