Görme engelli bireyleri anlayabilmek için öncelikle gözdeki görme duyusunun nasıl çalıştığını anlamalıyız. Önce görme duyusunun varlığında neler gerçekleştiğini analiz edelim ki bu duyunun yokluğuna dair bir fikrimiz olsun. Görme olayı kısaca şu adımlarla gerçekleşir:
● Varlıklardan yansıyan ışığın göze ulaşması.
● Işığın kornea, pupila ve göz merceğinden geçmesi.
● Kornea ile göz merceğinin ışığı kırarak ışığın retina üstüne toplanmasını sağlaması.
● Retina üstünde yer alan ve ışığı algılayan reseptörlerin gelen ışığı elektrik sinyaline dönüştürmesi.
● Elektrik sinyalinin, optik sinirlerden geçip beyne ulaşması.
● Beynin bu sinyalleri işlemesi ve görüntünün oluşması.
Basitçe söylemek gerekirse görme, ışığın göze ulaşması ile gözün bu ışığı elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne iletmesi ve beyinde bu sinyallerin yorumlanması ile gerçekleşir. Bu kadar adım gerektiren görme işleminin çok kısa bir sürede gerçekleşmesi oldukça hayret verici, değil mi?
Bir de şu var ki, bir öğretmen olarak mesleğimi icra etmekte zorlanmak çok canımı sıkıyor. Bu ara, gene stresten egzama oldum. Ancak özellikle de, (belki de yapması en sevdiğim eylemlerden olduğu için) okumakta ve yazmakta zorlanıyor olmak bana çok koyuyor. Sırf bu yüzden Storytel'e üye oldum. İlginçtir; kitapları sesli dinlemek hem hoşuma gidiyor, hem de bir yandan eski günleri anımsattığı içindir mi bilinmez, ironik biçimde üzüyor. Amacım duygu sömürüsü yapmak değildi; aslında, bunları sizinle niye paylaştığımı da bilmiyorum. Mesleki deformasyon belki de; bilgi paylaşmadan ya da tavsiyede bulunmadan duramıyorum işte. Yalnızca böyle bir şey, kimsenin başına gelmesin isterim. Onun için, sağlığınızın ve gençliğinizin değerini bilin ve onlara gereken özeni ve önemi gösterin arkadaşlar. Çünkü bir insan için sağlık ve gençlik, genelde değeri yitirilince anlaşılan en önemli iki servettir.
''Beyin kullanmadığı organı es geçer.'' Bu şekilde düşünmemiştim hiç. Beyin orada problem varmış gibi davranmıyor tabii. Doğuştan görme engelli ile sonradan olan arasında fark olur demek ki. Sanırım doğuştan görme engelli için daha kolay bir durum.
Ben, genetik nedenlere bağlı glokom hastasıyım. Başıma gelmeden önce körlüğü, biraz da cahilane bir biçimde zifiri karanlıktaki gibi hiçbir şey görememe durumu sanardım. Ama pek de öyle değilmiş; daha çok, daralan bir çerçevede sisli, puslu, grenli ya da flu görmek gibiymiş. Ancak yine de ışığın biraz da olsa azaldığı ortamlarda bile, benim için her yer zifiri karanlık kesiliyor ve kafamı, omzumu ya da dizimi, kolumu oraya buraya çarpıp duruyorum. Çoğu zaman, canımın yanmasından değil de, yüreğimdeki yangından dolayı ağladığım oluyor. Neyse insanın gözü kör olsun da, gönlü kör olmasın diyelim.