Levent Buda Yazio: Depremin Yaşattıkları

Sanırım ilkokulda öğrenciydim. Deprem gece yarısından sonra İzmir’i vurdu… 

O dönemde depremin sembolü İzmir Konak Meydanı’ndaki tarihi Saat Kulesi oldu. Çünkü kulenin tepesi yıkılmıştı. İmparatorluğun pek çok şehrine saat kulesi yaptıran II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı şerefine 1901 yılında yapılmıştı. Yıllara dayanmış, ama benim ilk yaşadığım bu depremin gücüne dayanamamıştı… 

Sonra artçıları olmuştu. Bizi okulda vurmuştu. Okulu nasıl boşaltmıştık, hatırlıyorum. Ağlayan arkadaşlarım hâlâ gözümün önünde… 

Şundan yazdım bunu… 

Deprem biz İzmirlilerin hayatında hep oldu… 

Ardından kısa bir endişe yaşardık… 

Sonra hep yaşamımıza devam ederdik… 

Alışkanlığımız olmuştu depremler… 

Biraz Japonlar gibi olmuştuk… 

Olmuştuk ama sadece korku anlamında… 

Teknik olarak olamamışız, yaptığımız binalar hiçbir zaman o yeterlilikte olmamış… 

Şimdi bu yeterliliğin sebeplerini ya da deprem fiziğini tartışabiliriz… 

Ancak zaten TV’lerde tartışanımız çok… 

Ben daha çok insani yönüne değinmek istiyorum… 

Şunu söylemek istiyorum, yaşım 54 ve ben 30 Ekim 2020 Cuma günü olan deprem gibi bir sarsıntıyı yaşamadım… 

Hem çok kuvvetli idi hem de çok uzundu… 

Ya da içinde yaşarken hissettiğimiz korkunun izafiyeti ile böyle duyumsadık…

Önce fiziken sarsıldık, ardından ruhen…

Ani yakalanmanın verdiği şok ve korku… 

Deli gibi stres hormonu salgılanıyor… 

Kimimizde diller tutuluyor, kimimizde dizler titriyor… 

Dişler kenetleniyor, çarpıntılar ekleniyor… 

Önce fiziksel olarak deprem büyüklüğü gibi konularla ilgileniyor insan 

Bunu niye yapıyoruz diye düşünüyoruz ister istemez 

Oysa amaç sadece yaşadığımızı realize etme çabası… 

Ardından kaygı ve endişeler geliyor… 

Yakınlar, eş dost aranıyor… 

İyi haberler almak bir nebze yüreklere su serpse de çevreden gelen haberler endişeleri körüklüyor… 

Su serpilen yüreğin yangını anlayacağınız üzere dinmek bilmiyor… 

Gördüğümüz fotoğraflar, izlediğimiz görüntüler endişeleri körüklüyor… 

İnsanlarımızın yaşadıklarını görmek can yakmaya başlıyor… 

Üzüntü hisleri anlatmak için az kalmaya başlıyor… 

Acı katlanarak büyüyor… 

Sonra birden bir ayma yaşıyor insan… 

Ben iyiyim, ailem iyi, ama çevredeki insanlar… 

Derhal yardım için ne yapabilirim diye düşünmeye başlıyor… 

Sarılması gereken yaralar var, bekleyen… 

İhtiyaçlar listelerine ilgiler kayıyor… 

Geceyi sokakta geçireceklere barınma, ısınma, bir lokma aş, bir yudum içecek derdine düşüyoruz. 

Önce fiziksel ihtiyaçları görmeye çalışıyoruz… 

Çünkü o işin kolay tarafı… 

Ya ruhi yaralar… 

Yaşlanan kayıpların acısı… 

Ve ruhlarda bıraktığı izler… 

Kaybolması zor… 

Ama elbet biz bir olacağız, birlik olacağız... 

Dertlerimiz ile yoldaş olacağız… 

Biz böyle bir toplumuz… 

Komşumuz açken uyuyamayız, değil mi? 

Zaman alsa da bütün yaraları pansuman edeceğiz… 

Ama asıl iyileşme zar ve zor olsa da kişinin içinde… 

Bu şok, bu süreç öğretti… 

Nietzsche’nin dediği gibi... 

Deprem insan soyunun mühendislik ile sınavıymış… 

Ben de ekleyim dedim… 

Bir de insanlığımız ile sınavımızmış… 

Yoksa başka hiçbir şey ile değil… 

O depremdi, geldi geçti… 

Covid 19’un üzerine eklendi… 

Virüslü sokaklara insanlarımızı döktü… 

Ne yapalım, yaşam mücadelemiz devam edecek… 

Hem önlem alarak hasta olmayacağız... 

Hem komşumuzun dertlerine ortak olacağız… 

Hem de ruhlarımızı iyileştireceğiz… 

Ben değil, biz olacağız… 

İnsan olmanın çabasında varoluşumuzu taçlandıracağız… 

Instagram

Facebook

Twitter

LinkedIn

Popüler İçerikler

TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı