Dakota Johnson'dan Bill Skarsgård'a; korku fimlerinde oynadıkları rollerin etkisinden uzunca bir süre çıkamayan birbirinden ünlü oyuncuların deneyimlerini siz değerli okurlarımız için derledik. Bakalım siz bu konuda ne düşüneceksiniz... 👇
Dakota Johnson'dan Bill Skarsgård'a; korku fimlerinde oynadıkları rollerin etkisinden uzunca bir süre çıkamayan birbirinden ünlü oyuncuların deneyimlerini siz değerli okurlarımız için derledik. Bakalım siz bu konuda ne düşüneceksiniz... 👇
Bir zamanlar Sandra Cassel olarak da bilinen Sandra Peabody, kaçırılan bir genci konu alan tecavüz ve işkence ağırlıklı filmin çekimleri esnasında diğer erkek oyuncular tarafından oldukça kötü bir şekilde muamele gördüğünü söylüyor. Oyunculardan Marc Sheffler, Sandra'yı bir sahne için kızdırabilmek adına uçurumdan aşağıya atmakla tehdit ettiğini itiraf bile etmiştir. (Her ne kadar 2018 yılında bu eylemi ile Sandra'yı tehlikeye atmadığını belirtse de.) Yine başka bir iddiaya göre David Hess de, bir tecavüz sahnesinde Sandra'ya gerçekten saldıracağını söyleyerek tehdit etmiştir.
Konu ile ilgili olarak hiçbir şey söylemeyen Peabody ise bu filmden yaklaşık 2 yıl sonra oyunculuğu bırakmış ve kamera arkasına yönelmiştir.
Almanya'daki gizemli bir dans okulunda dansçılık yapan Susie karakterini canlandıran Dakota Johnson, Suspiria ile ilgili olarak 'Beni o kadar çok yıprattı ki; terapiye gitmek zorunda kaldım.' diyor.
'Bazen bir projeye başladığım zaman - bu durumdan hiç de utanmıyorum - gözenekli bir insan oluyor ve kendimi, başkalarının hissettikleri şeyleri absorbe ederken buluyorum. Böyle karanlık mevzular üzerine çalıştığınızda bazen bu, sizinle birlikte kalabiliyor. Sonrasında ise o proje hakkında çok iyi bir insanla olumlu bir diyalog içine girmeniz, bazı şeyleri geride bırakmanız için yeterli oluyor.'
Christian rolü ile gördüğümüz Jack Reynor, filmin sonlarında yer alan çıplaklık ve cinsellik içeren sahneleri bir türlü sindiremediğini söyleyerek; Ari Aster tarafından yazılan ve yönetilen 2019 yapımı Midsommar filmi için şu cümleleri kuruyor;
'Bu filmi yapmanın psikolojik bir bedelinin olduğu kesin. Çekimler tamamlandıktan sonra sıkıntılı bir hafta geçirdim. Gerçekten etkisinden çıkamadım.'
Ayrıca ünlü oyuncu, cinsellik içeren sahneleri ile ilgili olarak da şunları dile getiriyor;
'Sinema tarihinde ya da günümüz sinemasında erkek karakterin böylesine aşağılandığı ve cinsel bağlamda ifşa edildiği veya bu tarz bir akıbet ile yüzyüze kaldığı çok fazla örnek yok. Bu daha çok kadın karakterlere ayrılmış bir rol. Birçok farklı filmde gördüğüm bu durumun gerçekten berbat birşey olduğunu düşünüyorum. Ama bu, benim için o şeyin içinde yaşamaya çalışarak aslında nasıl bir şey olduğunu görebilmem için bir fırsattı. Gerçekten sinir bozucuydu. Tahmin edebileceğimden çok daha savunmasız hissettirdi.'
'Karanlık bir yerde sizi canice katledecekmiş gibi duran onca insanı izlemek gerçekten rahatsız edici bir deneyimdi. Bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok ve felç olmuş durumdasınız, anlayabiliyor musunuz? Bu çok ağırdı.'
'Ertesi gece hayatımın en kötü uykusunu çektim. Gerçekten berbattı ve kabuslarla doluydu... Film tümüyle rahatsız edici. Korkmanın da bir sınırı vardır. Ancak bu filmin üstümde bıraktığı etki korkudan da daha kalıcı bir tür rahatsızlık hissiydi. İnsanların Midsommar'da gördüğünüz tüm o şeyleri yapabileceği fikri, sanırım işin en rahatsız edici tarafı. Senaryoyu okumama, senaryoda yer almama ve az çok ne ile karşılaşabileceğimi tahmin etmeme rağmen tamamen hazırlıksız yakalandım.'
1981 yılında vizyona giren Possession adlı filmin yönetmeni Andrzej Żuławski'ye göre oyunculardan Isabelle Adjani, evli bir çiftin kanlı biten ayrılığını izlediği o sahneden hemen sonra sinir krizi geçirmiş. 'Rolling Stone' Dergisi, Żuławski'nin oyuncularını hipnotize ederek bazı sahnelerin çekimlerinden önce füg bir duruma soktuğunu ve Adjani'nin de 'dini bağlılık sınırları çerçevesinde bir adanmışlık' gösterek üzerine düşen rolu ifa ettiğini söyleniyor. Ancak Adjani'nin rahatsız edici bir düşük sahnesini de içeren rolünün etkisinden çıkabilmesi yıllarca süren terapilerle mümkün olmuş.
'Possession, her anlamda yaptığım en uç film. Şimdiki aklım olsa Żuławski'nin o zamanlar bizden istediği hiçbir şeyi yapmazdım. Sanırım o filmden akıl sağlığımı zar zor koruyarak kurtuldum.'
2018 yılında izleyicisi ile buluşan Hereditary filminin oyuncularından Alex Wolff, verdiği bir demeçte filmde rol almanın kendisinde travma sonrası stres bozukluğuna yol açtığını söylüyor;
'Bu konuda konuşmaya başladığımda, yaşadığım tüm bu rahatsız edici olaylarla ilgili anılarım tekrar gün yüzüne çıktı. Bu beni geceleri uyutmuyordu. Öyle ki; duygusal mazoşizm alışkanlığı edinerek etrafımdaki tüm o olumsuz duygulardan beslenmeye çalıştığım bir ruh hali içerisine girdim. Isıtıcının önüne geçip yanmaya başladığınızda anında yerinizden sıçrarsınız. İşte normalde yapacağınız şeyin tam tersini kendime ben dayattım. Tam tersini yaparak acıyı içime çekip yanmasına izin vermem gerekiyordu. Tarif etmesi zor bir duygu. Böyle birşeyi yaşayıp sonrasında bir tür travma sonrası stres bozukluğu yaşamayacağınızı sanmıyorum.'
It filminde Pennywise'ı canlandıran Bill Skarsgård, bu rolü oynamayı yıkıcı bir ilişki içerisinde olmaya benzetiyor. Çekimlerin bitmesiyle bu karakteri arkasında bırakmaya hazır olan Bill, günler boyunca Pennywise rüyaları gördüğünden bahsediyor.
'Hatırladığım tek rüya şöyleydi; yatağın bir kenarında ben yatıyordum. Diğer tarafında ise Pennywise vardı. Sırtımı yavaşça okşayarak; 'Uyan James, uyan.' diyordu. Her şeyin farkında olan ben ise uyuyor taklidi yapıyordum çünkü çok korkmuştum. Kendi kendime 'Uyuyor gibi görünmeliyim. Uyuyor gibi görünmeliyim.' diyordum. Buna benzer birçok kabus gördüm ancak hatrımda kalan sadece bu oldu.'
The Birds filminin oyuncularından Tippi Hedren'in karakterinin mekanik kuşlar tarafından saldırıya uğrayacağı sahnede bir aksilik meydana gelmiş ve ünlü yönetmen Alfred Hitchcock, söz konusu bu sahnede canlı kuşları kullanma kararı almış. Hedren, saldırmak üzerine eğitilmiş kuşların tam 5 gün boyunca kendisine fırlatıldığını; hatta kendisine bağlandığını dile getiriyor.
'Gerçekten acımazca, çirkin ve sonu gelmeyen bir şeydi. Asla korkmadım. Sadece bunalmış bir şekilde bir tür şokun içerisindeydim. Kendime defaatle, 'Bunun beni yıkmasına izin vermeyeceğim.' diyordum.'
'Sadece yere oturdum ve hareket dahi edemiyordum. Oldukça bitkin düşmüş olduğumdan hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu şekilde dakikalarım geçti ve kendime gelip de etrafıma baktığımda herkesin beni o geniş, ıssız ve sessiz stüdyoda tek başıma bıraktığını gördüm. Tamamen bitap düşmüş, boş ve yapayalnız bir şekilde...'
Ayrıca Hedren, Alfred Hitchcock tarafından sette cinsel saldırıya uğradığını ve diğer erkeklerle konuşmasının ünlü yönetmenin sinirlediğini söylüyor. Öyle ki Hitchcock, başrolü paylaşan diğer oyuncuların Hedren ile konuşmasını bile yasaklamış...
1978 senesinde vizyona giren Halloween'deki Lindsey karakterini canlandıran Kyle Richards o zamanlar sadece 8 yaşında bir çocuktu. Sadece sahnedeki rolünü canlandırmanın ötesinde olan bu film, Richards'da hiç de beklemediği bir etki yaratmış;
'O zamanlar neyin parçası olduğum konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bitmiş halini ilk kez gördüğümde gerçekten ama gerçekten farklı bir filmmiş gibi hissettirdi. O kadar korktum ki; 15 yaşına kadar annemle birlikte uyumak zorunda kaldım. Kelimenin tam anlamıyla dehşete düşmüştüm. Korku filmleriyle olan ilişkimi sonlandıran şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Kendimi o şekilde gördükten sonra uzun bir süre etkisinden kurtulamadım. Sürekli perdenin arkasında, yatağımın altında ya da pencerenin dışında birisi varmış gibi hissettim. Bu nedenle bütün gece annemin elini tutarak uyumak zorunda kaldım.'
Ünlü oyuncu Natalie Portman, Black Swan'ın çekimlerinden sonra duygusal ve psikolojik açıdan tükenmiş hissettiğini söylüyor;
'İlk kez bir role kendinizi bu kadar kaptırdığınızda bunun sizi nasıl alaşağı edebileceğini anladım.'
Ayrıca Nina Sayers rolü için kilo veren ve uzun bir hazırlık sürecinden geçen Portman, 'Bazı geceler cidden öleceğimi düşündüm. Çekimler tamamlandıktan sonra psikolojik yardım almalıydım.' diyor. Filmin çekimlerinden hemen sonra kendini Thor filminin çekimlerinde bulan Portman, kelimenin tam anlamıyla tükenmiş hissetmiş.
Kült korku filmlerinden bir tanesi olan The Shining'in oyuncularından Shelley Duvall, boş ve gözlerden uzak bir otelde çekilen film ile alakalı olarak 'neredeyse katlanılamazdı' diyor.
'Çekimler sırasında rolün stresini üzerimde o kadar çok hissettim ki; neredeyse sağlığımdan oluyordum. Stanley Kubrick, beni daha önce hiç olmadığım kadar kışkırttı ve zorladı. Oynamak zorunda kaldığım en zor roldü.'
Bunu aslında filmin yapım sürecini konu alan Making the Shining belgeselinde de görebilirsiniz. Çekimler esnasında Duvall, Kubrick'in yanına giderek dökülen saçlarını gösteriyor ancak yönetmen oradan uzaklaşarak çalışanların yanına gidiyor ve 'Shelley'e sempati duymayın.' diyor.
Nicholson; söz konusu Duvall olduğunda Kubrick'in tamamen farklı bir yönetmen gibi davrandığını kabul ediyor. Ayrıca bazen Kubrick'in çekimler esnasında oldukça acımasız olabileceğinden de bahsediyor. Öyle ki Kubrick, Duvall'ın beyzbol sopalı sahnesini tamı tamına 127 kez üst üste çekmiş! Ayrıca Kubrick'in asla Duvall'ın ortaya koyduğu işleri takdir etmediğinden ve bilerek ve isteyerek Duvall'ı diğer çalışanlardan ayrı tuttuğundan da bahsediliyor. Ancak bu, kanıtlanamamış bir iddia olmanın ötesine geçemiyor.
Psycho filminde rol alan Janet Leigh, çoğu insanın da bildiği o duş sahnesinden öylesine korkmuş ki; çekimlerden sonra da bu durumun üstesinden gelemeyerek yıllarca duş alamamış! Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise Leigh;
'Evin kapılarının ve pencelerinin kilitli olduğundan emin olurum. Ayrıca banyonun kapısını ve duşun perdesini de açık bırakırım. Duş başlığı nerede olursa olsun; yüzüm her zaman kapıya doğru dönüktür ve izlerim.' diyor.
Dizide oynadığı süre boyunca sayısız kötü adamı ve korkutucu karakteri canlandıran American Horror Story'nin Evan Peters'ı, bunun gerçekten zor bir iş olduğunu dile getiriyor ve ruhunu ve bir insan olarak Evan'ı yaraladığını belirtiyor.
'Benden talep edilen çok büyük bir öfke var. Bu gerçekten yorucu. Zihinsel olarak da bir o kadar yorucu. Bu nedenle o yerlere bir daha asla gitmek istemiyorsunuz. Ancak bazı sahneleri çekmek için oraya tekrar gitmeniz gerekiyor ve bu durum, hayatınızla bir şekilde bütünleşebiliyor. Mesela trafikte ilerlerken bir anda kendinizi çığlık atarken buluyorsunuz. Ardından da kendi kendinize; 'Bu neydi şimdi?' diyorsunuz. Ben böyle birisi değilim. Bununla mücadele etmek için çok çabalıyorum.'
Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşmayı unutmayınız... 👇
5. Hitchcock'un belgeselini izledim. Yönetmen zaten başrol aktristlerine yazmasıyla meşhur maalesef. Birds filmi çekimleri sırasında Hedren'e de yürüyor ve kadın karşılık vermiyor. bunun üzerine uyuz olan Hitchcock sırf Hedrene daha çok zarar verebilmek ve filmin daha gerçekçi olabilmesi adına canlı kuş kullanıyor. Bi taşla iki kuş vuruyor adam resmen filme de ithafen :) Kadın perişan oluyor o çekimler yüzünden sonra da yanılmıyorsam sektörü bırakıyor.
sam neill'in gençliğine bak be