Parayı ben iyi yaşamak için kazanıyorum. Para amacım değil. Yapmış olduğumuz yapıda, en iyiyi yaşamak, en iyiyi yapmak için yaşıyorum. Ofisimi dizayn ederken, saatlerce otursak rahat olalım diye, ev ortamı olun, keyifli olsun diye dizayn ediyorum burayı. Parasız olmaz evet ama onu nasıl kullanacağımızı bilmemiz gerek. Sistem bunun üzerine kurulmalı.
Hiç paranız yoksa hiçbir şey yapamazsınız. Çok varsa eğer kontrolsüzce kullanabilirsiniz. Ama olanı arttırma, olan konforu arttırma amacıyla çalışırsanız en verimli şekilde var olabileceğimize inanıyorum. Bunun yanında, en yakınlarımın hayatlarını daha kolay, daha rahat, daha iyi hale getirmek için çalışıyorum. Ben örneğin, sekiz değil, yedi saat çalışmasını istiyorum çalışanlarımın. Bir saatte ise, kitap okuyun, bir şeyler öğrenin. Ve mesela sonrasında Nişantaşılife’a öğrendiklerinizden birkaç şey yazın. Bu şekilde herkes, iki üç cümle bir bilgi atsa, her gün yüzlerce yeni bilgi, yeni ortak nokta üretilir. Yani bir saat çalışmayarak, nasıl daha çok çalışılır modeli ve sosyal birliktelik, sosyal loyalty.
Tüm paranı karşılıyorum, evinden en az 100 km (1 hafta sonu) uzağa git. Oradan bilgiler paylaş. Hem detoks hem rahatlama hem de bilgi edinme ve bilgi paylaşma. 6 ayda bir gün, 600 km git diyorum. Parayı karşılıyoruz. Ailenle hatta. Farklı bir yapı, farklı bir yer, yeni bilgiler… Bunları yaparak aslında, çalışan insanımıza günde bir saat tatil; haftada bir gün, ayda bir gün gezme.
Neden bunu yapıyoruz, çünkü kişisel değer. Verdiğimiz değeri gösteriyoruz. Biz çalışanlarımızı düşünüyoruz. Biz bilgiye de, deneyime de değer veriyoruz. Düşünsenize, günde 1500 yeni bilgi… Yaşam ansiklopedisi. Günde yalnızca 1 saatle. Kendi kendine yapmaz belki ama desteklersek; bir gün 100 km uzağa, 600 km uzağa gidebilir. En başta kendi için, sonra çevresi için. Yeter ki olumsuz duygularınla başa çık. Onları yok sayma ama bertaraf et, dedim ya.
Hepimiz zaman zaman kendimizi olumsuz düşünceler yığınıyla boğuşurken buluyoruz. Güzel giden her şeyin keyfini çıkarmak yerine, kötü gidebilecek şeyleri düşünerek zihnimizi ve bedenimizi yoruyoruz.
Düşüncelerimizin çoğu, bilinçli olarak seçmediğimiz duyguları yansımaları oluyor. Birisi sizi eleştirdiğinde, hemen o kişiye kızmaya ve ondan uzaklaşmaya karar vermezsiniz örneğin veya bir başkası arkanız gelip “Boo!” diye bağırdığında bilinçli bir şekilde şaşırmaya ve korkmaya karar vermezsiniz. Siz isteseniz de istemeseniz de bu düşünceler sizi bulur. Duygular, zararı önlemenize yardımcı olmak için çevrenizdekilere otomatik yanıtlar oluşturur. Bu, mutluluğu bulmayı daha zor hale getirebilir çünkü çevremiz pozitiften çok, negatif olanla doludur. Eleştiriler, kıskançlıklar, kızgınlıklar, kavgalar, sağlıksız rekabetler… Belki de bu nedenle, günlük dilimizde olumsuz duyguları ifade etmek için çok daha fazla kelime olması şaşırtıcı değil.
Penn State Uygulamalı Dilbilim dalında Doçent olan Robert W. Schrauf; kelimelerin, insanların duygularına, nasıl düşündüklerine ve duyguları nasıl işlediklerine dair ipuçları verdiğine ışık tutan bir çalışma yürüttü. Bu çalışmada, araştırmacılar Chicago ve Mexico City’deki insanlardan, o an akıllarına gelen kadar duyguyu listelemelerini istedi. Bu kelimeler daha sonra negatif, pozitif veya nötr olarak kategorize edildi. Kültür veya yaştan bağımsız olarak, insanların; olumsuz duyguları tanımlayıcı kelimeleri, olumlu veya nötr duyguları tanımlayıcı olanlardan daha fazla bildiklerini keşfettiler. Listelenen tüm kelimelerin yüzde 50’si negatif, yüzde 30’u pozitif ve yüzde 20’si nötr idi. Bu aynı zamanda hepimizin sadece olumsuz düşünmeye yatkın olmadığını, aynı zamanda bu duyguları, olumlu olanlardan daha yoğun yaşadığımızı da gösteriyor. Olumsuz duyguları, olumlu olanlardan daha derin izler bırakıyor hayatımızda.