Kurtlarla Koşan Kadınlar mı, Kurtlara Dönüşen Kadınlar mı?

Yaklaşık bir haftadır beni çok geliştiren dopdolu sohbetlerin göbeğinde buluyorum kendimi. Tesadüf mü dersiniz yoksa çekim yasası mı orasını bilmem ama belki de insan kendini geliştirmeye niyet ettikçe yoluna da, payına da öyle insanlar düşüveriyor. Sosyoloğundan, ressamına, türkoloğundan yazarına şu ara vakit geçirdiğim, sohbet ettiğim bir şeyler öğrendiğim çok kıymetli insanlarla birlikte olma fırsatı buldum. İçlerinden biri zamanında Kasparov’la berabere kalmış üstelik. Masanın çıtası ne kadar yüksek siz hesap edin.

Bu sohbetlerden birinde ve hatta iki farklı ortamda konu dönüp dolaşıp aynı şeye geldi ama önce konunun başını size anlatmalıyım.

Konumuz Anadolu masallarıydı. Kültürel anlamda en zengin, en derin, sembolik anlatımlarla ve arketiplerle dolu, her tür anlatı tekniğini içine almış, harmanlamış müthiş bir bilgelik kaynağı olan Anadolu masallarının son yıllarda nasıl popüler oluşuna geldi konu. Ben kendi bildiklerimi anlattım, bilmediklerimi dinledim ve sonunda “masalla terapi” konusu açılıverdi. Aslına bakarsanız biraz içimi şişiren konulardan biridir bu masalla terapi konusu. 

Carl Gustav Jung, masalların, mitlerin içindeki arketiplerin insan psikolojisi ve kolektif bilinç üzerine etkileriyle ilgili öyle derin, öyle içsel bir çalışma yapmış ki, “masalla terapi” dediğimiz şeyin belki de ilk örneği olmuştur. Masalla terapi çok reddedilebilir bir şey değil benim nazarımda amma ve lakin, bahsettiğimiz kişi Carl Gustav Jung ve onun öğrencilerinin devam ettirdiği yıllarca süren çalışmalardan sonra sırf masallar popüler oldu diye bir kaç haftalık sertifika programlarıyla bu eğitimleri alanların, “Masal Terapisti” ünvanı almaları idi beni en çok şişiren konu.

Nitekim Jung’cu psikanalist Clarissa Pinkola Estés’in yazdığı Kurtarla Koşan Kadınlar kitabından sonra bana kalırsa bizim ülkemizde işler bu konuda biraz sarpa sardı. Kitabı okumamış olanlar ve yazarı için ufak bir bilgi vermeliyim; kültürel ve kabile gruplarındaki sosyal ve psikolojik kalıpların incelenmesi üzerine etno-klinik psikoloji üzerine doktora yapmış, ruhun yolculuğu ile ilgili birçok kitap yazmış “Jungian” dedikleri Jung temelli olağanüstü bir psikanalisttir Clarissa P. Estes. Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler kitabıysa 37 dile çevrilerek dünyanın en çok satan kitapları arasına girdi. Kitapta çeşitli etnik halk masallarının kadın psikolojisi ve çözümlemesi üzerine detaylı bilgiler paylaştı ve bu kitabın masalcıların ruh yolculuğuna büyük katkısı oldu. Buraya kadar her şey harika, buradan sonra işler bizde nasıl karışıyor işte sıra buna geldi.

Clarissa, bu kitaptaki bilgileri küçük gruplar halinde gelen insanlarla paylaştı, onlara bir nevi atölyeler düzenledi, aslında buna “kadın çemberi” demek daha doğru olur, velhasıl bu eğitimlerden ya da bu çemberden geçenler, ülkelerine döndüklerinde kendi çemberlerini oluşturarak bir nevi yeni bir “kadın odaklı masal çemberi” oluşturmaya başladılar.

Bunda da bir sıkıntı yok fakat iş, “masalla terapi” adını aldığı anda benim tüylerim diken diken oluyor. Terapi ancak ve ancak profesyonel psikoterapi eğitimi almış, psikolog, psikiyatrist ve psikoterapistlerce verilmesi gereken bir tedavi şeklidir. Yahu size soruyorum, ben Prof. Dr. Arif Verimli ile 3 hafta psikoterapi dersine girsem, üç hafta sonra ben de terapi yapabilir miyim? Elbette hayır. 

Aslında biz önce “Masal nedir?”den bir başlayabilsek, bizdeki masalları adamakıllı inceleyebilsek, şifasını arayan herkese masalların deva olabileceğini o zaman fark ederiz. 

Ama hayır, daha havalı olanın peşinden gitmek gibi popüler kültürün dayatmalarına boyun eğiyoruz. “Terapi” kelimesi bize daha cazip görünüyor, dünyaca ünlü bir psikanalistten edinilmiş 3 günlük bilgiyi burada gelip satabileceğimizi düşünüyoruz. Masal yine amacından sapmış oluyor.

Geleneksel masal anlatıcılığı

Çocuğu olanlar bilir, her gece çocuğuna masal anlatan ya da kitap okuyan ebeveynler, çocuğunun bir süre hep aynı masalı istediği bir dönemden geçerler. İşte Ord. Prof. Dr. Bruno Bettleheim; çocukların hayatlarında anlam bulmaları ve var olan sorunlarla dinledikleri masalda tutundukları o kahramandan yola çıkarak çözüme gidebildiklerinden bahseder. Bir masalcı için cebindeki masalların kime iyi geleceği bazen içsel bir önsezi ile anlatılır. Bu yüzden geleneksel masal anlatıcılığı hem çok kıymetli bir meziyettir, hem de çok saygın bir meslektir. Ama hiçbir masalcı kendini “masal terapisti” olarak tanımlamaz veya tanıtmazdı.

Geleneksel masal anlatıcıları para kabul etmez, “tanrı misafiri” sıfatıyla köy köy, kasaba kasaba gezer, günler sürecek masalını bitirene kadar orada misafir edilir ve hatta baş tacı edilirdi. Masalın hikmeti, kendinden menkul idi, masalcıdan değil…

Gel gelelim yeni dünya anlayışının alameti farikalarından biri sinekten yağ çıkarmak olduğu için, ne masal anlatmanın en temel amacı hatırlanmakta, ne de masalcının ruh yolculuğunun para pulla yapılabileceği kavranmakta. 

Masalların iyileştirici gücünü yadsıyacak değilim, bilakis savunanlardanım, eleştirdiğim şey ise popüler kültüre kurban gidiyor oluşu. Dilerim gökten düşen üç elmadan biri, bu masalların hikmetini görebilenlere, gönlüyle dağıtabilenlerin başına  olsun…

Twitter

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!