Levent Uysal Yazio: Nasıl Deha Olabilirsiniz?

“İnsanın bazen en çok kendisine yardım etmesi gerekir…”

Çarpıcı bir giriş yapayım. Türkiye’deki insan kaynağının temel problemi, içindeki dâhiyi çok nadiren keşfetmesidir. Büyükbabam esnaftan bahsederken hep şöyle derdi; “Bak Oğlum! Ülkemizde insanlar, hep ama hep başka tarafı eleştirerek, başka tarafın eksilerini gündeme getirerek puan kazanmaya çalışıyor. Hep başkasının negatifliklerini yorumlayarak, kendine artı bir şeyler sağlamaya çalışıyor. Hep komşunun kümesindeki yumurtaları sayıyor ama kendi kümesini geliştirmeye çalışmıyor.”

İnsanlar, çoğu zaman birken kendilerini bin yansıtıyorlar.

Bu sefer beklentiler bin oluyor, adam belki üç yaptı, üç kat çalıştı yüksek yaptı ama yine de beklentiyi asla karşılayamıyor. Kendi yapamadıklarını, başkalarının başarısızlıklarını anlatarak örtmeye çalışıyor. Başarısızlıklarını hep başkalarına yontuyor. Etrafına değer katmadan, değer görmek istiyor. Birilerinin ağzına bakarak yönetiyor, kendi oyunlarını kurmuyorlar, sahadan uzaklar, bir numaralar hep asıl işe uzak, gözlemleme yapmıyorlar. İki numarayı dinliyor, onun lafına göre iş yapıyorlar, bu sefer verimli bir yönetim olmuyor. Sahada değil, birilerinin referansıyla belki de oraya gelmiş ve bulunduğu yerin hakkını veremiyor. Bu yüzden hiçbir şekilde, yönettiği yere vakıf değilse kişi, aşağıdan yukarı gelmemişse kandırılmaya hep açıksın.

Bilgiyi yanlış yönetmeye, yanlış yorumlamaya açık kişiler, başarısız olmaya mahkûmdur. İnsan kaynağı önce kendini tanımalı. Adam iyi pasta yapıyor ama kebapçı daha çok kazanıyor diye kebapçı olmaya çalışıyor. Bu durumda başarı mümkün olabilir mi? Pasta yapmaya devam etse belki de dünyanın en iyi pastacısı olacak. Ayrıca insanlar çok kolay yalan söylüyor, çok kolay adam satıyor, çok kolay sözünden vazgeçiyor. Bu durumda işinin markalaşma ihtimali, başarılı olma ihtimali var mı?  Kişiler, nefsine hâkim olamıyor, hep daha fazlasını istiyor ama fazlasını vermiyor.

Soracağım: Hiç olmamış portakal yediniz mi? Acı, tadı yok… Demek ki her şeyin olgunlaşması gerek güzel olabilmesi için. Ancak olgunlaştığında bir şey, faydalı hale gelebilir, tüketilebilir.  Her insan olgunlaşma sürecini bitirdikten sonra vitrine çıkmalı bilgilerini paylaşmalı. Yarım bilgi paylaşılmamalı, yoksa insanlar yanlış yönlenir. Efektif bir çalışma ve üretme ortamı var olamaz. Bir ilaç var, baş ağrısına iyi geliyor ama kollarda yara yapıyor. Bu durumda, baş ağrısı geçiyor ama yaraları iyileştirmek için yeniden ilaç almak gerekiyor. Bilmemek ayıp değil ama bilmiyorken, biliyormuş gibi işe dalmak, her zaman olumsuz sonuçlar doğurur.

Sonuç doğru kurgulanırsa, uzun yoldan bile oraya gidilse; doğru bir sonuca ulaşılır.

Bazen uzun yol gereklidir çünkü ancak o şekilde olgunlaşma süreci tamamlanır. Topluma ancak bu şekilde fayda sağlanır. Örneğin, biliminsanları. İlk günden bilgisini aktarmıyor, hemen yazmıyor, sunumlar, dersler vermiyor. Yılların deneyimi, bilgisi, okuması, çalışması sonucunda bilim adamı oluyor bu insanlar zaten. Çok kolay bilgiye ulaşılıyor, çok kolay yorumlar yapılıyor. Popüler olmak en büyük amaç gibi. Ve bu popülerlik, bilgiyle eşitleniyor. Bu popülerlik ile menfaat sağlama, ne yazık ki günümüz toplumunda çok revaçta. Bilmeyenler, öğrenmeye kapalı olanlar, anlamaya, yorumlamaya çalışmayanlar; sırf popüler diye bilirkişi oldu.

Hele ki, sosyal medyaya bakın sahte hesaplar, bir şeylerin ardına gizlenip, negatif yorumlar yapıyor. Kişiler, kendi kimliklerinden sıyrılıyor. Bu durumda onların söylediklerinin hiçbir değeri kalmıyor aslında am negatif söylemler hep negatif çıktılar üretiyor. Bu sebeple, sosyal medyada ben her zaman kendim olarak var oluyorum. Kendi kimliğimi reddetmeyi saklamıyorum.

-  Hiçbir şeyi işlemeden sunmamalıyız. Altını direkt alıp sattık, ne faydası var? Altını aldık, yüzük yaptık vs. 5’i 10’a sattık. İşte o zaman kazandık, değer kattık. Bilginin de bu şekilde geliştirilmesi ve kendi özünden bir şeyler katarak yorumlanması gerek. Alıyor kişiler bir bilgiyi, direkt kopyala yapıştır ile kullanıyor. Oysa farklı yerlerden, bakış açılarından konuyu inceleyip kendine katsalar insanlar; işte o zaman doğru yapmış oluruz, doğru ilerlemeyi sağlarız.

Dedim ya temel mesele içimizdeki gerçek dâhiyi uyandırmak. Evet o içimizde! Hepimizin kendimizle, dünya tarihine iz bırakmış isimler arasında ne fark olduğunu merak ettiğimiz zamanlarımız olmuştur. Einstein ve Mozart’ı neyin özel kıldığını ve bu tür dehaların nasıl ortaya çıktığını, tekrar yaratılıp yaratılamayacağını merak ediyoruz. Fark; yaratıcılık kaslarını çalıştırabilmelerinden ve yeterince üretmek için kendinden emin olan yaratıcı seslerini bulmalarından ileri geliyor.

Deha, iyi ve harika arasındaki farktır.

Başka kimsenin yaratmayı akıl edemediğini yaratabilmektir. Neden sizde de bu deha denen şeyden olmasın? Kendinize inanmadığınız için mi? Belki e yeterince ‘akıllı’ olduğunuza inanmıyorsunuz, ya da yeterince çabalayacak gücü bulamayacağınızı düşünüyorsunuz, ya da başarısızlığı göğüs gerebilecek kadar cesur değilsiniz?

Bence herkesin içinde deha var, asıl olay onu bulup ortaya çıkartabilmek ve kullanabilmek. Dahi; zihin durumunuzun, bilinç seviyenizin ve yaratıcı çıktı kapasitenizin bir sonucudur. Bizim işimiz bunları geliştirmek ki deha bizi daha sık bulsun. Bu gelişim sizinle, yaptığınız şeyi nasıl yaptığınızla, kim olduğunuzla ve kim olmak istediğinizle başlar.

Öncelikle inanın, içinizde bir dahi var ve ortaya çıkmak için size ihtiyaç duyuyor. Şu anda dehalarınıza hala dokunmadıysanız, büyük olasılıkla: asıl önceliğiniz olarak kişisel ve psikolojik gelişime zaman ayırmıyorsunuz, yeni şeyler edinmeye çalışmak için (materyalistik anlamda) çok fazla zaman harcıyorsunuz, öğrenmeyi hayatınızın en önemli ve sürekli bir parçası olarak konumlandırmıyorsunuz, bilinçli ve sağlıklı bir hayatınız yok; doğru beslenmiyor, spor yapmıyor, meditasyon yapmıyor, kendinizi dinlemiyorsunuz.

Dehanın okulda aldığımız puanla, matematik problemlerini çözme hızımızla, dakikada kaç kelime okuduğumuza filan alakası yok. Yanlış ölçüm metotlarına sıkışıp kalmışız, kendimizden şüphe ediyor hale gelmişiz. Doğru yöntem ve doğru ölçümle, özgür başarı tanımlamalarıyla birlikte ancak dehamızı bulabiliriz. Her beyin, her öğrenme, her uygulama yöntemi eşsizdir. Bu eşsizliğimizin farkında olmalıyız.

Deha sizden başlar.

Örneğin, hayatınıza dev bir sepet olarak bakalım. Bu sepet size ait olan her şeyi içerir: düşünceleriniz, hisleriniz, duygularınız, fikirleriniz, arzularınız,

hayalleriniz ve erdemleriniz. Yaşadığınız her şey, düşündüğünüz her fikir sepete girer ve sizi olması gereken kişi olarak ayarlar. Deha da işte bu sepetin içindedir. Çok kolay bazı ilkeleri hayatımızın bir parçası yaparsak, uzanıp bu dehayı almak, ortaya çıkarmak mümkün olacaktır:

Risk alın! Risk almak, insan doğasında bulunan bir şey değildir çünkü konfor bölgenizin dışına çıkmak zor bir iştir. Başarısızlıktan veya eleştiriden korkarız. Ancak dehanın ve korkunun birlikte var olamayacağı oldukça açıktır. Ancak risk almazsanız, hayatınız verimsiz ve tatminsiz hale gelir. Büyüme ve hatta dönüşüm için hiçbir fırsat veya olasılık olmaz.

Sınırların ötesine geçin! Sahip olduğunuz herhangi bir sınırlama, kendi algılarınızın ve beklentilerinizin, geçmiş deneyimlerinizin veya süreçten ziyade sonuç ve hedeflerle ilgili kaygıların bir sonucudur. Dehanın önündeki en önemli engel belirsizlik ve bunun getirdiği korkudur. Çoğu insan ondan kaçar. Bu korkuların, tedirginliklerin, belirsizliklerin üstüne gitsek, sınırlarımızı kaldırsak; dehaya ulaşmamız mümkün olur. Dehanın sınırları yoktur, aynı gökyüzü gibi.

Direnmeyin! Direnmek insanın doğasında vardır, korunma, güvende kalma iç güdümüz bizi pek çok şeye karşı direnmeye iter. Fakat direnç aynı zamanda gezegendeki en toksik kuvvettir çünkü ruhunuzu alır ve sizi doğduğunuzdan daha az yapar. Bu yüzden her sabah, hayatınızdaki en önemli şeyi yapmak niyetiyle kalkın. Her gün uyanık olun ve ne yapmak istediğiniz konusunda net olun, böylece dehaya yer açabilirsiniz. Ancak

böyle, sizi korkutan bir şey yapmayı düşünebilirsiniz, sınırlarınızı aşmayı ve konfor bölgenizden ayrılmayı!

Düşünce kaynağınızdan ayrılmayın! Çoğunlukla ne yapacağınız ve ne zaman yapacağınız söylenir, böylece düşüncelerinizin kaynağından ayrılırsınız. Kendinizi dinleyin, farklı düşünün. Pek çok deha; dünyayı değiştirecek yeniliklerin arifesindeyken eleştirilere, negatifliklere maruz kaldı. Bazı insanlar bilmedikleri, tanımadıkları, korktukları düşüncelere ucube diyorlar. Ancak siz açık olanın ötesinde, yüzeyin altında, neden ve etkinin ötesinde düşünün, yaratıcı olun.

Herkes sıradan, statikten ayrılmak ve heyecan verici ve yeni bir vizyon bulmak istiyor. Dehasına kavuşmak istiyor ama bir yandan varlığına da inanmıyor, inanın, aramaktan vazgeçmeyin. Müziğiniz başkasının gürültüsü, şiiriniz başka bir insanın korkusu olabilir, siz yine de kendinizi dinleyin, devam edin. Sahip olduğunuz eşsizdir.

Instagram

Twitter

Web

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Rasim Ozan Kütahyalı’dan Atatürk Sözleri: “Şeytan Taşlamakla Anıtkabir'de Yapılanlar Benzer Eylemler”
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler