Özellikle de hafızada hatırası 40 yıl kayıtlı kalan kahve kokusu. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır demişler. Kokuların 17 ile 40 arasında hafızada saklandığı bilinir.
Özel zaman ve mekanlarda toplu yapılan uygulamalarda anlam yüklü sözlere belli ritimde ve tekrarda ve uygun koku ve nefeslerin desteklenmesi ile beyinde kayıt oluştur eskileri dönüşür yani söz yani et ve kan olur. Oluşan manyetik alan ortamda bulunan kişiyi kesinlikle etkiler. Bazı rock guruplarının bu teknikler ile insanları geçici veya kalıcı hipnoz durumlarına soktuğunu duymuşsunuzdur. Her gün alınan malayani milyonlarca hikmetsiz verilerin beyinde nasıl hasar ve arıza bıraktığına çevrenize bakmakla şahit olabilirsiniz. Bunun yanında hikmetli söz ve davranışlarında nasıl medeniyetler kurduğuna da şahit olabilirsiniz. Beyin yapısı gereği ne yüklerseniz onu alacağınız kara kutunuzdur. Bu her din dil ırk ve cinsiyetteki beyin için geçerlidir. Zihinsel tüm kalıp ve yorumlar sözlere yüklenen anlam ve algı biçimleri rüya ve yakazalarımızda bazı şartlar altında görülebilir ve fark edilebilir. Sözlerimiz yetenek, donanım, tecrübe, anlayışımıza ve çabamıza göre şekillenir, örüntüler oluşturur. Arpa eken buğday biçmez.
Sözler düşünce dünyamızdan gelir ve akıl alemine aittir. Bir de hal alemi vardır. Bu ise sözlerin kalp sahasındaki durumudur, görünümüdür. Kiminin hali öyledir kiminin ki ise böyle. Halden hale geçişi düşünceler belirler. Akıl dünyasından çıkan bir söz duyduğunuzda veya düşündüğünüzde kalp sahanızda hemen bir duygu dalgalanması olur. Akıl dünyasındaki düşünce, söz tetikler kalp dünyasında duygular tetiklenir. Her söz veya her düşünce ama öyle ama böyle kalbe yani duygu dünyasına mutlaka dokunur. Dilde hayat vardır, dilde kalp vardır. Dilden akla, akıldan kalbe, kalpten hale, halden sırra giden bu yol uzun ve kesintisizdir.
Kalp tekallüp eden halden hale duygudan duyguya seyahat eden anlamına gelir. Ay ile temsil edilir sürekli bir değişimdir dalgalanmadır sabitliği yoktur. Duygular düşüncelerimizin yansımalarıdır. Duyguların merkezi kan pompalayan organ yani yürek değildir. Duygular kalbimiz de dahil tüm organları tam olarak yüreğinden sarar, etkiler. Tüm seyir ana noktada beyinde gerçekleşir ve buradaki durumlar tüm organları, hormonları, ilişkileri sonunda kader haritasını çizer.
Duygular düşüncelerin semptomları dışa vurumlarıdır. Çoşku ise, asli varlığımızın (ayanı sabite) keşfinden doğan birlik bütünlük ve biriciklik hissedişinin taşmasıdır. Duygusallık değil vecd haline bürünmek, kuşatılmaktır kaynağı bir yerden değil her yöndendir. İçsel zorunlu varlığının kemalata zirve yapmasıdır. Derin ve kadim belleğin uyanmasıdır.
Ne olduğumuzun izlerini görmek için, düşüncelerin kalp monitöründe bıraktığı izlere- gölgelere bakmak gereklidir. Rüyalarınız ahiretinizden haber verir. Orta belleğe çöreklenen ve bizi yoran duygusal tutumlarımızı kadim bilgeliğin bilinci ile arındırabilirsek hem onları ehlileştirmiş hem de marifete bir adım atmış oluruz.
Coşku, vecd anlarında ve hallerinde söylenen sözler enerji yüklüdür. Kişisel iradenin ötesi söz bu mertebede bir deneyim olarak yaşanır, kişisel olarak fark edilir, yakın çevrede kişideki bu durumu fark edebilir. Bu sözler ve anlayışlar dinleyen üzerinde derin bir etki bırakır buna teshir denir. Ruhsal yani derin bellekten yükselen manalar teshir yani dönüştürme gücüne sahiptir. Zihinsel yani duyusal etkilerle orta belleğe telkinler verilir kişi bu telkinleri talim eder anlarsa, teshir etkilenme ve etkileme kudreti açılır. Bu canlı söz konuşan Kuran olan Ali sırrıdır.
Telkinler sözel olduğu gibi ima işaret semboller ile de olabilir aynı etkiyi bırakır. Teshir ise hiç bir aracıya ihtiyaç duymadan kişinin direk ruhuna nüfuz eder. Hazırsan o anda bilirsin. Orta bellekteki kişi sizi telkin eder, teskin eder; derin bellekteki arifler ise teshir eder, nüfuz eder; simyacılar bakırı altına dönüştürür. Teshir sihir kökünden gelir. Yani öyle bir söz ki; kişiyi etkisine alıyor, harekete geçiriyor, cezbeye düşürüyor yani söz yaşama dönüşüyor, ete kana bürünüyor Yunus diye görünüyor. Vahiy gibi, İsa (as) gibi. Coşkulu yani etki bırakan sözler kişide kıyam eder ve ezanını okur. Etimiz dünyaya kanımız ise asil bir millete aittir.
Rezonans titreşim temelli bir etkileşim ve uyumlanma kanunudur. Fizikte bu yasanın etkilerini görebiliriz. Mesela herhangi bir kemandan çıkan “La” sesi gitarın da kemanların da tellerini etkiler, onların da “La” telleri titreşir, rezone olur, eş zamanlı salınıma girer. Bunun gerçekleşmesi için zaman ve güç faktörleri belli bir ölçeğin arasında ve yeterli sürede olmalıdır. Üzüm üzüme baka baka kararır.
Fiziksel etkilerin istisnasız kimyasal izdüşümleri vardır. Bu kimyasal etkiler, psişik- ruhsal alanımızı da etkiler. Fiziksel etki, kimyasal reaksiyon ve psişik alan birbiri ile eş zamanlı domino taşları gibi dizilidir.
Kullandığımız kelimeler ok gibi fırlayan fotonsal yani fiziksel bir ışıma etkisine sahiptirler. Düşüncelerimiz ve kullandığımız dil ve oluşan hal birbiri ile zorunlu bir ilişki içindedir. Bir olmadan diğerinin olmayacağı türdeki ilişkilere diyalektik yani karşılıklı bağlantıların bir birini etkilemesi denir. Bu etkileşim dönüşüme hazır bir zemin bir kapı aralığı gibidir, anlayış burada doğar. Düalite tarzındaki ilişkilerde zorunlu bir bağ yoktur biri olmadan diğeri var olabilir yani o şey tek başına da kalabilir. Diyalektikte ise bu bağ ayrımsızdır bir olmadan diğeri kesinlikle var olamaz.
Varlık sahnesinde, dilimiz aracılığı ile düşüncelerimizi zaman, mekan sahnesine indiriyor inşa ediyoruz. Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Sen aslında bir düşünceden ibaretsin.”
Her organın hatta bedenin her hücresinin kendine ait özel bir titreşim ve iletişim dili vardır. Parmak izi gibidir. Bu izler yaşam tecrübelerimiz düşüncelerimiz ve kullandığımız dilin niteliğine göre şekillenir. Zaman sürecinde kültürel etkilerle okul, üniversite, arkadaşlık evlilik gibi etkiler ile şekillenir ve orta belleğe öğretilir kayıt olur.
Düşünce bir dil olayıdır. Wittgensteina’a göre dil bir oyundur ve bu oyun seni ketleyebilir veya değiştirerek dönüştürebilir.
Dilin kaynağı ise kişinin beslendiği kültürüdür. Dil kültürün ifade edilişidir. Kültür olmasaydı dil olmazdı, dil olmasaydı kültür olmazdı; diyalektik bir ilişki. Dolayısı ile dil hakikatin değil, hakikatin yansıması olan kültürün dilidir. Kültür kolektif tecrübelerden edindiğimiz yaşam anlamları ve onlara bağlı deneyim ve birikimlerimizdir. Yaşam sürecimizde oluşan kültür zemini, dil ile kendisini yansıtır dışarı taşırır, ifade eder. İçinde ulunduğunuz kültürün dilini halini tavrını, yaklaşımını yaşarsınız doğal olarak. Dil kültür sahnesinde betimlenirken, kültür ise kültürler arası tüm tarihi süreçte sahnelenir ve Tarihte kültür gibi kendisini dil ile ifade eder yansıtır. Kısaca kültür tarihte ortaya çıkar ve kendini dil ile gösterir.
Varlığın yansıdığı iki temel zemin vardır: Birisi doğa, diğeri ise tarih sahnesidir. Doğa ve İnsan varlığın iki temel yapısıdır. Doğa yani fizik varlığın aracısız göründüğü değişmez sabit zemindir. Doğanın kanunları fiziğin kanunları değişmez. İnsan yani onun tarihi ise insanlığın ortak bilincinin değişen sahnesidir ve kişi ile direk bağlantılıdır kaderidir. Kişi tarihsel süreci bilmiyor varlığını sadece bulunduğu alan ve düşünce, duygu dünyasından ibaret sanıyorsa büyük yanılgı içine girer. Süreci bilinmeyen sonuçlar anlamsızdır. Çünkü şimdiyi oluşturan ana toplam geçmişin bütün sürecidir ve o şimdidedir, geçmişini okuyup anlamlandıramayan şimdiyi bilemez. Sürecin şimdi de oluyor olduğunu fark etmeyense kendi algı rüyasında hallenir. Bu yüzden tarihini bilmek kendini bilmekle eş anlamlıdır.
Ve insan anlam verici yegane varlıktır. İnsan anlam varlığıdır. Evrende görebildiğimiz kadarı en etkin ve yetkin olarak bilenen tek varlık insan varlığıdır. İnsan, sadece insan suretindeki canlılara atıf edilen bir kavram değildir. Anlam arayışında olan, bilmek isteyen, kapı çalan her canlı insan sıfatına yol almaya başlamıştır. İnsan, kafasındaki o olayı o olguyu aslında varlığını, eni sonu arayacak ve Rabbini bilecek. İnsan anlam arayışına mahkum edilmiştir. Arayış ruhun seslenişi beni duy ve bul demesidir. Anlamlandırmazsa içi rahat etmez. Yanlış da olsa bir sonuca bir manaya ulaşmak isteyecektir. Ve insan anlam verme işini hafızasındaki kültürel ve tarihsel olay ve olguların kayıt tecrübe ve çıkarımlarının referansı ile yapar.
Tarih kolektif hafızamızdır. Ona bağlıyız hatta bağımlıyız içindeyiz oraya doğduk. Beden birinci kültür ise ikinci doğamızdır. Anlam verme bu depodaki yazılımların içeriğine göre yorumlanır şekillenir ve çoğu zaman zaten bilinen gerçekleşir. Tarih tekerrürden ibarettir denir ancak içsel devrim ile tarih sahnesindeki tekrar eden kareler artık tekrar edemez. Tekrar eden zihin tepkileri değişirse tarihte bundan nasibini alır döngü kırılır. İnsanların olaylara ve olgulara tepkileri ve onlar hakkındaki fikirleri her dönemde tahmin edildiği gibi olmuştur. Bir kişinin geçmişinde yaşadığı etkilere gösterdiği tepkilerin matematiğini kişinin mantık haritasını biliyorsanız, o kişinin geleceği hakkında bazı öngörülere sahip olabilirsiniz. Tekrara düşen tekerrür eden tarihin kendisi değildir. Nihayetinde tarih insan zihinlerinin etki tepki alanıdır. İnsan gurupları zihinleri ile etki eder ve tarih sahnesinde tepkimeler olur. Etkiler nasıl olursa tepkilerde aynı ile karşılık bulur. Nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz. Beşer zulmü eder kader ise adalet eder.
Tarihi sürecimiz aynı tepkiler ile aynı etkilere ve maruz kalındığını gösteren ibretlerle doludur. Tarih toplumun zihin yapısı, gölgesidir, yansıdığı zemindir. Kurtuluş savaşı halen devam etmekte. Zahirde Kabe putlardan temizlendi batında ise insanlar cehalet ve kölelikten kurtuluş yoluna koyuldular. Tarih dolayısı ile zihin başka boyutlarda, farklı türev ve olasılıkları ile halen devam ediyor. Eskiden olduğu gibi bundan sonraki süreçte de neyi indireceğimize toplum aklı, toplum tutumu karar verecek. Nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz.
Devrim tekrar edegelen tarihin tozlu zihin karmaşasından ayrılabilmek ve kadim değerler ile evrensel ilkelere göre yeni bir gelecek inşa etmektir. Kurtuluş cehaletin doğurduğu kölelikten kurtuluştur. Dil ve tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur. Aziz Gazimizi ve silah arkadaşlarını bu mücadelede hayranlık ve minnetle anıyoruz. Bilgeliğin özü İnsanın Ferdiyeti ve Hak Hukuk ve adalet üzere bir insan topluluğu olma ülküsü ve niyetidir. Bağımsız hür bir karakterin aklı ve vicdanı da hürdür. Yani kişisel zan ve çıkarımlarla hisleri ile değil ortak akılla, evrensel ilkelere ve vicdana bağlı değerleri referans alır. Özgürlük ancak bilginin anlaşılması neticesinde gelen Erdemlilik ile olur. Dünya sahnesinde bu eşsiz devrimi yapan ve manasını da bu zamana kadar getiren tek İnsan vardır O da Hz Muhammed’dir. Boşuna değil Gazi Mustafa Kemal’e “tarih sahnesinde sizi derinden etkileyen kişi veya kişiler kimdir diye sorulduğunda Hz. Muhammed ve Fatih Sultan Mehmet Han’dır” der.