Mahkum İyileştirme ve Topluma Kazandırma Çalışmalarında Görev Yapan Bir Gardiyanla Röportaj Yaptık

Gardiyanlık, dünyanın en ilginç mesleklerinden biri. Belirli suçlardan yargılanan insanların dünyası ile iç içe yaşamak ve onların denetiminden sorumlu olmak, ağır ve karmaşık bir durum olabilir. Bu nedenle, gardiyanlık, sadece bir meslek değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk gerektiren bir görevdir. Sizler için uzun yıllardır bu mesleği icra eden Hikmet Ağ ile bir röportaj geçekleştirdik ve merak edilenleri sorduk. Ceza İnfaz Kurumları tarafından uzun yıllardır Mahkum İyileştirme ve Topluma Kazandırma Projesi kapsamında görev yapan ve mahkumlarla oyunlar sahneleyen Hikmet Ağ, hem merak edilen soruları yanıtladı hem de yaptıkları çalışmalardan bahsetti. 

NOT: Röportaj için gerekli izinler alınmıştır.

1. Öncelikle, asıl mesleğin neydi? Neden gardiyan oldun?

Kocaeli Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü mezunuyum. Tiyatro, hayatımda çok önemli bir yerde. Tiyatrosuz yaşayamam diye düşünüyorum. Ailemin maddi durumu çok iyi değildi, okulu bitirdiğimde 22 yaşındaydım. Bir an önce memur olup kendi ayaklarımın üzerinde durmalıydım. Tiyatroyu gene yapardım, nasıl olsa kafası vardı. Ceza infaz kurumunda da tiyatro yapıyorum. Hafta sonları, akşamları da özel tiyatro ekiplerimle çok güzel işler yapıyoruz. Eğitmenlik, oyunculuk, dramatik yazarlık gibi eğitimler de veriyorum. Eğitim anlamında hayatıma uzun yıllardır bir şeyler katmaya çalışıyorum. Almış olduğum üniversite eğitiminin yanında, yaratıcı drama liderliği, yazarlık eğitimleri ve kişisel gelişim için birçok eğitim aldım ve almaya devam ediyorum. Gardiyan kelimesini sevmez bizim camia, adı biraz ilkel ve gaddar geliyor kulağa. Biz infaz ve koruma memurlarıyız. Kurumumuzda 300 personel varsa, emin olun 280 tanesi lisans ve ön lisans mezunudur. Birçok meslek dallarından arkadaşlarımız var. Çalıştığım birimde 3 kişiyiz. Mesela arkadaşlarımdan biri sosyal hizmet mezunu, diğeri eğitim fakültesi mezunu.

2. Ağır bir suç işlediği halde pişman olmayan bir mahkûm ile karşılaştınız mı? Suçu neydi?

Vicdan; içinde hayat kaynayan bir bilmece diyor Necip Fazıl Kısakürek, Reis Bey adlı eserinde. İnsan için özgürlük her şeydir. Hayatta hiçbir sebep, özgürlüğü sonlandırabilmek için sonuç olamaz. Ne kadar haklı olsa da bir hükümlü, hayatının en güzel yıllarını dört duvar arasında geçirmeyi istemez. 20 yıl ya da 30 yıl gibi bir ceza... Onun içindir ki 'pişman değilim' dese de bir hükümlü, ruhundaki vicdan onu asla rahat bırakmaz. Pişmanlığı dibe kadar yaşar. Kimse, deniz kenarında rüzgarın yanaklarını öpmesini ya da bir dağın tepesinde özgürlüğü hissedip avazı çıktığı kadar bağırmayı, belki de kalkıp çocuğunun üzerini gece yarısı örtüp onu izleyip başından öpmeyi engel olamamalı. Onun için 15 yıldır görev yaptığım süreçte bunu anladım. Dibine kadar pişman olunuyor.

3. Konu suç olunca ister istemez empati yapıyoruz. Dışarıda yaptıklarını bildiği için hiç zarar vermek istediğin ya da kötü davrandığın bir mahkûm oldu mu?

Hayır, olmadı. Ben ceza verici bir organ değilim. Mahkumların hangi suçları işleyip işlemedikleri beni ilgilendirmez. Olaya daha profesyonel bakmaya çalışıyorum. Ben kamuda memurum ve kamunun gerektirdiği gibi hizmet veriyorum. Kanunlar çerçevesinde nasıl davranmam gerekiyorsa öyle davranmaya çalışıyorum.

4. Empati demişken. Kendin bir gün mahkum olacak olsan, içeride ilk ne yapardın?

Bu soru çok zor bir soru aslında. 'Rabbim düşürmesin,' diyorum. ☺ İlk ne yapardım? Daha önce infaz ve koruma memuru olduğumu söylerdim. Yolu, yordamı iyi bildiğimi, ceza infaz kurumlarında işleyişin nasıl olduğunu, bir sorun olduğunda daha erken nasıl çözülür bu konu hakkında bilgili olduğumu söylerdim. Ama herhalde ilk iki gün hiç konuşmazdım diye de düşünüyorum. Klostrofobim var aslında. Psikiyatr ya da psikolog desteği alırdım bir de. Sonra da varsa tiyatro kursuna katılmak için çabalardım.

5. Herkesin merak ettiği o soruyu da soralım. Film ya da dizilerdeki hapis sahnelerinde en abartılan ve gerçekçi olmayan olay sizce ne?

İnsanlarla bir arada yaşamak gerçekten zor. Bizler aile ortamında bile küçük sürtüşmeler yaşayabiliyoruz. Bazen en sevdiklerimizle bile bu sürtüşmeler olabiliyor; çocuklarımızla, eşimizle ve diğer aile bireylerimizle. Ceza infaz kurumlarında bir odada birçok farklı suçtan, farklı ruh hallerinden, farklı yetiştirilme tarzlarından, bambaşka yaraları olan birçok hükümlü aynı odada yaşamak zorunda. Yatarken de bir düzen olması gerekiyor. Filmlerde bu durum bence farklı anlatılıyor, hükümlüleri normal bireyler olarak düşünmemizi sağlıyorlar. Ama o kişilerin neden burada olduklarını, geçmişte neler yaşadıklarını bilmiyoruz. Kötü birkaç adam gösteriliyor. Dramaturji yapılabilir ya da reji ile psikolojik durumlarını da dikkate almaları gerekir kanımca. Onlar aynı odanın içinde yıllarını geçirmek zorundalar. Evet, bu çok zor, az önce de dile getirdim; bazen ailemize bile tahammül edemezken neden başka sorunlu birine tahammül edebilelim ki. Evet, bir bedel ödüyor hükümlü. Aslında ceza infaz kurumlarında memur olarak çalışmak öyle zor ki. Yeri geliyor hükümlünün psikoloğu oluyorsun, bazen doktoru, bazen ailesinden biriymiş gibi davranman gerekiyor onu anlayabilmek için. Onun yemeğini veriyorsun, sağlık durumunun takip ediyorsun, kısacası odada olduğu için her şeyi ile memur ilgilenmek durumunda. Ceza infaz kurumları bambaşka bir dünya. İçinde birçok hayatları barındırıyor. Film ya da dizilerde daha gerçekçi olmalarını bekliyorum tabii ki. Filmler genelde 70’li 80’li yılları anlatıyor. 2000 yılından sonra ceza infaz kurumlarında büyük bir değişiklik oldu. Güvenlik kadar da iyileştirmeye de önem veriliyor. Kapalı spor, açık spor, tiyatro, bağlama, gitar, İngilizce, resim, halkoyunları, manevi rehberlik, psikososyal destek programları, ahşap yakma işleme ve daha sayamadığım birçok kurs bulunmakta. Bunların yanında iş yurtları dediğimiz birimlerimiz var. Hükümlüler iş yurtları aracılığı ile çalışıp hem maaş alıyorlar hem de meslek edinebiliyorlar. Anlayacağınız bir nevi fabrika gibi olan ceza infaz kurumlarımız var. Yani odalarında oturup şeytanlık düşünen hükümlüler yok. Uğraş ve iyileştirme programlarını bakanlık çok önemsiyor.

6. İçeride tanıdığın kişiyle hiç dışarıda görüştün mü?

Elbette görüştüm, görüşüyorum da. 2010 yılında çocuk koğuşları ile bir tiyatro çalışması yapmıştım. O çocuklardan birinin hayat hikâyesi beni çok etkilemişti. Çocuk yetiştirme yurdunda büyümüştü. Ceza infaz kurumunda iken 16 yaşındaydı. Sevgililer Günü için sevdiği kıza bir hediye almak istiyor, parası da olmadığı için gümüş bir kolye çalıp kaçıyor. Sonra da yasal süreci başlıyor tabii ki. Tiyatro provalarında dinlendiğimiz süreçlerde onları tanımaya çalışıyordum. Çocuk gerçekten sevgiye hasret büyümüştü. Ve en derin boşluğu sevgiydi. Bu süreçte onda bunu anladım ve bir insan olarak ona iyi gelmeyi istedim. Ona gerçekten abilik yapmak istedim ve yapmaya çalıştım elimden geldiği kadarıyla. Sanatı anlatmaya çalıştım, sanatın gücünü… Daha sonra tahliye oldu. Dışarıda da görüşmeye başladık, ona bir yön çizmek gerekiyordu, hayat adına planlar… Yurtta büyüdüğü için devlet memurluk hakkı verdi. İstanbul'da bir üniversitede şu an memur ve çalıştığı yerde dünyalar tatlısı bir kızla evlendi. Geçtiğimiz aylarda da bir oğlu oldu. Ve şu an çok ama çok kaliteli bir yaşam sürüyor. Ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra hemen hemen her hafta görüşmeye çalıştım. Çünkü yol gösteren birine gerçekten ihtiyacı vardı. Yanlış ya da doğru kavramları konusunda ayırt edemeyecek bir ruh hali vardı. Yapmış olduğu eylemin gelecekte ona neler kazandırabileceğini ya da neler kaybettirebileceğini öngöremiyordu.

Birilerine iyi gelmek bana daha çok iyi geliyor. Az önce anlattığım kişi gibi birkaç kişi daha var. Elbette ceza infaz kurumunda bağ kurup tahliye sonrası herkesle görüşmüyorum, görüşmem de. Ama görüşmem gerekiyorsa bir insan olarak görüşürüm, hayat tecrübelerimi anlatırım. Elimden geldiği kadarıyla da ülkeme, insanlığa faydalı biri olmaya çalışıyorum…

7. Çocuk istismarcılarına diğerlerinden daha farklı davranıldığını anlatmıştı içeriden çıkanlar. Daha önce karşılaştı mı, bu adamlara neler oluyor?

Ceza infaz kurumlarında suç gruplarına göre dağılımlar mevcuttur. Yani uyuşturucu ile ilgili hükümlüler belirli odalarda, cinayet işleyen hükümlüler belirli odalarda, hırsızlık yapan hükümlüler belirli odalarda ve cinsel suçlular da belirli odalarda bulunurlar. Eğer hepsinin suçu üç aşağı beş yukarı aynı ise aynı odada olmak zorundadırlar. Doğal olarak da 'Vay efendim, sen nasıl böyle bir şey yaptın?' diyemezler. Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi, kanunlar gerekli cezayı zaten veriyor; bizim ya da birilerinin ceza vermek gibi bir durumu olamaz.

8. Sonuçta kriminal insanlarla bir aradasın. Sivil hayatta kendin veya ailen adına endişelendiğin oluyor mu?

Hayır, endişe etmiyorum çünkü kendimi biliyorum. Her bulunduğum çalışmalarda, sempozyumlarda, festivallerde tiyatro mezunu bir infaz koruma memuru olduğumu söylüyorum. Endişe edilebilecek bir mesleğim yok, gurur duyulacak ve zor bir mesleğim var.

9. Mesleğin içinde biri olarak, cezaevinden çıkan mahkûmların ıslah olduğuna inanıyor musun?

Bu soru da sanırım biraz zor bir soru. Üzerinde konuşulacak sayfalar dolusu şeyler yazılabilir. Ama özetlenirse, hiçbir insan tutsak olmayı istemez. Güzel bir yaşam her bir bireyin hakkıdır. Ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin geçmişine baktığında birçoğu problemli çocukluklar yaşamıştır. Aile düzeninden, sevgisinden mahrum bırakılmıştır. Kemikleşmeye yakın bir karakter oluşmuştur. İnsanların çocukluklarında yaşamış olduğu travmaları iyileştirmek gerçekten zordur. Ya da çok profesyonel destek alınarak çözülebilir belki. Biz kurum olarak elimizden geleni yapıyoruz tabii ki. Kendi adıma söyleyeyim. 2010 yılından beri tiyatro kursları açıp hükümlüler ile oyunlar çalışıyoruz. Metni önümüze koyuyoruz önce. Bu metnin yazarı kim? Bu yazarın derdi ne bu metinde? Bize ne anlatıyor? Biz bu durumu nasıl anlatmalıyız? Oyundaki karakterler kim? Bu karakterler neden böyle konuşuyor? Oyun neden böyle ilerliyor? Gibi bazı dramaturgi çalışmaları yapıyoruz. Bunları yaparken de anlamaya çalışıyoruz. Hiç bilmediğimiz bir coğrafyada hiç bilmediğimiz tipler. Onları anlamaya çalışırken de insan psikolojisini anlamaya çalışıyoruz. Evet, ben böyle düşünmem, böyle davranmam ama onun şartlarında olsam böyle davranmak zorunda kalırdım. Böylelikle hayatımızdaki en önemli eksiklerden birini masaya yatırıyoruz. ANLAMAK… Zaten bunu becerebilirsek iyi biri olmaz mıyız? Ebetteki hayatta herkes iyi olamaz ama okunduklarımızı iyi yapabiliriz. Hayatı boyunca tebrik edilmemiş, teşekkür edilmemiş bir hükümlü bir sahne sanatını sahneye koyduğunda, onu izlemeye gelen kent bürokrasinin, arkadaşlarının, bakanlık bünyesindeki birçok yetkilinin oyuncuyu ayakta alkışlaması, oyun sonunda bir çiçek verip tebrik edip teşekkür etmesi paha biçilmez. Geçen sezonda Bilgesu Erenus’un Misafir adlı oyununu sahneye koyduk. Oyuna Kocaeli şehir tiyatrosu genel sanat yönetmenini ve şehir tiyatrosu sanatçılarını da davet ettik. Oyun sonunda gözyaşları ile ayakta alkışladı her biri. Ve Türkiye’nin ödenekli en iyi tiyatrosunun sanatçıları şu cümleyi kullandılar oyuncularımıza: “sizi izleyince biz sanat yapmıyormuşuz onu anladık. Zor şartlarda bu kadar ezber yapıp bu kadar iyi bir reji ile büyük oyunculuklar sahneliyorsunuz ya helal olsun.” Denildi. Onlar da artık bir şeyler yapabiliyorlar. Hiç unutmam, geçen sezon oyunlarından diğeri Çehov’un Sevgili Doktor adlı oyunuydu. Oyuncularımdan biri bana şunu söylemişti: “Abi dışarda kullanmadığım madde kalmadı, her kafayı da bilirim. Ama şu sahne heyecanı ve adrenalinini hiç yaşamdım. En baba maddeden daha etkili, kalbim boğazımda atıyor.” Dedi. Ben de bu maddenin adı sanat dedim. Islah kelimesi çok özel bir kelime. Hiç kimse tam anlamıyla ıslah olmaz kanımca. Siz ya da okuyucular. Sizler şu dünyanın şu kuralları karşısında yeterince ıslah oldunuz mu? Önemli olan birimizi anlamak, insanlığı anlamak. Bunları gerçekten yaşarsak da kötülük yapamayız diye düşünüyorum.

10. "İyileştirme ve Topluma Kazandırma" çalışmaları kapsamında neler yapıyorsunuz? Bunlardan biraz bahsedebilir misiniz?

9. sorunuzda biraz bahsetmiştim. Hükümlülerle yılda en az iki oyun sahneye koymaya çalışıyorum. Bunu da amatör olarak değil, profesyonele yakın bir şekilde sahneye koymaya çalışıyorum. Sahne tasarımı, kostüm tasarımı, ışık tasarımı ve canlı müzik eşliğinde oyunlar koymaya çalışıyorum. Oyun müziklerimizi canlı performans olarak yapmaya özen gösteriyorum. Çünkü hükümlüler arasında çalgı aleti kullanma konusunda çok başarılı kişiler var. Tasarladığımız dekoru bile hükümlüler yapıyor. Bunları yaparken de çok sağlam dramaturji ve masa başı çalışmaları yapmaya çalışıyoruz. Prömiyerde kesinlikle büyük bir yaş pasta kesiyoruz ve kutluyoruz. Oyunlarımıza dışarıdan izleyiciler davet etmeye çalışıyoruz. Tiyatro alanında bizlere bir şeyler katabilecek kişileri tabii ki. Oyun sonunda söyleşiler düzenlemeye çalışıyorum. Sanat ve sanatın iyileştirme gücü üzerine konuşuyoruz. Bu durum hükümlülere de çok iyi geliyor. Dışarıdan gelen kişilerin de kendilerini sorgulamasına destek oluyoruz.

11. Bu çalışmaların, hükümlülerin tahliye sonrası yeniden suç işleme riskini düşürmesinde etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Hayatlarına nasıl bir katkı sağlıyor?

Sanat o kadar güçlü bir şey ki, onu gerçekten anladığında ve yaşamının bir parçası haline getirdiğinde, duyguları derin yaşayan biri oluveriyorsunuz. Buradan çıktıktan sonra hükümlüyü yeni bir hayat bekliyor. Ekonomik kaygılar, ailesi ve daha birçok problem. Yani hayatın gerçekliğinin içine giriyor gene. Bir şekilde mücadeleye devam ediyor. Bu mücadelede ceza infaz kurumunda yaşamış olduğu güçlükleri düşünüyor. Özgürlüğün ne kadar önemli olduğunun farkına varıyor. Bazı ceza infaz kurumlarımızda meslek edindirme kurslarımız var. Kişi kurumdan çıktıktan sonra bir mesleği olabiliyor ve yaşamını o meslek ile devam ettirebiliyor. Keşke iyileşme durumunu hepsi için söyleyebilsem ama bazılarına dokunabilmek bile kar bizler için. Tıpkı denizyıldızı hikâyesinde olduğu gibi. Birini bile kurtarsak önemli. Kendi çalışmalarım için de şunu söyleyebilirim gene, insani duyguları anlayınca bir başkasına ait olanı çalmanın ne demek olduğunu, bedenimizin ne kadar kutsal ve önemli olduğunu, onu zehirlemekten kaçınmanın ve başka bir canlıyı yok etmemenin gerektiğini anlayabiliyor sanırım.

12. Son olarak, tüm bu oyun sürecini hem bir mahkum, hem bir gardiyan, hem de bir sanatçı gözünden değerlendirebilir misin?

Geçen gün göreve yeni başlayan bir memur, provaları izlemek için salona geldi. Hayranlık ve şaşkınlıkla prova sürecini izledi. Prova alırken çalıştığımız alanın ceza infaz kurumu olduğunu unutturmaya çalışıyorum çünkü sahnede biz özgür olmalıyız. Hükümlüler hükümlü olduğunu, ben de infaz ve koruma memuru olduğumu unutmak zorundayız. Gerekli güven duygusu sağlandıktan sonra tabii ki. Ama salondan çıktıktan sonra ben memur, onlar hükümlü olmak zorunda. Ve yeni başlayan memur, hükümlüleri odalarına koyduktan sonra bana şunu söyledi: 'Salonda bambaşka biriydin, salondan çıktıktan sonra üst aramalarını yaparken ve davranırken bambaşka biri oluverdin.' Evet, çok ince çizgiler dedim. Orası onu gerektiriyor, Malta'da (koğuşlara giden yollar) ise böyle davranmak gerekiyor. Onlar da bunu biliyor ve farkındalar böyle olması gerektiğinin. Bu sezon da Mehmet Baydur’un 'Kamyon' adlı eserini sahneye koyduk. Nisan'da prömiyerimizi yaptık 1600'e yakın hükümlü izledi. Sorularda yok ama açıklama gereksinimi duyuyorum; her oyunda farklı hükümlülerle çalışmaya gayret gösteriyorum. Ne kadar çok kişiye ulaşabilirsem o kadar doğru olacağına inanıyorum.

Hayatta hep farklı roller bürünmüyor muyuz aslında? Evde bir baba gibi davranmak gerekiyor. Annemize bir evlat gibi, otobüste yanımıza oturan bir kişiye yabancı gibi, en sevdiğimiz arkadaşımıza bir dost gibi. Hep bir role bürünüyoruz. Yani nerde nasıl davranmamız gerekiyorsa öyle davranıyoruz. Önemli olan o rollerin hakkını verebilmek…

👉 Kendisinin oyunlarını ve çalışmalarını buradan takip edebilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Parmaklıklar Ardında: Hapishanede Geçen Başyapıt Niteliğindeki 25 Film

👇

İzlerken Klostrofobik Duygularla Boğuşarak Parmaklıklar Ardında Hissedeceğiniz Hapishane Filmleri

👇

Sürükleyici Hikayesiyle Sizi Ekran Başına Kilitleyecek 17 Harika Hapishane Dizisi

Popüler İçerikler

Terörist Fethullah Gülen’in Cenazesinde Yeni Skandallar: Protestan Şirket, 25 Bin Dolarlık Tabut, Doğum Tarihi
Deha Dizisinden Dilan Polat ve Sıla Doğu'nun Olaylı Dansına Gönderme
Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Zehir Zemberek Sözler: ''Teraziden Kaçan Bir Takım Görüyoruz''
YORUMLAR

Röportaj yapmamışsın ki. Amca kitap yazmis siz araya soru yerlestirmissiniz

16.05.2024

evet yoruyor insanı sanki eski gardiyan arkadaş bu günü beklemiş

16.05.2024

Zafer algöz bir kitabında cezaevi müdürünü anlatmıştı… Kendi taktığı isimle brubaker sedat :).. Sadece tiyatronun değil insani anlamda mahkumların yeniden kazanılması için sanattan daha büyük güç yoktur diyerek ortaya çıkardığı bu projeyle yeniden insan olmanın takdir edilmenin mutluluğunu yakalayıp toplumla hatta devletle barışmalarına vesile olmuş… İşini severek yapıp topluma ve insanlığa faydalı olmak için çırpınan insanları ayakta alkışlıyorum 👏🏻👏🏻👏🏻

17.05.2024

bu röportajı eğitim biriminde iyi halli mahkumlarla çalışan memurla değil maltada nöbet tutan, kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış asla ıslah edilemeyen hükümlülerle uğraşan, rehin alınan, yaralanan bi memurla da yapın.

17.05.2024

Vardı cevaplarda yapıyormuş zaten

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ