Eski Türkçe’de kurda, “börü” denirdi. Ancak eski “şaman” geleneklerde, animist anlayış mevcut olduğu için her nesnenin bir ruhu, bir ıssı vs. vardır. Ad anıldığında, o ruhu ya da gücünü çağırmış olursunuz (invoke). O yüzden Türkler, bu kutsal ve korkulan hayvanın adını anmaktan imtina etmişler, onun yerine “kurt” demeyi tercih etmişlerdir ki kurt, elma kurdu gibi, zararsız, solucan nevi bir hayvandır, bu hayvanın ruhunun zararsız olduğu düşünülmüştür. (Hatta kurt da fazla yaygınlaşınca, adı anılmamaya başlamış, “canavar” (Farsça “canaver” yani “canlı”) kullanılmıştır.)
Yine, Anadolu’nun çoğu yerinde “cin” yerine “üç harfli”, “iyi saatte olsunlar” gibi, doğrudan adını anmaktan kaçınıcı tabirler kullanılır, sebebi budur. “Dağda gezen“, İç Anadolu’da “domuz” sözcüğü yerine kullanıldığına sık sık şahit olduğum söz öbeği.
Bu sözcük tabusu örneklerini çoğaltmak mümkün, örneğin İbrani gelenekte, seslilerin nasıl okunacağına dair imler olmaksızın yazılan “yhwh” adı, yahve ya da yehova olarak söylenir ama gerçekte ne olduğu bilinmez. Zaten tanrının adının anılması çoğu zaman yasaktır, tabudur. İbraniler bunun yerine “haşem” derler, “isim”.