Toplumsal açıdan baktığımızda en tehlikeli dönüşüm, kolay para mitiyle birlikte gelen kimlik baskısı. Modern kültür, “hızlı kazanamıyorsan yeterince değerli değilsin” mesajını her yere işlemiş durumda. Genç kadınlar için bu baskı daha da yıkıcı: Görünür olmak, arzulanmak, beğenilmek zorundaymış gibi hissettiren bir dolaşıma dönüşüyor. Kadının bedeni, toplumsal yapının en değerli ve aynı zamanda en savunmasız sermayesine dönüşüyor. Böylece özgürlük söylemi, sistemin kadına dayattığı yeni bir “dijital beden işçiliği” formunu perdeleyebiliyor.
Elbette OnlyFans modern dünyanın bir gerçeği. Yasaklamak çözüm değil, romantikleştirmek hiç değil. Asıl soruyu doğru kurmak gerekiyor: Bir kadın neden böyle bir platforma yönelmek zorunda kalıyor? Eğer güvenceli iş yoksa, eşit ücret sağlanmıyorsa, sosyal destek mekanizmaları çalışmıyorsa, gençler çaresizlik içinde kalıyorsa, sorun platformda değil; onları bu platforma iten sistemde.
Platformu Kullanan Erkeklerin ve Kadınların İlişkisel Dünya Görüşü
Fakat bu hikâyenin çok konuşulmayan başka bir yüzü daha var: Bu platforma yalnızca mecburiyetten değil, arzuladığı lüks yaşamı hızlıca elde etmek için yönelen kadınlar. Ekonomik baskıdan ziyade statü hırsıyla, tüketim kültürünün “daha çok göster, daha çok kazan” diyen cazibesine kapılarak bu yola girenler de az değil. Bu noktada mesele özgürlükten çok, modern kapitalizmin dönüştürdüğü arzu ekonomisi hâline geliyor. Lüks hayatı bir hak değil, bir zorunlulukmuş gibi hissettiren bu kültür, kadının bedenini yalnızca bir geçim aracına değil, yukarı sınıfa geçiş bileti olarak konumlandırıyor. Beden, tıpkı pahalı bir çanta ya da spor araba gibi statü sembolüne dönüşüyor. Bu ise özgürlükle değil, tüketim üzerinden kurulan bir kimlik kriziyle ilgili.
OnlyFans tüketicileri, gerçek ilişkide emek vermek yerine, dijital bir “yakınlık yanılsaması” tercih ediyorlar. Çünkü karşılık verme yükümlülüğü yok, sorumluluk yok, duygusal risk yok. Bu, partnerlerle kurulan ilişkilerin de sağlıksız bir zemine kaymasına yol açıyor. İlişkide sınır, sadakat, güven gibi kavramların içini boşaltan bir tüketici alışkanlığı gelişiyor. Öte yandan içerik üreticisi olan kişiler için de benzer bir durum geçerli. Sürekli beğenilme, arzulanma, dikkat talep etme üzerinden kurulu bir gelir modeli, ilişkisel psikolojiyi bozabiliyor. Partnerini “müşteri davranışlarıyla” karşılaştıran, gerçek duygusal bağa yabancılaşan, ilgi görmeyi bir “hak” gibi algılayan kişiler ortaya çıkıyor. Bence, OnlyFans ekosistemindeki kişilerin büyük bir kısmı ilişkisel düzeyde sağlıklı bir bağ kapasitesine sahip değil. Çünkü burada kurulan her bağ satın alınabilir, iptal edilebilir, fiyatlandırılabilir bir deneyime dönüşüyor.
Bu da romantik ilişkilerin en temel taşı olan “güvenli bağlanma”yı imkânsız hâle getiriyor.
Mahremiyet artık yalnızca bir kişisel alan değil. Yeni dünyanın en kırılgan, en çok talep gören, en kolay sömürülebilir para birimi…Ve kadınlar bu ekonominin tam merkezinde.
Bu yüzden tartışmanın odağı “Yapmalı mı, yapmamalı mı?” sorusu değil. Kadının buna yönelmek zorunda kalmadığı bir toplum inşa etmek için ne yapıyoruz? Mahremiyeti pazarlamaya mecbur kalınmayacak ve mahremiyeti statü basamağı olarak görmeye gerek duyulmayacak bir düzen gerçekten mümkün mü? Yoksa bu da dijital çağın yeni bir ütopyası mı?