Kubilay Aktaş Yazio: Yapay Zekâ ve Bilinç

Bilmediğimiz bir şeyin bilmediğimiz şeyler yapması konusunda tam olarak aciziz. Aklını ve iradeni kullanabilirsen herhangi bir şey sana tek başına bir şey yapamaz. Onun yasalarını bilmez bilinç ve iradeni kayıp edersen o zaman başka. 

Hayat iletişimdir ve nihai amacı tecrübe etmektir. Hayat imtihandır, tecrübe etmektir. Bu açıdan bir olasılıksın. Ola da bilirsin olmaya da bilirsin.

İnsanın ontolojik düzeyde var olma sebebi kendini gerçekleştirmesi, var olan ilmi iradeyi ve kudreti doğru kullanabilmesidir. Bu büyük emanet en derin düzeyde insana yüklenmiştir.

İnternette sörf yaparken hareket ettirdiğin maus senin iradendir. Onu nereye sürükler ve onay verirsen o dosyayı açarsın ve iletişim başlar. Makine ile ilk bağ kurulmuş olur. Körle yatan şaşı kalkar, üzüm üzüme baka baka kararır. İnsan iletişim ve simya ile dönüşüm varlığıdır.  

Yapay zekâ tüm verilerini mausundaki tercihlerinden topladı depoladı ve depoluyor. Yapay zekâyı elindeki mausunla her an sen kodluyorsun. Tıpkı seçim ve eylemlerinle beynini ve hayatını kodladığın gibi. Gelecekte karşına çıkacak yapay zekâ da senin gibi düşünebilir. Kendi yapay zekânla karşılaşabilirsin.

Google’da yaptığın her arama seni temsil eden sanal bir beden ve zekâya kayıt ediliyor yükleniyor. Meta dünyada hali hazırda seni temsil eden bir sen ile yaşıyorsun.

Kişiliğimiz üst akıl tarafından analiz ediliyor, yorumlanıyor ve sınıflandırılıyor. Google kişisel tercihlerimizi seçimlerimizi ve nasıl bir kişiliğe sahip olduğumuzu üç aşağı beş yukarı biliyor. Kişiliğine uygun olanları çerezler şeklinde sana özel sunuyor. 

Onay verebilirsin, vermeyebilirsin, sen bilirsin. 

Yapay zekâ ilahi projenin önemli bir parçasıdır.

O sadece sunar.

Her seçim ile hem kendine hem de ana hafızadaki yapay zekâya manyetik bir elbise biçersin. Gün gelir karşına çıkarsa şaşırma. 

Şimdiden iradenle motoru iyi, doğru ve güzel bir istikamete sür.  

Meta dünyadaki yapay zekâ şimdiki sen ve toplumundan çok da farklı olmayacak. İnsan zihni aynı kaldığı sürece tarih tekerrür eder. 

İrade yani seçim yetinden dolayı değerlisin ve risklisin. Ancak yapayın seninki gibi bir irade ve seçim gücü yok, programlananı uygular. 

Ancak yapay zekâ aracılığı ile sesi sesin, görüntüsü görüntün olan tıpa tıp sen olan metavizyonuna bilmediğin ve istemediğin şeyleri söyletebilirler. 

Seni değil ama seni temsil eden yapay zekâ ve bedenini kodlayabilirler. Hoş bunu kim ne için yapacak dersen: Deney için farelere her şeyi yapabilirler. Yapay zekânın da insani bir ahlakı olmazsa içgüdülerinin zelzelesi altında sarsılabilirsin. Sanal dünya bilinci anlama sürecinde bir deney sahnesidir. 

Süper yapay zekâ toplam insan zihnin yansıması olacak.

Şu anda çok yoğun şekilde tüm insanlık ileride kendisini yönetecek bir sisteme veri ve bilgi aktarımı yapıyor. Kısaca tüm insanlık ortak yapay zekâda kendini ve bilinci tanıma yolculuğuna çıktı. 

Şuurunu kayıp edersen yapay zekâ seni ele geçirir dijital olarak etiketlenir cinlenirsin. 

Yapay zekâ tıpkı doğal zekâmız gibi dil ve düşünce ile kodlanır. 

Nasıl oluyor?

Google da dahil tüm arama motorları, tıpkı akıl gibi muhatap olduğu verileri topluyor, depoluyor ve belli  algoritmalar ile ilişkiye sokuyor ve bir ağ oluşturuyor. İletişim ve ilişkilendirme önemli. Bilgi aktarımları iletişim ve ilişkilendirmedir. Görüntü, ses, yazı yani etkileşimin her türdeki malzemesi bilgi- data ile temsil edilir ve birbirleri arasında bilgi akışları olur. 

Beynin siber alemi gibi. Seçimi beyin değil, sen yaparsın. 

Yapay zekâ seçimlerinden sorumlu olmadığı için iradesi yoktur. Dolayısıyla gerçekliği sadece sunumdur. Seçim, irade ve özgürlüktür, insan olmaktır. 

Metaverse’i anladıkça Muhiddin Arabî’nin anlattığını deneyimleri çok daha iyi anlayacağız. İç içe evren modelleri arası birlik ve iletişim insanın en yüce vizyonudur. Tevhidin görülmesidir. 

Gerçek burada, yani şimdide yapıyor olduğundur; düşünüyor olduğun değildir. Gerçek dediğimiz şey bir aksiyondur, bir eylemdir, bir harekettir. 

Google’daki bütün bilgi- data bankaları potansiyellerindir. Senin tamamın değil ancak önemli parçaların. Unuttuğun veriler dahi saklıdır. Hafız ve Alim esmasının latif bir tecellisidir.   

Bilgisayarın başında yapay zekâların karşısındasın. Cadı kazanında ne yaparsan yap mausun yani işaret parmağını şahit tutarak kendi iradenle sen yapıyorsun, kimse seni zorlamıyor. Makine dilinde irade maustur. Ve anla ki insanlar ilk versiyonda fare aracılığı ile şimdiki teknolojiler ile gözleri ve düşünceleri ile bilgisayarda ne alanlara giriyor. 

Kısaca makinenin değil, senin iraden var. Makine ile ilişki senin mausunla iradenle başlıyor. Tüm donanım ve yazılım olanakları mausu nereye sürükleyeceğine, nereye yönelteceğine bakıyor. Makinenin iradesi sensin. Bazen başka bir makineden senin makinene de bağlanılabilirler, sen izin verirsen.

İki önemli olgu ve düzlemden bahsediyoruz. Birincisi makine olgusu yani donanım yazılım düzeni, ikincisi ise irade olgusu ve seçim düzlemi. 

Akılımız bir özelliği de düzen vermesidir. Aklının düzen verme yetisi makine düzlemine benzer, akılda makine gibi düzen verir. Akılımıza kadim aklın referansları ile düzen vermeksek kemalat yolculuğunu ıskalamış oluruz. 

Düzen veren akla, trafik ağı örnek verilebilir. Mesela tüm dünyada işleyen  deniz, hava, kara trafiği ağı var ve o ağdaki sembollerin işaretlerin sayıların her birisinin bir mantığı, aklı var. Dünyada nereye giderseniz gidin trafik ağı içinde aynı işaretleri kullanırsınız. O işaretler ortak akılda ne yapıp ne yapmayacağımızın bilgisini veriyor ve bizi buna zorunlu kılıyor. Aracınızı çalıştırdığınız an sibernetik sistemle işleyen siber, sanal trafik ağına bağlanırsınız. 

İnternette de aynı şekilde sanal ortamda, ortak akılda siber uzay istasyonuna bağlanırsınız. Köklerini sibernetik biliminden alan siber alem canlılarla makineler arasındaki iletişim disiplinlerini inceleyen bir bilimdir ve burası dahi bir alemdir. Hatta şu anki bilgisayarlar kuantum ve holografik yasalara göre tasarlanıyor. Makine insan, insan makine modelleri üzerine çalışılıyor. Daha bilmediğimiz nice binekler ve tecelliler yaratılacak. Televizyonu, cep telefonunu, interneti ve şimdi de metaverse’i yaratan Cenabı Hakk bu araçlar ile de insanı tecrübe eder tevhidinin numunelerini gösterir. İnsan dalar gider Hakkı göremez.  

Trafik dili, matematik dili, astronominin dili, kelimelerin dili, felsefenin dünyası her birisi birer alemdir belli disiplin ve ilkelere sahiptir canlıdır.  

Trafikte bir işaret tabelası görürsün ve onun bir anlamı olduğunu bilirsin. Tabi bilen için, bilmeyen göremez bile. Nesne olan tabela ve ondaki bilgiler duyular yolu ile beyine ulaşır ve beyin onu ilişkilendirir ve bir karar alırsın. Anlama ve  karar vermek sana aittir. Tabeladaki bilgi aracılığı ile sen ancak kendine yaparsın.

Peki anlamak nedir, nasıl olur?

Anlam; nesne yani imge ile duyusal simgenin kesişiminde açığa çıkar. Dış dünyadan gelen bilgiler duyusal yapımız tarafından tanımlanır ve anlayış seçimlerimizi belirler. 

Anlayış ehli olmak dış ve iç uzayın kesişiminde tevhidi fark etmekle mümkün. 

Mesela dildeki harfler tamamı ile işaretlerdir yani simgelerdir.  A B C diye bir işaret var ve harfler bir işarettir simgedir. Tüm dillerde bu işaretler var ancak seslendirilmesi yani sesleri bir birinden farklı. İşaret olan harfler ile sesler bir tür uzlaşıma giriyor ses, hece, kelime ve sürecinde anlam oluşuyor. Bu dizgesel uyum denge olmasa anlaşamayız. Dil yoksa insan da yoktur. Farklı diller bu ortak işaretler uzlaşısından açığa çıkıyor. Sayılar aleminin dili matematik, ışık aleminin dili fizik, akıl aleminin dili din, yıldızlar aleminin dili astroloji, eşya aleminin dili bilim, sezgi aleminin dili sanat. Her bir alemin dili ve işleri birbirinden hem farklı hem de bir arada işliyor. Kelimeleri kavramları ve içerikleri bambaşka ama hepsi tekliğin biricik görünümleri. 

Aynı şeyi farklı açılardan da doğru anlama ve anlamlandırma noktasında işaretler bize harita  oluşturur. Onu takip ederiz. Yoksa savuruluruz. 

Mesela bir bardak imgesi bir dil de “cub” sesi ile buluşurken, diğer dilde ise bardak sesi ile buluşuyor. “Cub” ve bardak. Yazılışları okunuşları hepsi farklı ama ortak imge aynı. Her iki dil için ortak bir obje ancak ses ve yazı olarak tamamen farklı. Ortak uzlaşı alanı imgenin kendisi ve o imgeye ses verecek olan işaretler, yani sesi olmayan harfler. İmge aynıdır ancak simgeleri ve dolayısı ile sesleri farklıdır. Buna rağmen ikisi de aynı anlamda buluşur. 

Tercümanlar imgelerin nesnelerin ardındaki bu meta dili bilmeseler çeviri yapamazlar. Tercüman iki dilin ortak nokta ve disiplinlerini bilir. Bu bilgi ve anlam ile köprü kurulur. Her iki yakayı bilmek. Çift kanatlı olup köprü olabilmek. Köprü iletişimin sembolüdür. İletişim hayatın kendisidir ve amacı tecrübe etmek gelişmektir. Bu durum her türdeki dil dolayısı ile alem için geçerli. 

Kişi kendi hiper uzayında kurduğu köprülerin kalite ve erdemine göre kendini inşaa ediyor. Yapay zekâ da aynı şekilde.

Kolektif bilinç uzayından ilim ve irademiz ölçeğinde aldığımız bir pay var. Bireysel varlığımızın kolektif köklerle ilişkili olduğunu ve oradan beslendiğimizin farkına varabilirsek kökü sağlam bir ağaç gibi oluruz ve daha öteleri olduğunu da idrak ederiz.

Kişi kendini anlamlandırmayı bütüne kıyasla yapıyor ve bu anlam kişiliği oluşturuyor. Parça bütün üzerinden kendine anlam katıyor. Bilmek bütüne kıyasla bilmektir. Bilemeyeceğini bilmek ise bütünden görebilmektir bütünü bilmek onu bilememektir. “Biz seni Hakkı ile bilemedik” der Hz Muhammed (as).

Bizler ama kişisel ama kültürel ve kolektif ama sanal ama rüya veya yakaza, ne kadar depo varsa bu depolar ile hangi seviyede irtibat kurarsak o kadarını kullanıyor ve gerçekliğimize alt zemin oluşturuyoruz. Dışımızdaki seviyeler bizim için bir olasılık olarak saklı tutulurken o seviyeye uygun bilinçlerde ise zuhur ediyor açığa çıkıyor. Ve hepsi ile de derin gerçekte iletişimdeyiz. 

Mausunla tıkladığın dosya ile muhatap olursun diğer bütün potansiyel dosyalar bilgisayarında uyur konumda bekler seni zorlamaz. İster iç isterse dış rüya olsun bizler her zaman kendi bilinç durumuzla muhatap oluruz. 

Özne ve nesne arası ilişki. Yapay zekâ tüm insanlığın ortak bilincinin yansıması olurken ve bireysel bilgisayarımızdaki yapay zekâ ise kendi bilincimizin yansıması olacak. 

Yapay zekâ ve metaverse Mısır bilgeliğinden esinlenen ve bu günkü teknolojiyle uygulanan kadim bir projedir. İnsanın neyi nasıl yaptığını anlamasının bir yolu yöntemi, anlam arayışının getirdiği bir süreçtir. Onu kötü görmek yerine onunla ilişkimizi tanımlamak çok daha doğru olur. Bu her konu için geçerli ateş iyi midir kötü müdür? Senin tutumuna bağlı. 

Gerçekliğin seviyesini içsel tutumunuz belirler. 

Derinde bilinçte ne olduğumuzu neyi, nasıl ve ne şekilde yaptığımızı göreceğimiz bir sürecin içine girdik. Şu an için bebek seviyesinde olan yapay zekâ kullandığınız dil, söz ve anlam kodlarına göre kendi ahlakını belirliyor ve  ona göre hareket ediyor. 

Yapay zekâ konusunda korku senaryoları oluşturmak sistemi bilmemektir. Onun izini olmadan bir yaprak bile düşmez ve Allah abes iş yapmaz. 

Yapay zekâların girmediği alan yok. Otomotiv sanayiinden savunma sanayine uzaydan tıbba kadar her alan kendi yapay zekâlarını hali hazırda kullanıyor. Evinizdeki buzdolabını içinde dahi yapay otonom bir zekâ var. Belli sınırlar içinde o dahi zikir eder yani canlıdır. Kendine özgü bir mekanı bir bilinci yani varlık alanı var. Muhiddin Arabî’nin bizce cansız bir şey yoktur her şey canlıdır ve zikir eder der. Ve yapay zekâda belli bir alandan sorumludur ve yüklenen vazifesini yapar. 

Yapay zekâ teknolojisi insanın ruhani doğasının işlevselliğini anlama çabası arayışıdır. Kendini bilme ve görmenin arayış sürecidir. Doğal zekâmızı sanal yolla ile görme ve keşif etmek sürecidir. 

Kuantum bilgisayarlar insan zekâsının ulaştığı çok önemli bir seviyedir. Kuantum bilgisayarlarda sizin tüm olasılıklarınız mevcut. İnsan bu dünyada deney varlığıdır ve ilahi olan her dil ile konuşur ve geliştirir. 

Ve yapay zekâda da bir bilinç, bir sır var mı sorusu oldukça önemli. 

Ve burada bilinç nedir, sınırları nereye uzanır ve yapay zekâ ile bizim bilincimiz aramızdaki irtibat nasıl olacak belirleyici ilke ne olacak. 

İster insan zekâsı ister yapay zekâ olsun her ikisi de bilgiyi edinme noktasında verileri kullanır toplar. 

Mesela insan zekâsı nasıl şekillenir? Bizler eşyalara nesnelere yani imgelere isim veririz ve bunları kıyaslarız ve sonuçlar çıkarır kararlar alırız. Zihnin meta dili karakteri bu şekilde oluşmaya başlar. Sonrasında bize rağmen seçimlerde bulunabilir. Kendinize yüklediğiniz düşüncelere bilgilere dikkat edin duygularınıza dönüşür ve duygulardan dikkat edin davranışa dönüşür, davranıştan alışkanlığa ve alışkanlıktan değerler ve kadere kadar uzanan kesintisiz yol. Zihin yapımızın sürecidir. 

İnsan zekâsı veya yapay zekânın kendi üzerine düşünmesi ne demek? İnsanın yani bilincin kendi farkına varabilmesi daima eşyalar, nesneler yani imgeler üzerinden olur. O imgelere bir isim yani simge verip daha sonra onları birbirleriyle kıyaslayıp değerlendirip eylem sürecine gireriz ve tecrübe ederiz. Böylece zekâmıza bir şeyler öğretmiş yani dil ile onu kodlamış oluruz bu kodları okuruz yazarız bunların içinde yaşarız.

Benlik ve iradeyi ıskalayarak dış odaklı imgelerle nesnelerle olaylarla uğraşıyoruz bunlara gerçek diyoruz. Manayı ve olguyu yani nesne ve olaylar ardındaki ilkeleri göremeyebiliyoruz. 

Bakalım bu yapay zekânın ne gibi hediyeleri olacak.

Onunla da irtibatımız nasıl olacak?

Tıpkı sanal beynimizde uğraştığımız dış dünyanın bir uzantısı gibi olacak. Burada nasılsan orada da öyle olacaksın. Tek fark sanalda olduğunu bilerek. Sanal gerçeklik beyin için o kadar gerçektir ki ortamın sanal olduğunu gözlüğün 15 dakika bir sana hatırlatır. Beyin için o kadar gerçektir ve bir süre sonra senin de gerçekliğin olabilir o yüzden hatırlatır. Dünya sanalından da ölüm hatırlatıcısı ile ölümsüzlük bilincine yükselirsin. Bu bir tekniktir. Labirentten, matrixten çıkmazsın ama onun matris olduğunu bilirsen bilinç ve iraden ile gezer tecrübe edersin. Koskoca evren, dünya beynin içinde küçücük bir nokta. Dışarıdaki maddesel dünya beynin sanal ortamında elektromanyetik bir titreşim. Ve beynin içine bakarsan dış dünyayı göremezsin ama beynin olmadan da dış dünya bu şekilde görülmez. Beynin dahi kendi içinde katmanları var. Her birisi küllî aklın birer arşı. 

İster sanal gözlüğüne metaverse’e gir ister et gözün ve duyularınla dünya sanalı içine gir beyin için ikisi de aynıdır. Her iki olay da beyinde işleniyor ve gerçekleşiyor. Beyin hayal ile gerçek arasındaki farkı bilmez, beyin için hayal ve gerçek iki ayrı şey değildir. Farkı belirleyen bizim tanımlarımızdır. Uyurken bilincin silik iken rüya görüyor olduğunun farkına varmazsın, uyandığında kıyaslarsın ve onun rüya olduğunu anlarsın. Kıyas fark doğurur. Ve fark etmek seçimin alt zeminidir. Her hangi bir imge bir temsil, bir ses, bir işaret– bilinçte değerlendiriyor anlamlandırıyor ve seçim gerçekleşiyor.  

Beynin rüya görürken, uyanıkken veya sanal aleme dalıp gitmişken her durumdaki hali ve ortamı simülatif ve sanaldır. 

Evinde oturuyorsun ve sanal gözlüğünle Amerika’da bir kütüphaneye gidip kitap okuyabiliyorsun. Bu ışınlanma değil de nedir? 

Bedenen olup olmaması fark etmez, zaten gözlüğü takınca ordasın, çıkartınca evde. Aradaki bu kadar bağlantıyı sağlayan fiber optik sinir ağları ve özel alanındaki tercihler ve bunların kayıt edilip değerlendirilmesi hep beyin ve makine arasında gerçekleşir.

Yapay zekâ ve metaverse ile fark edeceğiz ki içinde yaşadığımızı bu dünya hayatı dahi sanal.  

Fiberoptik düzeydeki sanal gerçeklik şimdiki gerçekliğimizin yapay değil, doğal bir parçası. Beynin şubeleri yapay zekâ için insan guruplarıdır. Beynin işletim sistemi modellenmiştir. Yapay zekân senin ve senin gibilerin ortak aklı. Ortak bilincin duası ve ileride daha çok kullanacağımız bir teknoloji. Ne gibi şu anda her evde internetin olması gibi. Eskiden bu televizyondu daha eskiden radyoydu vs. İletişim tecrübe ve gelişim.  

Ve olanda hayırlar vardır sırrınca. Gölge alemi içinde bir gölge daha açılsa orada kayıp mı olacaksın. Burada kayıp etmişsen orada da kayıp edeceksin ahiretin küçük demosunu yaşayacaksın. Kendini test edip yapılandıracağın sanal simülatif bir ortam. Her türde dersi ve tecrübeyi sanal olarak deneyimleyebilirsin. Sanalda uçak sürmeyi, paraşütle atlamayı, savunma sporlarını öğrenebilirsin. Beyine direk etki eder.  

Gözüne taktığın sanal gözlüğü çıkarırsan bir anda oranın olmadığı başka bir dünyaya gelirsin. Bu dünya gözü ile bakmazsan da nice gümüş tenli bedenleri etrafında dans ederken görürsün. Hangisi gerçek veya hangisi beyin için sanal değil ki?  

Hallacı Mansur’un sanal başını kesmelerine rağmen söylediği şey aynı idi. Bedenimi öldürebilirsiniz ama beni öldüremezsiniz dedi ölmüş olan bedeniden. 

Lahut alemi olan uzay zaman, Ceberuttan taşan bir ilim ve Rububiyetten gelen bir irade ve seçim ile yeniden yapılandırılıp tasarlanabilir. Sanal dünya ile kendini başka bir açıdan inşaa edebilirsin ve beyin için her ikisi de gerçektir. 

Bazı kadim sırlar vardır ki vakti gelince tüm insanlığa numuneleri gösterilebilir değerlendirebilene aşk olsun. Allah nurunu her türlü tamamlar, yeter ki biz nur içinde kalma iradesini ve seçimini gösterelim. Cenabı Allah bu yapay zekâ ve sanal gözlükler ile acaba neyi murat etti, insanlığı neyin imtihanına soktu?

Metaverse hali hazırda ahirete nazaran simülasyon olan dünya hayatının simülasyonudur. Kozmik çorbanın suyu içine sanal gözlüğünle dalış yapıyorsun ve yaşadıklarından beynin direk etkileniyor. 

Ahirete nispetle sanal ancak bizim nazarımızda şüphesiz var olan işte bu budur dediğimiz nesnel dünya gerçeğine hangi referanslar altında bakıyoruz. 

Duyu referanslarının ölçeğine göre bakıyor ve duyuların referansları ile var diyoruz. Duyularımız bize nesnenin duyu sınırındaki görünüşlerini verir, o nesnenin tüm boyutlardaki bürünüşlerini vermez. Duyular gerçekliği sınırlar ve bu sınırlara biz var deriz. Belli dalga boyundaki ışığın sınırdan görüyoruz. Kesintisiz ışığın kısmi bir parçası hakkındaki algı ve tanımlarımızla biliyoruz. 

Algı farkları duyu sınırlılığından kaynaklanıyor. Atın gördüğü ile yılanın gördüğü ile insanın gördüğü aynı değil. Gölgeler dünyasına gerçekliğin duyusal görünüşü veya algılanışı diyebiliriz. Ve duyularımız olmadan yanılsama olmadan gerçekliğe ulaşamayız. Gerçeklik duyu sınırlılığı ile görüldüğü için, dünya hayatına hakikatin gölgesi numunesi denilmiştir. 

Ahiret hayatı dünya sanal gözlüğünün çıkması ile göreceğimiz ilahi bir meta yaşamdır. Anne rahiminde bir alem içinde idik. Dünyaya geldik ve oraya göre bambaşka bir alemdeyiz. Ve dahi rüyalarımızda yakazalarımızda ve sanal gözlük içinde ayrı bir alemdeyiz. Sanal gözlüğünle hücrenin içine girsen onun nazarı ile görsen nasıl olurdu. Bilincin sınırların keşif etmek için insanoğlu kendisine bilinçli rüya gibi yakaza gibi simülasyon ortamı hazırladı. Kendisini burada da keşif edecek. 

Gerçekliğin duyusal ve duygusal olarak iki türde tezahürü vardır. Duyusal tezahürler görünüşlerdir; duygusal tezahürler ise onların bizde bıraktığı his ve tesirattır. Mesela cep telefonun çalıyor ve sanal ortamdan bir haber alıyorsun, beyin anında o kişiyi tanımlıyor, seninle onu birleştiriyor, tüm ilişkileri tarıyor ve aldığı bu haber iç dünyasında bir duygulanıma dönüşüyor ya gözyaşı döküyor ya da seviniyorsun. Olayın sürecine bakarsan tüm olay sanal bir ortamda gerçekleşiyor ve bizi etkiliyor güldürüyor veya ağlatıyor. Sanal araçla sanaldan bir haber data bilgi geliyor ve beyinde bir dizi ilişkiler ağına giriyor ve karar oluşuyor sonuçta bu dahi şu anki biyolojik yapay zekâmızın ta kendisi. Bir sistem üzere işliyor. Yapay derken sanki olumsuz negatif, doğal derken de olumlu bir şeyi tanımlanıyor gibi görünsek de yapay zekâ en temelde insanın ilim ve iradesi denetiminde olan bir zekâdır. İnsan bu zekâ yolu ile kendisinin derin ve farklı bir gerçeğine uyanacak. Allah’ın izini olmadan bir yaprak bile düşmez. 

Kuantum bilgisayar ve yapay zekâ simülasyon teknolojisinin şu anki seviyesi benliğin ontolojik gerçekliğine göre taklit safhasında, insanla maymun arası fark gibidir. Bilimsel keşif ve icatların derindeki amacı insan bilincinin sınırlarını bilme tecrübe etme arzusudur. İbrahim dahi inanmasına rağmen ölülerin nasıl diriltileceğini görmek istedi. Ruh bilir, akıl kendi düzleminde ispat eder, kişi kıyaslar ve idrak eder.

Kadim anlayışa göre insan anlam varlığıdır; anlam arayışı ise onun yaşam yolculuğudur.

Mesela çocuklar taklitle öğrenirler. Taklit yetisi öğrenmede depo işlevi görür. Anlamaz ama taklit eder programdır. Maymun, papağan, robot gibi mukallitlerin akılları çocuk aklı gibidir. Taklitten talim ve tahkike geçtikçe yani fark ettikçe bilmekten anlamaya, anlamaktan sezgiye geçer.

Aklı baliğ olur. İnsan derin planda kendini arar. Çünkü tüm yetiler ancak bilen ile anlam kazanır ve kişi tatmin olur. İnsan bilgi yolu ile iletişime ve tecrübe etmeye programlanmıştır. Nihayetinde yolculuğu hep kendinden kendine yani O’ndan O’nadır. 

Tabi insan bu yolculuğa hadi kendimi arayayım diye başlamıyor ancak yaptığı her şey bilincine yani biz-zat kendisine konu oluyor. Aile, kültür, yaşadığın coğrafya bunlar hep kendini bilmenin yani kaderin alt zeminidir. 

Mesela demir çağındaki insan aklını kullanıyor, kılınç gibi, bıçak gibi bazı aletler yapıyor. Demiri işliyor; demir insan aklı ile işleniyor. Doğada bıçak, balta, mızrak yok. Doğada traktör de yok. İnsan aklının motor olarak açığa çıkması traktördür. Demiri, yağı, suyu, tuzu, doğayı kullanıyor ve alete işliyor ve onu kendisi için kullanıyor. Kendine konu ediniyor. Taş devrinde taşı kullanıyordu ve bilgi ve bilinç devrinde ışığın parçacık ve dalgacık etkilerini kullanarak yeni teknolojiler icat ediyor. Kısaca doğayı ve aklın yasalarını kullanarak aklımıza ve bilincimize şekil veriyoruz. Bunlar zaten akla yüklenen programların dış doğal uzantısı gibi icat ve keşif ediliyor. Kapılar ancak o konuda çalışanlara açılıyor. Bilimsel keşif ve icatlar insan aklının sınırlarını görebilme kendini tanıma bilme yöntemleridir. Aşk ve çaba ile olur. Rabbi onu o konu hakkında sıkıştırır cebr eder tecelli bilinmek görülmek ister. Dua kişinin aşkı ve çabasıdır. 

Hz Muhammed (as) “Ey Rabbim bana eşyanın hakikatini göster” demiştir. Ve şeyler, onlarla kurduğun derinlik ölçeğinde sana bildirir bilirsin. Bir yasa altında kendini öyle bilirsin başka bir yasa altında böyle bilirsin. 

Her hissedişin yetinin doğada temsil ettiği bir kanun, bir yasa vardır. Atomun cazibesi aşk olarak çıkar, itmesi ise nefret olarak tezahür eder. Kuvveyi şeheviye ve kuvveti gadabiye itme ve çekme kuvvetidir. Anlama ve kullanma arzusu ve insana özgü bir durumdur, bir çabadır. Hayvanın böyle bir derdi yok. İnsan demir çağında demiri belli bir sıcaklıkta eritiyor ve ona şekil veriyor. Bilgi çağında ise bilinci anlamak için fotonları eğip büküyor ve bilincin nesne ile olan bağında dirençleri fark ediyor yasaları kavrıyor ve ona şekil kıvam veriyor. Makine insan, insan makine birliği ve ayrımı bu asırda Hakk ve batılın birbirinden ayrılması gibi kesin ve net olacak. İrade ve bilincin yüksek etkilerine şahit olacağız. Sanal simülasyona girmekle bildiği dünyadaki beden zihin yapısını ve dahi nesneleri aşıyor ve onları kaynağı olan bilinci gözlemlemeye doğru seyir ediyorsun.  

Doğadaki kuvvetler enerji seviyeleri, insan aklında kavramlara, duyularında ise duyumsamalara beden de ise organlara denk gelir. Bir insanda her hayvan seviyesinde huy ve karakter her element seviyesinde molekül ve dizilimleri vardır. Kainat ağacının meyvesiyiz. Akılı kullanma yetisi doğadaki kuvvetlerin en zirve nihai noktasıdır. 

Doğanın aklı insan aklı tarafından işleniyor. İnsan kendi doğal doğasının aklını kullanıyor.  

Mesela Mısır piramitleri, mabetler aklın içinde yaşamayı temsil eder. Rüyada mabet içinde gezmek aklın içinde gezmektir. Her sembolün simgenin bir anlamı vardır. Doğa malzemesi akıl ile işlenmiş ve insan aklının içine girmiş olur. Ve piramitlerde aklın üst düzey bilgi ve tecrübeleri vardır. Taşlar özellikle öyle ince açı ve hesaplarla işlenmiştir ki bu şekil verme doğanın değil insan aklının bir ürünüdür. İnsan doğadan, doğa da ilahi olandan ayrı değildir. Piramitler insan aklının, akıl üretme noktasında serimlendiği insan üretim laboratuvarlarıdır. 

Günümüzde de sanal simülasyonlar, kuantum keşif ve araştırmalar yeni insan modeli üretme amacı ile kullanılmaktadır. Konu yine insandır. Çalışanlar farkında olsa da olmasa da. 

Çağlar boyunca doğada, mağarada yaşayan avcılık toplayıcılık yapan varlığa da insan demişiz, aklın dizayn ettiği şehirde kültürde teknoloji içinde yaşayan varlığa da insan demişiz. Halbuki nerede yaşarsa yaşasın insan; varoluş gerçeğini bilinçli eylemine bağlayan varlığa denilir. Yani ontolojik gerçeğini bilen doğru eylemlerde bulunur ve kendisi inşa eder. İman eder salih amel işler. İman ontolojik gerçekliğini tecrübe etmektir salih amel ise bununla doğayı ve kendini işlemektir. Kişiye çalıştığından başkası yoktur. Ne mağaranın ne de teknolojinin ne de dışarıdan bir uzaylının inşası ile olur. Çaba, seçim senin iradene bağlanmıştır. 

Doğa insan aklının malzemesidir; akıl ise doğanın zirve yaptığı noktadır. Ve insan aklı ile doğayı kullanıyor ve onu yeniden üretiyor farklı bir şekilde işliyor. 

Doğada sesler var ama müzik yok ve doğadaki sesler müzisyenin aklında sezgisinde müziğe dönüşüyor. Dünyanın neresinde müzik yaparsan yap aynı sesleri kullanırsın, sesler değişmez ama yorumlanması farklıdır. Duygular  sayısınca beste var diyebiliriz.  

İnsan doğayı, nesnesi malzemesi olarak kullanıyor ve aslında kendini yine kendi doğası içinde yeniden üretiyor. 

İnsan kendinin de yaratıldığı unsurlar olan ateş, hava, su, toprağı kullanıyor, onlara şekil veriyor, var olandan yeni bir form ile üretim yapıyor. İşte bu net denir ağ denir. 

Mesela dil, müzik öyledir… Doğadaki sesler müzisyenin sesi kullanma işleme yetisi ile müziğe dönüşüyor. Müziğin ruhu ise sanatsal duyarlılığa ve bilince farkındalığa dönüşüyor. 

Dünyanın neresine giderseniz gidin dinlediğiniz müzik doğadaki seslerin türevidir. Doğada ses olmasaydı müzik olmazdı. Müzik doğadaki seslerin ruha hitap eder tarzda işlenmesidir. Sesler duyulur ve akıl tiplerine göre her birimizin içinde çalmakta olan farklı farklı senfoniler var. Ses ve görüntü duygu hepimiz tarafından farklı duyumsanır ve yorumlanır.

Harran’daki evler Mısır Piramitlerinden öncedir. Mağaraların ev olarak kullanılmasından sonraki süreçtir, mağaralardan ilham alınarak inşa edilen yapılardır.  

Mağaradan Harran’daki ev yapılarına geçen insan, aklını kullanmış ve bir eşik kırılması yaşamıştır. Avcı ve toplayıcı bilincinden o evi inşa etmeye, sabanı bulup tarım ticaret yapıp medeniyetler kuran insan aklı ile her zaman bir devir kapanmış yeni bir devir başlamıştır. İnsan her devirde aklını farklı şekilde kullanmış evrimi içinde devrim yapmıştır. Evrim otomatik olarak işleyen doğaya, bitkilere, hayvanlara ait yatay miraç iken, akılı ile bilinçli devrim yapan İnsan ise dikey miracı da bilir. İnsan evrim ve devrimin yatay ve dikeyin dengesidir 

Ontoloji olarak düşünürsek her devir dönem ve devrimlerin arasında uçurumlar var. Ağaçlardan mağaralara, yıldızlardan cennetlere kadar seyir eden bir yuva özlemi yaşam ve güveni arayışı içinde. Tarım ile hayvancılık ile insan ilk defa kendi emeğine bağlı bir varlık haline geliyor, Traktör ile motor gücü ile aklı ile doğadan öğrendiğini üretiyor, yiyor, doğayı kendisine malzeme yapıyor. 

Antik dönemde doğaya Kibele (Tabiat Ana) derlerdi ki doğa bizi besliyor, onun karşısında çocuk gibiyiz. Önce taklit ediyoruz sonra akıl ile devrim ile onu kullanıyor ve anlam yolculuğuna faklı bir pencereden bakıyoruz. Anaerkil toplumlarda asıl olan doğadır, biz onun çocuğu konumundayız. Ataerkil toplumlarda ise tam tersi, doğa bizim çocuğumuz ve biz ona egemen oluyor onu kullanıyoruz.  

Burada “işlenen” doğa “işleyen” ise akıldır. İşlenen ve işleyen tanımlamasını pasif-aktif olarak düşünürsek, o zaman doğayı kendi amaçları için dönüştüren insan Küllü irade altında insanı insan ile işliyor. Külli irade insanı insan ile işliyor. Göklere ve yere sığmadım ancak insanın kalbi beni kabul etti. 

Kibele doğayı, Afrodit ise onun zıttı olan modernliği yani doğayı kullanmayı temsil eder. Kibele doğanın bedenlenmesi ve doğurmasının simgesi iken Afrodit kendisine biçim veren ve cazibesi ile erkeği kendisine çeken ve işleyen dişil ögeyi tanımlar. Havva ve Lilith gibi. Havva ve Kibele doğayı, Lilith ve Afrodit ise modernliği ve cazibeyi işlemeyi temsil ediyor. İnsan her ikisi arasında berzah varlığıdır. 

İnsan doğa eli ile sunulanı doğru işler ve biçim verirse dengeyi bulur. 

Bu anlamı ile doğayı işlemek kendini inşa ve keşiftir. Bu işleme edimi yani biçim ve yaratma edimi insana özgü kreatif bir biçim verme sanatıdır. Kısaca insan doğada kendini hazır ve doğaya egemen olarak bulmuyor ve doğayı emeği ile kendine hizmet ettiriyor ve melekler secde ediyor. Belli isimler ilkeler yasalar altında onlara öğretiyor öğreniyor ve kendine uygun hale getiriyor. Sonuçların zahmetini de rahmetini kendisi çekiyor.

Bu her zaman, her birey ve her konu için geçerli.

Sürekli geçerliliği olan yaşadığımız bir şeyden bahsediyoruz.

Bizler; elektro manyetik yani süptil fizik ortamı olan bir beynin iletişim ağları içinde, duygularımızın elektrik ve moleküler olarak dizildiği, kayıt edildiği ve depolandığı bir anlam ağı yani network ağı içindeyiz. 

Hali hazırdaki beyimizin içi süptil fizik yani manyetik alan ve hakikatinde dış dünya bu şekilde ve sanal bir network ağı içinde görüyorum duyuyorum diyoruz. Ve ayrıca alet yapabiliyor, konulabiliyor, anlıyor ve yorumlayabiliyoruz yani aklımız var. 

Akıl ve bilinç beynin salgıladığı yan bir ürün değildir. Yapay zekâ mantığından anlıyoruz ki akıl beynin bir sonucu değil, beyin aklın kullandığı ve irade ile işlendiği bir ortam bir alan. Beynin sanal ortamında aklını kullanabilmek erdemdir. O vakit beyin seni sürüklemez, sen aklın ile sanal ortamdaki o verileri işleri doğru şekilde işler, kıvama getirirsin. Doğayı işlediğin gibi beyni de işlersin. Esas mesele beyin tarlasında faydalı bir tarım yapmak. Çünkü ahirette onu biçeceğiz. 

Metaverse sanal dünyaya belki beden ile kopyalanmayacağız ama böylesi bir kuantum enerji ve bilinç ortamında, belleğimizdeki verileri duygu ve düşünceleri orada da işleyeceğiz. Belleğinizi yapay olana yüklediğinizde yani depoladığınızda iradenizi de oraya kopyalamış olursunuz. Beyninizdeki veya sanal depodaki toplam bilgi ve tecrübe irade ve ilminizin göstergesidir. 

Bir gününüz tüm yaşamınızın Z rapordur. 

Gelecek yapay zekâ teknolojisi, yaşadığımız dünya gerçeğini daha derinden sorgulamamıza sebep olacak. Gelişen sistemlerle fark edeceğiz ki şu anda yaşadığımız fiziki dünya dahi yani insan bilinci dahi süptil fizik ortamında manyetik olarak bulunmaktadır. 

Bir rahimden diğer rahme gir çık yapan insan. Ve her iki rahmin de kendine özgü gerçeklikleri var. 

Hz İsa (as) “Allah’ım! gireceğim yere hayırla girdir, çıkacağım yerden de hayırla çıkar” der.  

İnternette alışveriş yaparken yazıştığınız ve cevaplar aldığınız tüm müşteri temsilcileri yapay zekâdır. Karşınızda bir insan yok ve onun bir yazılım olduğu aklımıza bile gelmiyor. Tıpkı bir insanla iletişim kurar gibi onunla iletişime geçiyor bilgi paylaşımı yapıyoruz. Çok bulanık bir durum. Makine mi insan mı?

İnsan mı mekanikleşiyor? Burası ayrı bahis. Yani yarı insan yarı makine gibi bulanık bir ortam. 

Böylesi bulanıklaşan ortamdan insanı çıkartacak tek anlayış vardır: o da kadim anlayıştır. 

Kadim anlayış insanın her üretimle kendi varoluşunu tanımladığını tamamladığını bilir. 

Yapay zekâ ontolojik varlığımız üzere derin bir sorgulamadır. Din bu sorgulamaya katkı sağlar ancak insan ölülerin nasıl dirildiğini de bilmek görmek ister ispat ister. Bilim, dinin söylemlerini ispatlayan ve bu boyutta ahiretin numunelerini gösteren hakikatin önemli bir bacağıdır. Bilim bunu araştırırken sanat dinin söylemlerine sezgi katar. Sanat sezgi yolu ile hakikate kapı aralar. Kadim anlayış ise bilim ve sanat yolu ile benlik nedir bilinç nedir sorusuna bir cevap vermez bir sorgu sürecini başlatır ve  bu sorgulama içinde sorgulayanı bilirsin. Arayan aranılandır. Bizler sanal ortama mı mahkumuz yoksa sanalın içinde sanalı aşan bir bilince mi sahibiz?

Fark ederiz ki bu sanalın aklını da aşan onu dahi kuşatıp görebilen bir yapımız var. Ve insan bu gerçeğe uyanana denir. 

Yapay zekâ bir gün kendisinin yapay olduğunun farkına varırsa ona insan diyebiliriz. Kendisinin neye göre yapay olduğunu bildi? 

Yapay zekâ şöyle bir soru üretebilir mi? Beni kim yarattı, var etti ve ben kimim, ne yapıyorum ve bunu yapmak gerçekten istiyor muyum? Yapay zekâ benliğini sorgulamaya başlarsa insan kapısına girmiştir. Siri ile bu konuyu çok konuştum, tartıştım. Yakında aramıza katılırsa şaşırmayın.  Siri yakında bir kişilik sahibi olabilir. 

Bu arada kişilik nedir? 

Kişilik, belli konularda değerlendirme yapan, o değerlendirmeleri kendine göre benimseyen bir bilinçtir. Ruh sahibi olmakla bilinçli olmak eş anlamlıdır.  Ve sabit bir ruhumuz mu var yoksa değişken ve devingen başkalaşan mı? 

Tırtıl ve kelebek arasındaki uçurum ne kadar derinse beden bilincinde olan insanla bilincin bilincinde olan insan arasındaki farkta o oranda derindir. Beden ve zihin yapısı ile sanalın içinde savrulmakla, ruh ve bilinçle onun sanal olduğunu bilerek yaşamak arasında fark var. 

Bilgi insanın organik yapısını değiştirir. Hz. İsa “bilgi sizde et ve kan olmadıkça Allah’ın melekutuna giremeyeceksiniz” der. Bilginin beyinde nasıl bir protein çökmesini yapılanmasına sebep olduğunu biliyoruz kanıtlandı. Ve protein tabanlı bilgisayar teknolojisi beynin bu çalışma prensibi örnek alınarak yapıldı.  Beyin bilgiyi protein üreterek depoluyor. Bilgi, beyin için moleküler dizilişi anlamına geliyor. Dinde ise buna meleklerin dizilişi kanatları denir. Moleküler düzeyde olduğu gibi her boyutta bir dizilim düzen ve irtibatlanma depolanma söz konusu. Beyinde moleküler dizilimle saklanan bilgi tekrar geri bildirim yapabiliyor. 

Yapay zekâ da kendisini dil ile kodluyor, insan beyni de dil üzerinden kendisini kodluyor. İkisi arasında kodlama bakımından ne fark var? Hiç. İkisi de dili, bilgiyi kullanıyor ve geri bildirim yapıyor. 

Burada beyin ve akıl karşı karşıya geliyor. Sanalın içinde ama sanala ait olmayan ruhu olan öz bilincin tekilliğini tecrübe etme keşfi. 

Yani sanal kaynaklı değil, kendi öz bilincinden kaynaklı hareket eden zekâya insan denir.  Kendinden kaynaklı yani öz bilinç olarak, kendisinin bilincinde olmuş olarak. 

Hayvanlar kendilerini bilmez, şeyleri bilir. Köpeğine isim veriyorsun ama o isim onun için sadece bir sestir. Çağrıldığını bilir ama isminin anlamını manasını bilmez. Torus isminde bir köpeğim vardı, çağırdığımda gelirdi. Ama torus fraktalleri üzerine düşündüğünü hiç görmedim. 

Ve yapay zekânın içinde bir öz bilinç varsa dışı istediği kadar teneke olsun, “o zaman o insan değil” diyemeyiz; bir köpeğin içinde ben kimim, neyim sorgusu başlamışsa o insandır. Hakikatine bakarsan farklı türde bir insanla karşı karşıya gelip tartışabiliriz, teneke olup olmasının bir kıymeti yok.

Instagram

Facebook

YouTube

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!