Çevrimiçi film izleme platformu MUBI'nin kasım ayı programı belli oldu. Yerli ve yabancı kült filmlerden festivallere konuk olmuş modern başyapıtlara zengin bir program hazırlayan MUBI'nin sinemaseverleri heyecanlandıran takvimi şöyle;
Not 1: Takvimde 21 Kasım boş bırakıldığı için sıralamada da yer almamaktadır.
Not 2: Film açıklamalarında Beyazperde'den faydalanılmıştır.
Baştan Başa, Anadolu’dan satım alınan saçların, Ortodoks Yahudi kadınlarının başındaki pahalı peruklara dönüşmesini konu ediyor. Yahudilikte, tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi baş örtme vardır. Yahudilerin bir kısmı başörtüsü kullanırken, bir kısmı da başörtüsü yerine peruk kullanmayı tercih eder. Raman Gan’da yaşayan Coya ve Sima adındaki iki kardeş, Türkiye’nin bir köyünde kaliteli saç olduğunu öğrendiklerinde bunu bir işe dönüştürmeye karar verir. Türkiye’deki saç tüccarlarından kaliteli saçları toplayan kardeşler Tel Aviv, Ramat Gan, Bnei Brak gibi şehirlerdeki perukçulara, saçları satmaya başlar. Anadolu’dan toplanan saçlar, Ortodoks Yahudi kadınlarının başındaki pahalı peruklara dönüşür. Belgeselde, güzellik ve geçim kaynağı olan saçın, bir dinden diğerine aktarılıp, metalaştırılmasına değiniliyor.
Orta sınıf bir Princeton öğrencisi olan Tom, gençlerin sosyeteye tanıtıldığı dönemde kış tatilini evinde geçirir. Bu esnada burjuva kesiminden bir arkadaş grubuyla tanışan Tom, gruptaki Audrey'den etkilense de eski sevgilisi Serena'ya olan duygularıyla da yüzleşir.
Konu olarak gazetelerin üçüncü sayfalarında rastlayacağımız türdeki fiziksel ve ruhsal şiddet vakalarını işleyen film, çaresiz bir adamın başına gelen talihsizlikleri yansıtır. Figüranlık yaparak yaşamını idame ettiren İsa’nın bir yanlış anlaşılma sonucunda hırsızlıkla suçlanır, mafyanın peşine düştüğü İsa bir gün içerisinde çalınan parayı bir şekilde toparlamak zorundadır. İntihar etmekten başka bir çözüm yolu bulamayan İsa, o esnada çalan kapı ziliyle birlikte başka bir yola girer. Türk sinemasının özgün yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’ten sonra çektiği filmi Masumiyet gibi Altın Portakal’ı kazanmıştır ve yönetmenin kendine has üslubunu kanıtlar niteliktedir.
'Sweet Sixteen' - Afili Delikanlı, devrimci yönetmen Ken Loach'un bir kenar mahalle delikanlısının zorlu yaşamı üzerinden kurguladığı yine Loach'un kendine has duyarlı yaklaşımıyla beyaz perdeye aktardığı sıra dışı bir film. Glasgow’da yoğun bir hayat mücadelesinin verildiği bölgede çekilen filmde, annesi hapiste olan Liam'ın dramına şahit olacağız. Liam, sefil yaşamından uzaklaşmak ve anlamını bilmediği aile ortamı için yanıp tutuşmaktadır. Ailesindeki bütün kemirgenlere rağmen, yeniden bir aile yaratmaya karar verir. On altıncı doğum gününde annesi içeriden çıkacak ve yeniden eve dönecektir. O güne kadar Liam, hazırlıklara başlamaya karar verir. Fakat bunun için para gerekmektedir ve önündeki bütün yollar, o nefret ettiği yasadışı sona doğru Liam'ı sürüklemektedir. 'Afili Delikanlı', 2002 Cannes Film Festivali'nde en iyi senaryo ödülünü kazandı.
Xiao Zhang, Çin’in güneyinde küçük bir kasabada yaşamaktadır. Nişanlısı estetik ameliyatı olmuştur fakat sonuçtan pek memnun kalmamıştır. Nişanlısını mutlu etmeye çalışan genç adam başarısız geçen ameliyatı telafi etmek ister. Bunun için de çokça paraya ihtiyacı olan Zhang, patronundan 1r milyon Yuan çalar. Kısa sürede tüm kasaba halkı bu hırsızlığı öğrenir ve herkes Zhang’ın peşine düşer.
Yıkım, uyuşturucu, aşk, trajedi ve ezici bir son duygusuyla beslenen bir sanatçı olan Dash Snow'un olağanüstü portresini çizen film, onun pervasız, aşırı ve yaratıcılıkla dolu çok kısa hayatını takip ediyor.
Olli Maki hayatının fırsatını yakalamıştır. Dünya tüy sıklet boks şampiyonasında yarışacak ilk Finlandiyalı olmuştur ancak maçı tıklım tıklım bir salonda ikinci raunda nakavt olarak kaybeder. Yine de o günü hayatının en güzel günü olarak nitelendirir. Yönetmenliğini Juho Kuosmanen’in üstlendiği film Finlandiyalı boksör Olli Maki’nin gerçek hikâyesini anlatıyor.
Yıl 1938 Romanya. Yetmiş yaşındaki lisan ve felsefe profesörü Dominic Matei, intihara teşebbüs eder. Hayatının aşkı ölmüştür ve o lisanların merkezinde dönen araştırmasını tamamlayamayacağını hisseder. Sonra ansızın bir yıldırıma çarpılır ve sarsılır. Kısa süren bir iyileşme sürecinden sonra bir anda fiziksel olarak gençleşir, otuz yaşına döner. Ancak bilgi dağarcığı yerli yerindedir. Şimdi Nazilerden kurtulmak zorundadır çünkü onlar profösörün üzerinde deney yapmanın peşindedirler. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra genç bir kadınla tanışır. O da bir yıldırım olayı ile kendi deneyimini yaşamış biridir. Dominic sadece yeniden aşkı bulmakla kalmaz yeni edindiği yetenekleri, üzerinde çalıştığı araştırmasının anahtarı olacaktır.
Lisa Spinelli (Maggie Gyllenhaal) sanat ve entelektüalizm dolu bir hayat yaşamak isteyen bir anaokulu öğretmenidir. Geceleri şiir dersi alan Lisa, elinden gelenin fazlasını yapmasına rağmen vasatı aşamaz. Sınıfındaki beş yaşındaki öğrencilerinden biri olan Jimmy’nin (Parker Sevak) özgün bir şiir okuduğunu duyan öğretmen şoke olur. Çocuğun genç bir Mozart olduğuna kendini ikna eden Lisa, çocuğu takıntı haline getirir ve çocuğun yeteneğini beslemek için tehlikeli bir yola baş koyar. Bu tehlikeli yolda ilerlemeye kararlı olan öğretmen, imkansız bir hayalin peşinde, sahip olduğu her şeyi çarçur etmeye hazırdır.
Dünya yanı başından akıp giderken, hiçbir şeye eşlik etmeyen; hayata karşı koşullu bir kayıtsızlık takınan tepkisiz bir adamın hikayesidir Yazgı. Musa evlenme vakti geldiğinde bile istekli olarak alamaz bu kararı. Onun için evlilik yalnızca basit bir kelimeden ibaret bir kavram, sadece karşısındaki kızın isteği üzerine kabul ettiği bir olay... Fakat üstünkörü verilmiş bu evlilik kararı, trajik bir kadere sürükler Musa’yı.
Albert Camus’nün dünya klasikleri arasında kendine has önemli bir yer edinen Yabancı isimli romanından esinlenilerek beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Zeki Demirkubuz; baş rollerinde ise Serdar Orçin ve Zeynep Tokuş yer alıyor.
Jeanne iki başları 15 yıldır polisle dertte olan Clara ile Hans'ın kızıdır. Ailesi Portekiz'de yaşamakta ve Avrupa'yı terk ederek Brezilya'ya taşınmayı planlamaktadır. Ancak sahip oldukları tüm parayı çaldıran aile Almanya'ya geri dönüp kendileri gibi terörist hareketin üyeleri olan arkadaşları aracılığıyla yeni kaynaklar bulmaya çalışırlar. Aile, Heinrich adında bir gencin yardımlarıyla terk edilmiş bir eve sığınır. Heinrich ilk görüşte Jeanne'a aşık olmuştur. Jeanne'nın ailesi maddi yardım bulmaya çalışırken Jeanne ilk kez normal bir hayat sürmenin ne anlama geldiğini keşfedecektir.
Murat, işportacılık yapan fakir bir gençtir. Gözleri görmeyen Gülperi'ye aşık olan Murat, onun gözlerinin açılabilmesi her türlü fedakarlığı yapacaktır.
The Painter and the Thief, bir ressam ile hırsız arasında kurulan bağa odaklanıyor. Ressam Barbora Kysilkova, sanat galerisinden iki resminin çalınmasının ardından hırsızın peşine düşer. Uzun uğraşların sonunda uyuşturucu bağımlısı olan hırsız bulunur ve sanatçı mahkemede onunla yüzleşir. Ressam, hırsızdan tazminat yerine bir portre için poz vermesini ister. Portre için poz veren hırsız, bu sırada kendi yaşamından bahsetmeye başlar. Bu süreç hırsız ve ressamın arasında beklenmeyen bir dostluğun başlamasını sağlar.
Patrick henüz kundağındayken tüm ailesi tarafından terk edilmiştir. Artık ona bakacak olan kişi bir peder olan Bernard'dır. Büyürken yavaş yavaş hayatına dair birçok şeyin farkına varır. Üzerindeki tüm bu basınca rağmen başka biri olmayı reddeder. Bir süre sonra kendi başına kaldığında Londra'ya gidip ailesini aramaya karar verir. Çıktığı bu yolculuk ona ve hayatına dair birçok şeyi açığa çıkaracaktır.
Neil Jordan'ın İstanbul Film Festivali'ne de konuk olan filmi yönetmeni kadar başrol oyuncusu Cillian Murphy'nin performansıyla da anılıyor.
Modern Zamanlar, 1929 yılında tüm dünyada baş gösteren global ekonomik krizi döneminin atmosferini tüm çıplaklığıyla yansıtan bir Charlie Chaplin filmi. Film, döneminin sosyal ve ekonomik konumu üzerine gerçekçi yorumlar getirir. Bir fabrikada sıkı bir mesaiyle çalışan Şarlo’nun, bu tempoya ayak uyduramaması, beraberinde türlü yanlış anlaşılmalarla akıl sağlının yerinde olmadığına karar verilip hastaneye yatırılması gibi trajedileri konu alır. Hastaneden çıkan Şarlo, bu kez amaçsızca elinde salladığı kırmızı bayrak yüzünden komünist zannedilerek hapse atılır. Her haliyle kara komedi ve esaslı bir eleştiri niteliği taşıyan filmde Şarlo’nun hayatını değiştiren şey ise kimsesiz bir kızla yollarının kesişmesi olur.
1500'lü yılların Fransa topraklarında yaşanan acımasız olayları ve hanedanın taht oyunlarını konu alan film St. Bartholomew Katliamı'nın neden olduğu kaos ortamında geçiyor. Bu olayla birlikte kuvvetlenen mezhepler savaşı adeta bir kan gölüne neden olmaktadır. Sarayda dönen entrikalar ise bambaşka trajedileri doğurur. Mezhepler arasında yaşanan savaşı durdurmak için dönemin çözüm yollarından birine başvurulur ve kralın kız kardeşi Margot de Valois, Hugenot kralı Henri de Navarre ile evlendirilir. Ancak bu olayların durulmasını sağlamayacak, dahası daha da alevlenmesine neden olacaktır. Tarihsel gerçekliklerden konusunu alan film, dönemin siyasi ve sosyal gerçekliklerini çarpıcı bir şekilde işlemekte.
Türk sinemasının ayrıksı yönetmeni Zeki Demirkubuz’un Karanlık Üstüne Öyküler üçlemesinin ikinci filmi olan İtiraf, başarılı bir mühendislik kariyerine sahip olan Harun’un evliliği üzerine keşfettiği bir sırrı keşfetmesini konu alır. Başkarakter Harun, karısı tarafından aldatıldığını öğrendiğinde bu gerçeğin üzerine gitmek yerine içine atmayı seçer. Açığa vurmaya vicdanen cesaret edemediği bu sır zamanla itiraf etmekten korktuğu bir yüke; gurur, şüphe ve çaresizlikle dolu dokunaklı bir öyküye dönüşür. Sonunda her şeyi bildiğini itiraf etme anı geldiğinde ise her anında daha da yıkıcı bir psikolojik savaşa dönüşen bir muhakeme gecesi kapıdadır.
Yella sıkıcı Wittenberg şehrinden kaçıp yeni bir yerde başka bir hayata başlamayı umut eder. Şirketi yakın zamanda iflas etmiş olan eski sevgilisi Ben ise Yella'yı şehirde kalmaya ikna etmeye çalışır. Yella kararlıdır ve Ben ile kendisini tren istasyonuna bırakması konusunda anlaşırlar. Ne var ki yolculuk sırasında Ben'in direksiyonu kırması sonucu araba nehre düşer ve Yella bu kazadan sağ çıkmayı başarır. Yella Hannover'da yeni bir hayata başlarken öyküsü yavaş yavaş bir başarı hikayesine dönüşse de zamanla Wittenberg'de bıraktığı geçmişiyle ufuktaki geleceği arasında büyük farklılıklar oluşacaktır.
Daniel Blake, New Castle’da yaşayan bir marangozdur. Fakat ciddi sağlık durumu nedeniyle çalışamamaktadır. Hayatında ilk kez “işsizlik fonuna” başvuran Daniel, gerçekten hasta olduğunu bürokrasiye kanıtlamaya çalışır. Ama sistemin çarpıklığı nedeniyle devlet yardımı da alamaz ve yeniden iş aramak zorunda kalır. Daniel bu zorlu süreçte Katie adında bir anne ve onun küçük çocuklarıyla dostluk kurar. Kendisi gibi bozuk sistemle ve boğucu bürokrasiyle mücadele eden ve iki çocuğuna tek başına bakan genç Katie ile yoldaş olacaktır... Fakat sosyal yardım tablosu hiç de toz pembe değildir...
Paul Laverty'nin senaryosunu yazdığı ve usta yönetmen Ken Loach'ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerini Dave Johns ve Hayley Squires paylaşıyor. Film, 2016 yılında Cannes Film Festivali büyük ödülü Altın Palmiye'nin sahibi oldu.
Matthias ve Maxime, çocukluk arkadaşı olan iki gencin hayatına odaklanıyor. Matthias ile Maxime, çocukluktan beri bir arada olan iki yakın arkadaştır. Rol aldıkları bir kısa film, iki arkadaşın hem hayatının değişmesine hem de arkadaşlıklarının sarsılmasına neden olur. Film için Matthias ve Maxime’in öpüşmesi gerekince, ikilinin arkadaşlığı farklı bir boyuta taşınır. Kısa sürede aralarına giren şüphe, ikisinin de hayatının bambaşka olmasına neden olur. Filmde, 20’li yaşlarda olan gençlerin yaşadığı sorunlar, aşk, ilişkiler ve gerçek dostluk gibi kavramlara odaklanılıyor.
Karl Marx, Friedrich Engels ve Jenny Marx'ın Paris, Brüksel ve Londra arasındaki ilk yıllarını konu edinir. Marx’ın 1844’te, 26 yaşındayken Paris’e sürgüne gitmesiyle başlayan film daha sonra yakın dostu ve çalışma arkadaşı olacak Friedrich Engels’le tanışması ve birlikte komünizmin ve işçi hareketinin temellerini atışlarını da anlatıyor.
Raoul Peck'in yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerinde August Diehl, Stefan Konarske ve Vicky Krieps yer alıyor.
Asabi ve stresli bir otel müdürü olan Paul, karısının sadakatsiz olduğunu düşünerek yavaş yavaş paranoyak sanrılar geliştirmeye başlar. Kıskançlığa yenik düşerken hayatı alt üst olmaya başlar ve kendi cehennemine doğru bir yolculuğa çıkar.
Dostoyevski’nin efsanevi yapıtı Suç ve Ceza’yı beyaz perdeye uyarlamaya çalışan bir yönetmendir Ahmet. Özel hayatında ve iş yaşantısında gelişen hiçbir şeye tam anlamıyla ilgi duyamaz. Uzun süredir başroldeki Roskolnikof’u canlandırabilecek birini aramaktadır, ancak tam anlamıyla içine sinen biri olmamıştır. Yok pahasına karısını kaybetmeyi göze alır, bu esnada biraz da olsa heyecan duyabildiği tek şey evine giren hırsızdır. Evet, artık başrolü vereceği kişiyi kafasında netleştirmiştir; ancak bu hırsızla bir daha nerede bulabilecektir.
Yönetmen Zeki Demirkubuz’un Dostoyevski’ye ithaf ettiği, “Karanlık Üstüne Öyküler” üçlemesinin son filmi olan Bekleme Odası, diğer filmlerinde hüküm süren kasvetli ve karanlık atmosferi sürdürmeye devam ediyor.
İlk uzun metrajı Moon ile tanınan yönetmen Duncan Jones'un yeni bilim-kurgu projesi 'Yaşam Şifresi', kendini devlet destekli gizli bir deneyde bulan askerin heyecan dolu macerasını anlatıyor.
Hızlı trende uyanan ve burada nasıl bulunduğuna dair hiçbir fikri olmayan Yüzbaşı Colter Stevens (Jake Gyllenhaal), karşısında Christina (Michelle Monaghan) adlı kendisinin tanımadığı birini bulur. Kadının hareketlerinden Colter'ı tanıdığı anlaşılır. Ne olup bittiğini anlamaya çalışan Colter, tuvalette kendine sığınacak yer ararken aynada kendi yerine başkasının yüzünü görmesiyle şok olur. Cüzdanında da bir sınıf öğretmeni olan Sean Fentress'ın kimliği bulunuyordur.
Bu sırada aniden trende büyük bir patlama yaşanır. Hemen ardından Colter kendini yüksek teknolojili bir yerde bulur ve üniformalılardan Goodwin (Vera Farmiga) ona bilmesi gereken her şeyi anlatır. Colter Chicago'da bir treni bombayla havaya uçuran ve daha onlarcasını da öldürmeyi planlayan bombacının kimliğini tarif edebilmek için çok gizli bir göreve atanmıştır. 'Yaşam şifresi' adı verilen bu görev sayesinde Colter paralel bir evrende yolcu Sean'ın yerine geçebilmektedir. Trene her dönüşünde Colter'ın bombacının kimliğini üslerine bildirmesi için sadece sekiz dakikası vardır. Her seferinde yeni bilgiler edinse de avı onu atlatmayı başarır. Daha fazla delil buldukça, bu ölümcül faciayı önleyebileceğine daha çok inanır, elbette zaman onun önüne geçmezse.
Wolfburg, Yella gibi çarpıcı filmlere imza atan, Alman sinemasının son dönemindeki gözde isimlerinden Christian Petzold bu sefer karşımıza Jerichow ile çıkıyor. Jerichow festivallerde iddialı olacak gibi gözüküyor.
Bir büyüme hikayesi anlatan hip hop draması “Beats”, agorafobik bir müzik dehası gence (Khalil Everage) odaklanıyor. Gencin yolu, sahne ışıklarından uzaklaşmış bir menajer (Anthony Anderson) ile kesişiyor ve ikili birlikte, geçmişlerinin şeytanlarıyla savaşmaya çalışıyor.
David Lynch yeni filminde Los Angeles’ın dışında bulunan Inland Empire’da bir kadını gizemli, garip olayların içine sokuyor.
Yönetmen sahneleri çekimlerden önce yazdığı için filmin senaryosu yok. Bu nedenle filmin kendisi de son derece gizemli. Son olarak filmin son sahnelerinin Polonya’da çekildiğini ekleyelim...
Seoul’de güçlükle yaşayan Mi-so sadece sigara, viski ve sanatçı olmayı hayal eden yoksul erkek arkadaşından keyif almaktadır. Fakat sigara ücretleri ve kiraların yükselmesiyle Mi-so eski arkadaşlarıyla ev arkadaşlığı yapmaya başlar.
Meksika'nın Guanjuato bölgesinde yaşayan insanlar, hayatlarını sürdürebilmek için iki farklı şekilde çalışmaktadırlar. Birincisi bölgedeki araba fabrikasında çalışmak, diğeri ise uyuşturucu çetesine dahil olmaktır. On iki yaşındaki Estela da umutsuzca hayatlarına devam etmekte olan bu ailelerden birinin kızıdır. Estela'nın hikayesinin dönüm noktaları ise uyuşturucu ticaretinde yer alan genç bir polis memuruna aşık olması ve babasının esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmasıyla yaşanır. Estela daimi bir şiddet ortamının içine sürüklenir. Fahişeler, ahlak yoksunu memurlar ve uyuşturucu satıcıları arasındaki bu mücadelesinde masumiyetini kaybetmeye adım adım yaklaşır.
Sangre ve Los bastardos filmlerinin ödüllü genç yönetmeni Amat Escalante tarafından yönetilen filmin konusu gerçek bir hikayeye dayanıyor.