Türkiye’deki erken seçimlerin ardından önemli bir tartışma Kuzey Kıbrıs’ta gündem maddesine dönüşmüş durumda. Güzelyurt (Omorfou) Mahkemesi’nin üç camide hoparlörlerden sabah namazı yayınlarının durdurulmasına yönelik almış olduğu karar, Kıbrıs’ta laiklik tartışmasını yeniden alevlendi.
Kuzey Kıbrıs’taki laiklik tartışması, Lefkeli bir vatandaşın mahkemeye başvurusu ile başladı. Sabah ezanlarının hoparlörlerden yüksek seviyede yayınlanmasına tepki gösteren Kıbrıslı vatandaş mahkemeye şikayet başvurusunda bulundu.
Güzelyurt Kaza Mahkemesi’nde Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi ile Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Talip Atalay aleyhine açılan dava, Lefke’de bulunan üç camiden sabah ezanında hoparlör kullanımını men eden yürütmeyi durdurma kararıyla sonlandı.
Karar tepki çekti
Mahkemenin kararı, Kıbrıs Türk toplumunun laik duruşunu destekleyen kesimlerce memnuniyetle karşılanırken, Kuzey Kıbrıs Din İşleri Başkanlığı ile Türkiye’de bazı kesimlerin büyük tepkisine sebep oldu. Türkiye’deki bası yayın kuruluşları, haberi ‘KKTC’de ezan yasaklandı’ ve ‘skandal’ başlıkları ile Türkiye kamuoyuna yansıttı.
Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Talip Atalay ise mahkemenin kararının başkanlığı bağlamadığı görüşünde. Haziran seçimlerinde AK Parti’den aday adayı olan Atalay yaptığı açıklamada ‘Kıbrıs’ta mahkeme kararıyla ezanın yasaklandığı veya ezanların susturulduğu’ şeklinde bir algı oluştuğunu ancak bu algının gerçeği yansıtmadığını vurgulayarak, ‘KKTC’de Ezanın susturulması asla söz konusu değildir ve olamaz. Camilerimizden ezanlarımız aynı şekilde okunmaya devam edecektir’ dedi.
Atalay, mahkemede alınan kararın muhatabının Din İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Başkanı değil, Vakıflar İdaresi olduğunun görüldüğünü ifade ederek “Dolayısıyla bu karar, Din İşleri Başkanlığı’nı bağlayıcı herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Mahkeme kararı Din İşleri Başkanı ve Başkanlığıyla ilgili herhangi bir hüküm içermemektedir” dedi.
KKTC’de din ile ilgili bütün uygulamaların KKTC Din İşleri Başkanlığı Yasası çerçevesinden Din İşleri Başkanı’nın yetki ve sorumluluğunda olduğunu vurgulayan Atalay, ‘Vakıflar İdaresi veya başka bir kurumun dini konularda herhangi bir yetki ve sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla böyle bir davada muhatap Din İşleri Başkanlığı olmalıdır” ifadesini kullandı.