Gerçekten de popüler kültürde bilimsel kavramlar çoğu zaman şiirselleştiriliyor. ‘Her şey birbirine bağlıdır’ ifadesi kulağa hoş geliyor ama fizik açısından dolanıklık bundan daha özel ve teknik bir olgu.
Kuantum mekaniğinin temel yasaları arasında süperpozisyon ilkesi ve ölçüm postülası var. Yani bir parçacık ölçüm yapılana kadar tek bir durumda değil, birçok ihtimalin aynı anda süperpozisyonunda bulunuyor. Dolanıklık dediğimiz şey de, iki veya daha fazla parçacığın süperpozisyonlarının birbirine karışarak, tek bir ortak kuantum durumu oluşturması.
Örneğin iki elektron düşünelim. Birinin spini yukarıysa diğerinin kesinlikle aşağı oluyor, ama bunu ölçüm yapmadan bilemiyoruz. Ve bu ilişki aralarında ister bir metre ister ışık yılı olsun, kuantum mekaniğinin yasaları gereği korunuyor. İşte bu demin de bahsettiğim gibi Einstein’ın bile kafasını karıştırmıştı.
Şimdi, ‘her şey birbirine bağlıdır’ ifadesi bu bağlamda tam doğru değil. Çünkü dolanıklık, tüm evrenin otomatik olarak birbirine bağlı olması demek değil. Bu bağ, parçacıkların özel bir kuantum durumu altında hazırlanmasıyla ortaya çıkıyor. Yani bir fizik yasası var, ama o yasa belirli koşullar sağlandığında geçerli.
Ama işin güzel tarafı şu: Bu olgular bize evrenin klasik Newton yasalarındaki kadar basit ve deterministik olmadığını, olasılıklar ve belirsizlikler üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. Popüler kültürde ‘her şey bağlıdır’ ifadesi bilimsel anlamda eksik olsa da, aslında kuantumun bize gösterdiği dünyayı daha insani bir dille yansıtan, samimi bir izdüşüm diyebiliriz.
Hande: Kuantum dolanıklık, halk arasında 'görünmez bağlar', 'enerji akışları' gibi metaforlarla yorumlanıyor. Sence bu tür spiritüalist yorumlar, kavramı anlamaya yardımcı mı olur yoksa bilimselliği sulandırıp popüler bir süse, bir modaya mı dönüştürür?
Burçak: Bu gerçekten çok önemli bir ayrım. Kuantum dolanıklık, bilim insanlarının onlarca yıl boyunca deneylerle doğruladığı son derece somut bir fiziksel olgu. Ama halk arasında çoğu zaman ‘görünmez bağlar’, ‘enerji akışları’, ‘ruhların birleşmesi’ gibi spiritüel metaforlarla anlatılıyor.
Şimdi, bu metaforların bazı faydaları var. Çünkü karmaşık bir kavramı günlük dile indirmek, insanların konuya ilgisini çekiyor. Bir lise öğrencisinin veya konunun uzmanı olmayan birinin ‘aa demek ki evrende görünmez bağlar varmış’ diye düşünmesi, bilimsel merakı tetikleyebilir. Yani bu tür benzetmeler bazen bir kapı aralıyor, insanları bilime yaklaştırıyor.
Ama işin riskli tarafı şu: Eğer bu metaforlar bilimsel gerçekliğin yerine geçmeye başlarsa, işte o zaman bilimsellik sulandırılıyor. Çünkü dolanıklık, öyle herkesin birbirine mistik şekilde bağlanması değil; çok özel koşullar altında, parçacıkların kuantum yasalarıyla birbirine bağımlı hale gelmesi. Einstein’ın ‘uzaktan ürkütücü etki’ dediği bu olay, defalarca deneyle doğrulandı, hatta bugün kuantum bilgisayarların, kuantum kriptografinin temelinde kullanılıyor. Yani çok teknik, çok ölçülebilir ve çok gerçek bir fenomen.
Spiritüalist yorumlar, bu somutluğu çoğu zaman yok sayıp, daha çok romantik bir dil kuruyor. ‘Enerji akışı’, ‘evrenin birliği’ gibi ifadeler kulağa hoş gelse de, bilimsel olarak dolanıklıkla aynı şey değil. Bu noktada Feynman’ın bir sözünü hatırlatmak faydalı: ‘Doğayı kandıramazsınız.’ Yani bilim, mistik bir benzetmeye değil, ölçüme ve matematiğe dayanıyor.
Bana göre, metaforları tamamen reddetmek de doğru değil. Çünkü metaforlar, konuyu sevdirmek ve anlaşılır kılmak için araçtır. Ama metaforun nerede bittiğini, fiziğin nerede başladığını iyi bilmek lazım. Eğer biz dolanıklığı ‘enerji bağları’ gibi anlatırsak, dinleyici büyülenir ama yanlış bir şey öğrenir. Eğer fiziğin kendi diliyle, ama sade örneklerle açıklarsak hem doğru kalırız hem de merak uyandırırız.
Sonuç olarak, bu spiritüel yorumlar bilime kapı araladığı ölçüde değerli olabilir, ama yerini aldığı anda bilimi gölgeleyen bir moda haline gelir. Bizim görevimiz de, o ilgiyi doğru yöne, yani gerçek fizik yasalarına kanalize etmek.