Bunun karşılığında bir karizman da oluyor, bir profesöre bakış ile 2 milyar dolarlık bakış ile aynı mı? Profesörün 2 milyarı olabilir ama 2 milyarı olan, profesör olamaz. Gönüllü olarak üretmeye, öğretmeye, paylaşmaya hazırsan akademisyen olabilirsin. Bir eğitim verme, lider olma ihtimali: her şeyden önce yaptığın işi gönüllü yapmaktan geçer, kendi gelişimine ve bu gelişimini arttırma, aktarma amacında olmalısın. Her an herkesten öğrenebilirsin, buna açık olmalısın. Örneğin, ben oğlumdan, bilgisayarla ilgili bir şey öğreniyorum. Bundan gurur duyuyorum. Nitekim oğlum da öğretmeyi öğreniyor. Sonrasında, öğrendiğimi, başkalarını öğretme şansım da oluyor.
Hatırlıyorum. Ekstra temizlikçi olarak ilk işe başladığımda, Sivaslı birinden yer silmeyi öğrendim. Kimse onun gibi yer silemiyordu. Adamın en büyük yeteneği buydu. Ne bu diye merak edip, gittim öğrendim. Sekiz çiziyordu, küçük bir şeydi ama büyük fark yaratıyordu. Çalışanlarına iltifat da etmelisin, meziyetini ortaya çıkartması için, kendi eşine güzelsin diyeceksin. Seçen her zaman kadındır, seçilen ama seçtiğini düşünen kişidir erkek.
Biz, her zaman toplumun ferdi olarak, insanlara şans vermeliyiz. Ama şiddetini doğru ayarlamalıyız. Şiddetini doğru ayarlayacak şekilde düzeni kontrole etmeliyiz. Asıl yapılması gerekenlerden biri: Karşıdaki adamın senin için hep iyi yapacağını düşün ama temkinli de ol. Yanlış yapıyorsa, yanlış yolla yapıyorsa bunu da söylemekten, buna direkt veya indirekt müdahale etmekten de çekinmemeliyiz.
Türkiye’de maalesef şöyle bir gerçek var: insanlar her şeyi kendine yontuyor. Veya bunu yapamayınca, karşıdakinin kafasına çekiç gibi vuruyor. Oysa testere misali olmak gerek, bir ona bir sana, sonra ikiye bölünen tahtayı da bölüşmelisin. Bu ahengi geliştirmeliyiz. Bu ahenk sevgi, iş, toplumsal yapı vs. ahengi olmalı. Testereyi de doğru şekilde kullanamazsak kesmez.
Eşin, çalıştıkların, yatırım yaptıkların senin ortağındır. Eğer kesici senin elindeyse, o zaman altmışa kırk kesmek gerekli bazen. Karşıdakine seçme imkânı da sunmalı. Eğer işe daha çok değer kattığını düşünüyorsa büyüğünü, düşünmüyorsa küçüğünü alır zaten. Yeter ki seçimi karşıya sun. Bu her türlü ilişkinin sürdürülebilirliği için bu gerekli. Tüm ilişkilerde bu sürdürülebilirlik esastır. Hele ki gençlerle iletişim tam olarak böyle olmalı. Şeffaflık, açıklık, anlaşılırlık hep ilişkilerde olmalı. Biraz da gençlerden, gençliğin sosyolojisinden söz edeceğim.
Bu soruya birkaç cümleyle cevap vermem gerekseydi eğer, şunlar olurdu: gençlik, biz ne istiyorsak onu istemeye mecbur bırakılıyor. Bu yüzdendir ki, gençliğin en büyük isteği, bizim istediklerimizi istememe özgürlüğü.
Ne yazık ki, eğitim sistemlerinin statikliği sebebiyle, dünya sürekli bir değişim halindeyken, sınıf ortamları ve öğrenme tekniklerine bakış açıları nedense hemen hemen hiç değişime uğramıyor. Bundan 50 yıl önce, öğrencilerden ne bekleniyorsa, hala aynı şeyler bekleniyor, aynı bakış açılarına ve başarı tanımlarına göre bireyler yetiştirilmeye çalışıyor. Kurumlar, geleceğin sorunları görmeden ve önemsemeden, gerici bir anlayışla bireyleri hayata hazırlamaya devam ediyor. Oysa artık dünya, gençlerden bambaşka yetilere ve algılara sahip olmalarını bekliyor, buna bağlı olarak da gençlerin beklentileri ve istekleri değişiyor, değişmeli de.
Dünyanın, gençlerden istekleri değiştikçe, gençlerin de isteklerinin değişmesi zaten kaçınılamaz. Dünya düzeni değişiyor, aranan yetiler ve yeterlilikler değişiyor, meslekler değişiyor, ilişkiler değişiyor. Bu durumda, her bir jenerasyonun bakış açıları, istekleri, hayalleri aynı kalamaz.