Çevrimiçi film izleme platformu MUBI, eylül ayı programını açıkladı. Yerli ve yabancı kült filmlerden festivallere konuk olmuş modern başyapıtlara zengin bir program hazırlayan MUBI'nin sinemaseverleri heyecanlandıran takvimi şöyle;
Not 1: 25 Eylül'de gösterilecek 'Kör Adam' (2005) filmiyle ilgili bilgi eksikliği olduğu için listede es geçilmiştir.
Not2: Film açıklamalarında Beyazperde ve MUBI'den faydalanılmıştır.
Eski bir mahkum olan Kermek ve sevgilisi Eva, Kazakistan bozkırlarındaki suç dolu hayatlarını geride bırakmak isterler. Kermek tam bir Alain Delon hayranıdır ve en büyük hayali, dağların ortasında bir sinema salonu açmaktır.
Baskıcı babası Raif ve iş bitirici arkadaşı Kısmet’le Tuzla’da tersane bölgesinde çalışan Ali, 20 yaşında hayalci bir gençtir. Denize açılan gemileri imrenerek seyrettiği günlerden birinde, yıkık bir duvarda bir gemi graffitisi görür ve bunun bir işaret olduğuna inanır. Bunu yapanı bulmalıdır.
Kaldığı psikiyatri kliniğinden taburcu olan Ricky, saplantı haline getirdiği eski porno oyuncusu Marina’nın peşine düşer. Beş parasız şekilde hayata döndüğünden, Marina’yı etkileme şansı olmadığını düşünür ve onu son filminin çekimlerinden kaçırır. Asıl hikaye tam da burada başlar.
16 yaşındaki Yuri, tüm yaşamını Paris’in hemen dışında, ismini Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’den alan, Cité Gagarine isimli bir toplu konutta geçirmiştir. Yaşadığı yer yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, Yuri ve arkadaşları burayı kurtarmak için, mahalleyi adeta bir uzay üssüne çevirir.
Ryuhei çalıştığı yerden kovulunca, tüm ailesinin mutluluğu tehlikeye girer. İşsiz kalmayı kendine yediremez ve her sabah işe gidermişçesine giyinip çantasını alır, iş aramaya çıkar, evsizlerle beraber yemek sıralarına girer.
Kaçakçılık yapmak için dağa çıkan Çobanoğlu ve arkadaşları, yaşadıkları memlekete uyum sağlamak için sert ve acımasız olmak zorundadır. Açgözlülük, ihanet ve cinayet buraların toprağına suyuna işlemiştir.
Stevie 13 yaşında bir çocuktur ve 90'lı yıllarda Los Angeles'ta yaşamaktadır. Yaz mevsiminde okulun tatile girmesiyle birlikte bol bol bisiklet sürme şansı yakalayan Stevie, ergenliğinin ilk aşamalarındadır. Sorunlu bir aile hayatı olan Stevie, bağımsızlığını bir türlü kazanamayan bekar annesi ve şiddete meyilli ağabeyi ile yaşamaktadır. Okulunda ise maddi durumları daha iyi olan arkadaşları tarafından hor görülmektedir. Özgürlük alanı kalmayan genç delikanlı, yaz tatili boyunca huzursuz evi ve Motor Avenue kaykay dükkanında tanıştığı yeni arkadaş grubu arasında gidip gelir. Bu süreçte sınıf, ırk ve ayrıcalık hakkında bazı zorlu dersler alacaktır.
Japonya’da tüccarlık yapan Yusaku Fukuhara, Mançura’da hayatının değişmesine neden olacak kötü bir olaya şahit olur. Bunun ardından Mançura’ya gitmek için karısını terk eder. Karısı, kocasının bu isteğinin nedenini anlamaz ve kendisini aldattığından şüphelenir.
Penny Lane'in yönettiği belgesel, Lucien Greaves tarafından yönetilen ve ABD'nin ruhunu kurtarmak için şeytani bir devrim çağrısında bulunan gizemli bir örgüt olan Şeytan Tapınağı'nın yükselişini anlatıyor.
And Then We Danced, kendisini keşfetmeye çalışan bir gencin hikayesini konu ediyor. Çocukluğundan itibaren dansa ilgisi olan Merab, bir Gürcü topluluğu ile birlikte çalışır. Tutku ile bağlı olduğu dans ile hayatındaki sorunlarından uzaklaşmayı planlayan Merab, en iyisi olabilmek için hiç yorulmadan çalışır. Ancak onun hayatı, gruplarına yeni bir dansçının dahil olmasıyla bambaşka bir hal alır. Grubun yeni üyesi Irakli’yi başlarda en güçlü rakibi olarak gören Merab, zamanla farklı duygulara kapılır. Irakli’ye karşı farklı hisler beslemeye başlayan Merab, bu süreçte kendisini ve bedenini tanımaya başlar.
Dansçı olmak için Las Vegas'a gelen Nomi, küçük yerlerden birinde striptizcilik işi alır, ancak kısa süre sonra yetenek avcılarının dikkatini çeker. Şimdi büyük bir dans şovunda başrol olabilmek için mücadele edecektir.
Pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak çalışan Cevher ve ailesinin, toprak ağalarına ve işçileri işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan makinelere karşı verdiği mücadelenin öyküsü. Akrabasının işlediği cinayet için kan parası ödemesi gereken Cevher’in tek umudu, tarladan gelecek ödemedir.
Nicolas gelecekteki hareketli bir adada yaşar, ya da başka bir gezegende, ya da bir rüyada... Yaşamdaki köy beyaz evlerle, kendi yaşındaki erkek ve kız çocuklarıyla doludur. Kumsallar siyah kumlarla ve volkanik taşlarla örtülüdür. Okyanusta yaptığı gezinti sırasında bir keşif yapar ve bu keşif diğer tüm kadınlar gibi saçı arkadan bağlı, düz beyaz bir elbise giyen ve beyaz tenli annesi tarafından yasaklanır. Ancak kendisine yalan söylendiğini düşünen Nicolas çok meraklıdır ve keşif gezilerini artırır. Bu gezilerden birinde rahatsız edici birkaç görüntüye tanıklık eder ve kendini hastane benzeri bir binada, diğerleriyle birlikte, hemşireye benzeyen kadınlar tarafından bir takım tıbbi müdahale yapılırken bulur. Hemşirelerden biriyle arkadaş olur ve filmim sonu bu hemşireye bağlanır. Sınıflandırılması epey zor olan bu film esrarengizliğin yanı sıra birçok şiirsel güzellikte sahne barındırır. Bilinmezliğin korkusunu gençlik çağındaki bir oğlan çocuğuyla yansıtır.
Yumurcak, kimsesiz bir çocukla onu sahiplenen bir adamın hikayesini anlatıyor. Edna doğum yaptıktan sonra kocası tarafından terk edilir. Bir başına kalan kadın bebeğine bakabilecek gücü kendisinde bulamaz ve çocuğu sokağa bırakır. Tesadüf eseri çocuğa rastlayan sempatik ve sevecen Charlie'nin yumuşak kalbi el vermez, kimsesiz bebeği yanına alır. Birlikte beş yıl boyunca son derece mutlu zamanlar yaşayan ikilinin arasında kopması zor bir bağ oluşmuştur. Ta ki hastalanan küçük Jack, Charlie tarafından doktora götürülene kadar... Aralarında biyolojik bir baba-oğul ilişkisi olmadığını anlayan doktor ikiliyi birbirinden ayırır. Ancak bu sıcak dostluk önemli olanın biyolojik bağ olmadığını kanıtlar niteliktedir. Bir şekilde tüm zorlukları aşacak olan ikiliyi güzel günler beklemektedir.
Sinemayı sinema yapan isimlerin başında gelen Charlie Chaplin tarafından yönetilen yapıt, mizahla örtülü bir dram olsa da gülen gözlü Chaplin'in izleyenine neşe ve umut aşıladığı filmlerinden biri.
Yuva, herkesten uzak, sessiz bir araziye konuşlanmış bahçeli evlerinde sakin ve huzurlu bir hayat süren bir ailenin yavaş yavaş deliliğe sürüklenmesini anlatıyor. Yanlarından geçen bomboş otobanın bir gün hizmete açılmasıyla hayatları kabusa dönen, sürekli akan trafik ve gürültü yüzünden huzurları ve akıl sağlıklarını da kaybedeceklerdir.
Belgesel filmleriyle tanınan Ursula Meier, ilk uzun metraj filmi Yuva, 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında seyirciyle buluştu.
Tom Volf’un bu ilk filminde efsanevi soprano Maria Callas’ın çalkantılı yaşamı ve müzik serüveni kendi ağzından aktarılıyor. Maria by Callas, sanatçının ölümünden yıllar sonra, ona bir saygı duruşu niteliğinde olan bir biyografi belgesel.
Hayalimdeki Sahneler, Türkiye sinemasında kuir arzuya nasıl yer verildiğini ve uygulanan sansürü gözler önüne seriyor. Atıf Yılmaz’ın 1985 yapımı “Dul Bir Kadın” ve 1987 tarihli “Kadının Adı Yok” filmleri ile Yavuz Özkan’ın 1992’de çektiği “İki Kadın” filminin incelendiği belgeselde, bu üç filmin kuir’i konu edinen örneklerinden mi yoksa utangaç bir örnek mi olduğu sorusu tartışılıyor. Belgeselde ayrıca 1980’lerdeki kadın filmlerindeki karakterler arasındaki ilişkinin nasıl ele alındığı inceleniyor.
Yunanistan’da yaşayan eski bir denizci olan Kakourgos'un teknesi, eksik bir parça sebebiyle çalışmamaktadır. Teknenin tamiri için gereken parçayı almak için İstanbul’a gidilmesi gereklidir. Bir yandan eve haciz geleceği için parçayı almaya kendisinin yerine yeğeni Djam’ı gönderir. Deli dolu bir genç kız olan Djam burada 18 yaşındaki, insani yardım gönüllüsü olarak çalışan, parasız ve kimsesiz Avril ile tanışır. Djam ve Avril birlikte İstanbul’dan Midilli adasına doğru umut ve müzikle dolu bir yolculuğa çıkarlar. Bu arkadaşlık ikisinin de hayatını değiştirecektir...
Tony Gatlif’in yönetmen koltuğunda oturduğu filmin oyuncu kadrosunda Daphne Patakia, Simon Abkarian, Maryne Cayon, Kimon Kouris gibi isimler yer alıyor.
Türkiye sinema tarihimizde bir başyapıt olarak literatüre geçen 'Sürü' filminde, feodal sorunlar beyazperdeye başarılı bir gerçekçilik ile yansıtılıyor. Hamo (Tuncel Kurtiz) geçimleri hayvancılık üzerine kurulu, göçer bir ailenin reisidir. Hamo’nun oğlu Şivan (Tarık Akan), kaderin bir cilvesi olarak, aralarında kan davası olan düşman bir aşiretin kızı Berivan’la (Melike Demirağ) evlidir. Hamo, oğlundan olan üç çocuğu da yaşamadığı için Berivan’a bir türlü ısınamamaktadır. Berivan, Hamo’nun aşireti için uğursuz ve lanetlenmiş bir gelindir. Hamo, sürekli oğlunun aklını çelmek istemektedir. Şivan’ın Berivan’dan boşanmasını ister. Şıvan ise, babasının baskılarına karşı, yalnız ve çaresiz Berivan’i terk etmez. Bu yüzden baba oğul sürekli kavgalıdırlar.
Sam ve Jonathan ellerinde bavullarıyla insanlara onları eğlendirecek ürünler satmaya çalışan iki gezgin satıcıdır. Satmaya çalıştıkları ürünler vampir dişleri ya da canavar maskeleri gibi klasikleşmiş oyuncaklardan oluşmaktadır. Ancak ironik bir şekilde aslında ne Sam ne de Jonathan mutludur. İşleri ise çok da parlak değildir. Zira ikisi de satış konusunda pek becerikli değildir, üstüne yalan söylemek konusunda da başarılı değildirler. İnsanları bu eğlenceli ürünleri almak için ikna etmenin yollarını aramaya devam ederler. Artık biraz daha süslü laflar bulup kapı kapı dolaşmayı deneyeceklerdir, bu esnada da çevrelerinde tuhaf şeyler yaşanmaya başlar.
İsveç sinemasının öncü isimlerinden olan Roy Andersson’un senaryosunu yazıp yönetmenliğini üstlendiği filmin başlıca rollerinde Holger Andersson, Nils Westblom, Charlotta Larsson yer alıyor.
Altına Hücum, altın aramak için yola koyulan bir adamın hikayesini anlatıyor. Altın aramak için Klondike altın madenleri bölgesine giden ‘The Tramp’, burada çeşitli insanlık dramıyla ve zorluklarla karşılaşır. Kötü hava koşulları nedeniyle bir kulübede başka bir altın arayıcısı ve kaçak bir mahkumla yolları kesişen Şarlo kısa zamanda trajik olaylara şahit olur. Bu esnada insanoğlunun hırslı ve maddi yönlerini hayretle keşfeden Şarlo, sonunda altın madenleri bölgesine eriştiğinde artık bir maden işçisi olmak istemediğine karar verir. Fakat macera bununla sınırlı değildir.
Efsanevi sanat adamı Charlie Chaplin’in en önemli filmlerinde başı çeken yapıt, Chaplin’in kendisinin de en çok değer verdiği filmi olarak bilinir.
David Lynch'in üçüncü kısa filmi olan The Grandmother, ailesi tarafından istismar edilen bir çocuğu merkezine alıyor. Çocuk bir gün tohum çuvalından duyduğu seslerin ardından tohumları yatağına ekiyor ve yatağında harika bir büyükanne büyüyor...
Kahire'deki tren istasyonunda gazete satan Kinawi, aynı istasyonda içecek satan Hannouma adlı çekici genç kadına aşıktır ve ikisinin arasında yakın bir ilişki vardır. Ancak Hanouma, genç adamın aşkına şaka yollu imalarda bulunsa da aslında aynı istasyonda çalışan ve son derece saygı duyulan bir sima olan Abu Sri adında bir görevliye aşıktır...
Elveda, büyükannelerinin hastalandığını öğrenen Çinli bir ailenin yaşadıklarını konu ediyor. Bili, Amerika’da büyüyen bir genç kızdır. Bir gün babasından aldığı haber, genç kız için büyük bir yıkım olur. Bili’nin Çin’de yaşayan büyükannesi Nai Nai’ye dördüncü evre kanser teşhisi konmuştur. Aile, kendilerine büyük bir üzüntü veren bu gerçeği, ninelerinden saklamaya karar. Son günlerini huzur ve mutluluk içinde geçirmesini isteyen aile üyeleri, bunun için Nai Nai'nin yanında toplanmaya karar verir. Bili, bu haberi ninesinin bilmesini gerektiğini düşünse de ailesinin isteğine karşı çıkmaz ve ninesi ile vedalaşmak için Çin’e doğru yola koyulur.
Norveçli bir öğrenci olan Thelma ailesini ver kasabadaki hayatını geride bırakarak Oslo'ya üniversite okumaya gider. Çekingen bir kız olan Thelma, yeni hayatına alışmaya çalışırken kısa bir süre sonra kendisinin de açıklayamadığı bazı özel güçleri olduğunu fark eder. Bu güçler, aşkla ortaya çıkıyordur.
Tekrar, Oslo, 31 Ağustos ve Sessiz Çığlık filmlerinin yönetmeni Joachim Trier'ın imzasını taşıyan film doğaüstü bir gerilim.
Iguchi Seibei, 19. yüzyılın ortalarında samuraylık sisteminin son günlerini yaşadığı bir dönemde, ufak bir köyde yaşayan düşük rütbeli bir samuraydır. Hayatının aşkına kavuşamamasının yanı sıra, hasta annesi ve kızına da bakmak zorundadır.
Diğer samuraylar, gecelerini kahramanlıklarıyla övünüp içki içerek geçirirken; Sebei, hava kararır kararmaz, evine gidip aslında kadınların yapması gereken işlerle ilgilenmek zorundadır. Her ne kadar çocukluğundan beri aşık olduğu Tomoe'nin eski kocasını tahta bir kılıçla yenip köylülerin gözüne girmiş olsa da; o hala kadın işleri yapan bir alacakaranlık samurayıdır. Bir gün Seibei'ye, aşirete karşı gelen güçlü bir samurayı yok etme görevi verilir. Alacakaranlık samurayı için onurunu kurtarmanın vakti gelmiştir.
2004'te En İyi Yabancı Film dalında Oscar'a aday olmasının yanı sıra Hong Kong Film Festivali'nde En İyi Asya Filmi seçilen yapıtın yönetmeni Yoji Yamada.
Senegalli yönetmen Ousmane Sembéne’nin imzasını taşıyan Mandabi'de, Fransa’da sokak temizleme görevlisi olarak çalışan kuzeninden para alan ve daha kimlik kartı bile olmayan Ibrahima'nın parayı bozdurmaya çalışırken yaşadığı bürokratik zorluklar anlatılıyor.
Genç bir kadın olan Anne’in hayatı, gökyüzünde paraşütle atlamasıyla bambaşka bir hal alır. En yakın arkadaşının bekarlığa vedasında gökyüzünden atlayan Anne’in hayatında artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Gökyüzündeyken kendisini hiç olmadığı kadar özgür hisseden Anne, yeryüzüne indiğinde hayatındaki baskıların onu ezmeye başladığını hisseder. Günlük hayatında sürekli çevresi tarafından sorgulandığını hisseden Anne, stres koşulları arttıkça hayatında yeni bir sıçrama yapmaya hazırlanır.
Toprak filmi 1930'larda bir grup köylü çiftçinin, yalnızca kendi kendini büyütmekle ilgilenen yozlaşmış bir paşaya (yüksek rütbeli memur) karşı tarlalarını ve geçim kaynaklarını korumak için verdikleri mücadeleye odaklanıyor.