Kurumsal Delilik ve Milli Eğitim Akademisi

Amerikalı yazar ve aktivist Rita Mae Brown 'Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek, delilik belirtisidir. ' der. Türkiye’de bir süredir kurumlar farklı isimler altında benzer şeyleri tekrar tekrar yapıp düzelme ve değişim beklentisi içerisine girmişlerdir. Özellikle sürekli bir yönetici değişimi yaşayan devlet kurumlarında farklı isimler adı altında hedefi aynı olan benzer işleri yapıp günün sonunda değişime dair bir inanç ortaya konulması kurumsal deliliğe delalet etmektedir. Kurumları ile topyekûn kafayı yemiş Yeni Türkiye hayırlı olsun.

Son dönemlerde özellikle siyasi ikbal sevdası ile her makam sahibi eskiyi çizip yerine yenisini getirmeye çalışmaktadır.

Bunun en son örneği de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurulan Milli Eğitim Akademisi olmuştur. Bakanlık açıkça Eğitim Fakülteleri’ne siz bu işi yapamıyorsunuz deyip konuyu devralacağını beyan etmektedir. AkParti iktidarının 20 yılı aşkın bir süredir iktidar da olduğu düşünülürse bakanlığın beğenmediği eğitim fakültelerinin çoğunluğunun kendi iktidarları döneminde kurulduğu, akademisyenlerinin atandığı, doçent, profesör yapıldıkları unutulmamalıdır. Bu haliyle bakanlık sadece eğitim fakültelerini değil YÖK’ü de bypass edip işlevsiz bırakmaktadır. 

Takip edenler bilirler. Ben zaten ülkedeki eğitim fakültelerinin üçte birinin kapatılması, üçte birinin lisans eğitimi vermesi, üçte birinin de yüksek lisans, doktora eğitimi vererek araştırma odaklı bir yapıya bürünmesini istiyorum. Ancak bakanlık sanki kendisi AkParti’nin değil de koalisyon ortağı olan başka bir partinin bakanlığı gibi davranıp YÖK eliyle beğenmediği eğitim fakültelerini reforme edeceğine ta Darülmuallimîn’den gelen bir birikimin üzerine çizgi çekip yeni bir oluşum içerisine girmeyi tercih etmiştir. Dahası hocaları da yine eğitim fakültelerinde istihdam edecekleri de bellidir. 

Şimdi madem öyle!? Girdisi aynı, hocası aynı, binası aynı, müfredatı aynı hocalar tarafından yapılmış bir işin adı reform mudur? Yoksa eskiden tanıdık olduğumuz 'Bir şeyler yaparak göze girmeliyiz!' arka planının ön plana çıkartılması mıdır? Biz bu siyasi ikbal sevdasına daha önceki bakanlardan aşinayız ama Yusuf Tekin gibi güçlü bir kişiliğin buna tevessül edeceğini düşünmediğimden bürokrat oyununa gelmiştir diyorum. 

'Milli Eğitim Akademisi, Türkiye’nin eğitim sistemine katkı sağlamak ve nitelikli öğretmenler yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Adayların mesleki yeterliliklerini artırmak için sunulan 550 saatlik eğitim programı, öğretmenlik mesleğine yeni bir bakış açısı kazandırmayı hedeflemektedir. Akademi, KPSS puanıyla başvuru yapacak adaylara kapsamlı bir eğitim sunarak, sözleşmeli öğretmen olarak atanmalarını ve üç yıl sonunda kadrolu öğretmen olmalarını sağlamaktadır. Bu süreç, Türkiye’nin eğitim kalitesini yükseltmek için önemli bir adımdır. '

Yukarıdaki metin akademinin web sitesinden alıntıdır. Ben eğitim fakültesi dekanı olsam bu yazılanı okuduktan sonra istifa ederim. Hele EFDEK (Eğitim Fakülteleri Dekanlar Konseyi) diye ne iş yaptığı belli olmayan bir organizasyon var. Bu ve benzer konularda hiçbir itirazlarını gören, duyan maalesef yok.

Bakanlığın sitede atıf yaptığı Fransa, Belçika, İtalya gibi ülkelerde pedagojik formasyon eğitimi adı altında yine üniversiteler uhdesinde süreç yürütülmektedir.

Öyle ki Fransa’daki yapının adı bile IUFM (Institutsuniversitaires de formation des maıˆtres - University Institutes for Teacher Education) olarak belirlenmiştir. Burada bakanlığın atladığı iki konu vardır:

1- Hali hazırda eğitim fakülteleri siyasi olarak size bağlı olduğuna göre orada reformlaştırıp öğretemediğiniz neyi öğreteceksiniz bu akademide?

2- Atanan öğretmenlere verdiğiniz eğitimden özel okullara başlayan öğretmenler nasıl faydalanacaklar? Bu yetiştireceğiniz nitelikli öğretmenler özel okullar bünyesinde de olmazlarsa ortada haksız rekabet oıluşmayacak mıdır?

Neresinden tutarsanız tutun bakanlık mantıklı bulmadığım bir iş yapmıştır. Buralarda görev alacağı söylenen eğitim fakültesi hocaları içimizdeki İrlandalılar olarak muamele göreceklerdir. Tasarruf tedbirleri derken koca bir operasyon kurup devletin sırtına yeni bir yük yüklemek doğru değildir. 

Dahası sorun sadece öğretmende, onu yetiştirende değildir. Yani daha NİTELİKLİ öğretmen yetiştirmek sorunlara çözüm olmayacaktır. Ayrıca bu bakış açısıyla sistemdeki hali hazırda bulunan öğretmenler NİTELİKSİZ olarak kabul edilmektedirler. Acilen onların da eğitime alınıp nitelikli hale getirilmeleri gerekmektedir.

Toplumsal olarak ciddi bir sosyolojik çöküş yaşadığımız bir ortamda sorunu sadece eğitim fakülteleri ya da öğretmenler üzerinden okumak doğru değildir. Öğretmenin sorunu aldığı eğitimde değil sınav sisteminde, veli katılımının düşüklüğünde, görevi başında yaşadığı tehditlerde, maaş ve özlük haklarında saklıdır. 550 değil 5500 saat de fazladan eğitim verseniz toplumu düzeltmeden öğretmeni, akademisyeni düzeltmeniz mümkün değildir. Zaten eğitim fakültesi akademisyenleri benzer sosyolojik çöküşün parçası olmasalar siz bugün bu akademide çalışacak hoca bulamıyor olmanız gerekirdi.

Dipnot: Bari elinizde binlerce doktoralı öğretmen var. Onları heder etmeyin de akademide istihdam edin.

Dipnot 2: Bu kararın üstüne ortak bir açıklama yapmayan eğitim fakülteleri fiiliyatta zaten yok hükmündedirler. 

Instagram

Twitter

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: "Kendi İcat Ettiğin Laikliği Bana Dayatıyorsun"