Koronavirüsün Bir Yan Etkisi Daha: Türkiye Depresyon ve Anksiyete Artışında İlk Sırada

Türkiye, Kovid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa'da ilk sırada yer alan ülke oldu. Özellikle son dönemlerde büyük rağbet gören psikoloji temalı diziler ile toplum ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi değerlendiren uzmanlar, çarpıcı tespitlerde bulundu.

Milliyet gazetesinden Can Şişman ve Senim Tanay Karakuş'un haberine göre, pandemi sürecinde ruh sağlığımız olumsuz yönde etkilendi. Yapılan araştırmalar, koronavirüs ile birlikte pek çok kişinin ruhsal sıkıntılar yaşadığını ortaya koyuyor. Buna son örnek ise saygın tıp dergisi The Lancet'in yayımladığı bir araştırma. 9 Ekim'de yayınlanan araştırma, Kovid-19 sırasında majör depresif bozukluklar ve anksiyete problemleri konusunda yapılan ilk çalışma özelliğine sahip oldu. 204 ülkeden farklı yaş ve cinsiyet gruplarının pandemiden nasıl etkilendiğini mercek altına alan araştırmanın sonuçları oldukça dikkat çekici.

Pandemin en sert etkisinin yaşandığı 2020 yılında küresel çapta depresyon rahatsızlığı yüzde 28, anksiyete bozukluğu ise yüzde 26 oranında arttı.

Araştırmaya göre kadınlar erkeklere göre daha fazla depresyon ve anksiyete problemi yaşadı. Kovid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa'da ilk sırada yer alan ülke ise Türkiye. Uzmanlar, Türkiye'de ortalamanın üzerinde bir artış yaşandığına dikkat çekti. Araştırmaya göre, Türkiye dışında İran, Arjantin, Meksika, Peru, Şili, Güney Afrika, İran, Mısır ve Pakistan gibi ülkelerde de pandemiyle ilişkili depresyon ve anksiyete problemlerinde artış kaydedildi.

Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor? Neden Batı ülkelerden ziyade daha çok Latin Amerika ve Orta Doğu ülkelerinde Kovid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarında artış yaşandı? Konuyu Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Doç. Dr. Koray Başar ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Semra Baripoğlu ile konuştuk.

'Beklenen bir durumdu'

'Depresyon ve anksiyete ilgili dünya genelindeki artış Kovid-19 ve benzeri süreçlerde beklenilen bir durumdu...' Bu sözler Doç. Dr. Koray Başar'a ait. Başar, pandemiyle birlikte ortaya çıkan belirsizlik ortamının dünyanın tüm bölgelerinde ortak bir sıkıntı doğurduğunu söyledi. Gösterdiğimiz tepkilerin olağan olduğunu ancak tüm duygusal tepkilerin de hastalık boyutunda olmadığını belirten Doç. Dr. Başar, 'Kişilerin koronaya yakalanmaları, karantinaya girmek, sevdiklerini kaybetmek, ekonomik zorluk, eğitimdeki aksamalar, geleceği öngörememe... Bunlar tüm toplumlarda stresle ilişkili ruhsal bozuklukların artmasına ve yaygınlaşmasına neden olan faktörler' dedi.

Pandemiyle birlikte derinleşen sosyo-ekonomik güçlüklerin de Türkiye’deki psikiyatrik tablonun kötüleşmesinde rol oynadığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Semra Baripoğlu ise, “Geçim kaynağının kesilmesinin, depresyon ve kaygı bozuklukları hatta intihar girişimi için tetikleyici rol oynadığı bilinen bir gerçek” ifadelerini kullandı.

'En temel faktör belirsizlik'

Pandemi süreciyle birlikte özellikle toplum içindeki eşitsizliklerin daha vurgulu hale geldiğini belirten Doç. Dr. Başar, kadınların erkeklere göre daha çok ruhsal problemler yaşamasını da buna örnek olarak gösterdi. Başar, Lancet dergisinde yapılan araştırmada Türkiye'nin Avrupa genelinde Kovid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete problemlerinde en çok artış yaşanan ülke olmasını dikkat çekici bir sonuç olarak yorumlasa da, daha güvenilir bir veri için biraz daha beklenmesi görüşünde. Yaşanan ruhsal problemlerin en temelindeki faktörün belirsizlik olduğunu söyleyen Başar, 'Belirsizliğin toplum düzeyinde nasıl yönetilmiş olduğu, toplumlar arasındaki farkı açıklayabilir' diye konuştu.

'Dizilerde bu konuların ele alınması hastalığı yaygınlaştırmaz'

Prof. Dr. Koray Başar, televizyon dizilerinde depresyon, anksiyete bozukluğu ya da obsesif kompulsif bozukluk gibi rahatsızlıkların doğru şekilde ele alınmasının toplumda olumsuz bir etki yaratmayacağı görüşünde. 'Önemli olan doğru mesajları vermek' diyen Prof. Dr. Başar, 'Dizilerde bu konuların ele alınması hastalığı yaygınlaştırmaz' diye konuştu.

İnsanlarda bu tip hastalıklara dair farkındalık yaratması bakımından dizilerin doğru mesajlar verdiği sürece doğru bir adım olduğunu belirten Başar, 'Ancak işin uzmanlarının daha çok ses çıkartması gerekiyor' uyarısında da bulundu.

Dr. Öğr. Üyesi Baripoğlu’na göre söz konusu dizilerin ilgi çekmesinin en önemli nedeni, hikâyelerin uyarlama da olsa gerçekte yaşanmış olması ve ilk kez bu tür senaryoların izleyici karşısına çıkması. 'İzleyici her zaman yaşanmış hikâyelere ilgi gösterir' diyen Baripoğlu, bu ilginin psikiyatrik hastalıkların çok sık görüldüğüyle ilgili bilgi vermeyeceğini, sadece toplumun bu konulara ilgi duyduğunu gösterdiğini belirtti.

Baripoğlu, “Kendisi psikolojik sorunlar yaşayan kişilerin bir kısmı bu dizilerde kendi sorununa benzer sorunlar görüp, umudunu yükseltecek mesajlar alıyorsa diziyi de izliyor” diye konuştu.

Popüler İçerikler

Yaş Farkından Dolayı Artık Kocasını Beğenmediğini İtiraf Eden Kadından Dumur Eden Açıklamalar
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Temsilcimiz Ege Karabenli İlk 10'da: Mr. World 2024 Erkek Güzellik Yarışması'nın Birincisi Belli Oldu!
YORUMLAR
31.10.2021

Ne yazıkki koronavirüsden değil, yoksulluk, çocuğuma ne yemek yedireceğim, kış geliyor evi nasıl ısıtacağım, kirayı nasıl ödeyeceğim, biriken faturalar, ödenemeyen kredi ve kredi kartları. Kaygı bozukluğuna ve depresyona sebep olan ne yazıkki bunlar türkiye vatandaşlarının %90 ında.

31.10.2021

büyük bir kesimin virüs artık umurunda değil, millet aç

Tam ben de "bu koronavirüsten dolayı değil" diyecektim, yorumları okudum. :)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ