Değil onlara öğretebilmek, onları geliştirebilmek; geleneksel eğitim, Z kuşağını anlayamıyor bile. Bu kuşağın, kendi öğrenim süreçlerini keşfedebilmesi, etkin öğrenme sağlayabilmesi için; kişiselleştirilmiş eğitim, teknoloji ile iç içe geçmiş ve tersine dönmüş sınıflar, proje bazlı öğrenme yöntemleri gibi yenilikçi görüşler artık mecburiyet. İnteraktif öğrenme, onlar için olmazsa olmaz.
Bu kuşak, önceki kuşaklara göre daha stresli ve depresif görünüyor çünkü geleceğe dair kaygıları yalnızca ekonomik, mutluluk, iş, başarı gibi kaygılar değil; artık çok daha önemli bir mesele var: insan neslini devam ettirebilme. Dediğimiz gibi, bu kuşağın gelecek kaygılarında büyük bir farklılaşma var çünkü bu neslin içine doğduğu dünyanın en büyük sorunları, ekolojik yıkım, iklim değişikliği, küresel ısınma, eriyen buzullar, nesli tükenmekte olan canlılar, hava kirliliği… Bu durum, bu kuşağı, öncekilere göre dünyaya daha bağlı hale getiriyor. Bu nesil, kendini dünya vatandaşı olarak görme yatkınlığına ve hatta arzusuna, diğer kuşaklardan çok daha fazla sahip.
Bu kuşağın, her sektörde yaşanan ilerlemeler sayesinde, fiziki açıdan diğer kuşaklardan daha sağlıklı olması beklenebilir ancak tam aksine; araştırmalar gösteriyor ki, 2000 yılından beri, özellikle yiyecek alerjilerinde inanılmaz bir artış var. Bunun yanında göz problemleri ve obezite de sürekli artıyor. Bunun sebepleri ve çözümleri hala araştırılmakla birlikte, belki de bu durum zaten bu kuşağı, çevreye ve dünyaya daha duyarlı hale getirmiştir. Doğal olmayan yiyecekler, hava kirliliği, tüketim çılgınlığı gibi sorunlar; gelecek kaygılarının oluşmasındaki en önemli faktörler olabilir.