Taşlıçay köyünde, yaşamını 3 yıldır yatağa bağlı sürdüren silikozis hastası 31 yaşındaki Hasan Dündar ise kot taşlama işinde, 1997 yılında çalıştığını anlattı. O yıllarda, İstanbul'a gelen bütün köylülerin kot taşlama işine girdiğini belirten 2 çocuk babası Dündar, şöyle devam etti:
'Çünkü bu mesleği çabuk kavrıyorduk ve maaşı da iyiydi. Son dönemlerde bazı arkadaşlarımız, atölyede rahatsızlanıp, hastaneye gittiklerinde, belli bir teşhis konulmuyordu. Son zamanlarda köyümüzden Erhan Akyürek adlı arkadaşımız, birden hastalanarak, öldü. O zamandan sonra biz, bu mesleğin tehlikeli olduğundan şüphelenerek, hepimiz işten çıkmaya başladık. Köye döndükten sonra hepimiz, birer birer hastalanarak, hastanelere gittik. İlk başlarda, bu hastalığın ismini ne biz ne de doktorlar biliyordu. Bir süre sonra hastalardan ölümler yaşanmaya başlayınca, korkmaya başladık. 'Acaba ben de ölecek miyim?' korkusu beni de endişelendirmeye başladı. Hepimiz, 'Sıra bize ne zaman gelecek?' korkusunu yaşıyoruz.'
Çok üzücü, bir yandan baba parasıyla ya da hak etmedikleri paralarla o cafe senin bu cafe benim, ünlü restaurantlarda yemek yeyip instagram denilen rezil ve leş yerde paylaşan tipler bir yanda çocukları için bir sürü cefayı çeken bu insanlar. Devasa bir adaletsizlik, çirkinlik ve iğrençlik.
Hey gidinin kapitalizm... Şimdi bu işçilere kapitalizmin kötülüğünü anlatsak komünistiz diye bizi taşlarlar, her gün ekmek parası için cayır cayır ölürken hem de... Hey yavrum hey... Özgürlüğün baş düşmanı halinden memnun kölelerdir... İşçiler patronları için her gün ölmekten memnun olmasaydı bu sistem çoktan yıkılırdı. Ne diyeyim...
Garibanın yüzü hiç gülmezmi bu nasıl bi dünya.