Gelir mi ki diye düşündük. Atladık Newyork’a gittik. Süreyya Bey ile konuşuyoruz. Evvelden tanışıyoruz kendisiyle. “Nasılsın, ne yapıyorsun, Microsoft iyi hoş da Türkiye için ne düşünüyorsun, dönmeyecek misin?” diye sordum. “Niye sordun?” dedi. “Artık Türkiye’nin senin gibi kişilere ihtiyacı var,” dedim. Haklı olarak, “Peki, ben nerede çalışacağım Türkiye’de?” diye sordu. “Türkiye’de sana ihtiyacı olan bir marka var. Bir dünya markası olan: Turkcell. Bence Turkcell’i yönetmen gerek. Çünkü onu bir teknoloji markası olarak konumlandırdık. O koltuk için 2 milyon dolar para vermek isteyen var, Turkcell deyip geçme” dedim.
“Yok,” dedi ve ekledi, “bana bir iş teklifi ediyorsan, bu iş bana göre değil.” Sohbetin ilerleyen dakikalarında kendisi, “Benim 20 gün sonra Londra’da bir toplantım var,” dedi. “Bizim de var tesadüfe bak, biz de orada olacağız,” dedim. Hemen Mehmet Bey’e dedim ki, “İş tamam, problem yok. Sizi Londra’da buluşturacağım, öğle yemeğinde. Orada gerekli konuşmayı yaparsınız.” Mehmet Bey, “Nasıl, olumlu mu?” diye sordu. “Turkcell negatif olabilir mi hiç Mehmet Bey,” dedim.
Sürreya Bey’e Londra’da, “Mehmet Bey seninle tanışmak istiyor, seninle gurur duyuyor, geçen toplantıda epey senden bahsetti,” dedim. Muhabbet devam ederken buluşturdum onları. Sohbet arasında, “Gelsene Süreyya Bey bize, benim danışmanım ol, şöyle böyle yaparız…” dedi. O da “Ben de aslında Türkiye’de zaman geçirmek istiyorum gerçekten de…” demez mi?
“Gel işte Türkiye’ye hem vakit geçir hem de içeride nasıl Microsoft ve Turkcell’i entegre ederiz ürünlerle diye bakarız,” dedik. Bir hafta sonra, Süreyya Bey Türkiye’ye geldi. Hala işle ilgili bir teklif yok. Karşılıklı buluşturduk takımı. Neyse sonra akşam yemek yedik. Süreyya Bey; “Ne kadar süper takım yapmışsınız, Amerika’da böyle heyecanlı insanlar yok,” deyince; “Gelin bu takımın lideri olun. Türkiye’de sizin gibi liderlere ihtiyaç var. Biz kimseyle görüşmüyoruz. Sen bi düşün zor değil,” dedim. İki gün gezdirdik dolaştırdık kendisini ve “Gel en azından Mehmet Bey’in danışmanı ol, birlikte genel müdür seçelim,” dedik. Gitti geldi derken, en sonunda oturduk anlaştık.