Korkmaktan Korkma! Şüphe ve Hatalarla Gelişmek

Kendimizi o kadar kandırmaya meyilli bir toplumuz ki hep iyiye odaklıyız. Melankoliden bu kadar zevk almamız, kara mizah ile beslenmemiz de birbirimizin derdine ortak olmamız da hep bu yüzden.Yıllar önce Robert Lowell olması gerekene, gerçeğe odaklanmanın aslında kötüyü çağırmak değil, hazırlıklı olmanın ön koşulu olduğuna vakıf olmuş olacak ki tünelin öte ucunda bir ışık görürsek bunun üstümüze gelmekte olan trenin ışıkları olacağını söylemiştir.

Bazı zaman aralıkları ile tünelin ucundaki ışıkların aydınlık değil de tren olduğunu bir nebze düşünüp endişelenmeyi becerebilirsek belki başımıza gelenleri de yarı yarıya engelleyebiliriz.

“Çocuklarımızı da büyütürken onların duygularını oluştururken ve duygu boşluklarını doldururken, kalplerine yerleştirdiklerimize dikkat etmeliyiz. Baskı, eleştiri ve kontrol çocuk kalbine hata yapmaktan korkmak duygusunu yerleştirebilir.”

Psikologların bu tespiti karşısında değilim tabii ki. Her duygunun da zehir haline gelmesi dozuyla ilgilidir ya. Dozu da bu durumda ebeveynlere bağlıdır. Çocuğuna baskı yaparken çocuğun sınırlarına saygı duyarak yapmak, çocuğa yapılan eleştirinin yapıcısını kullanmak ince bir çizgidir. Yaptığın kontrolü anne kalbiyle gözünden sakınarak itinayla yaptığında zehir etkisi de yok olacaktır. Bunun sonucunda çocuğun hata yapmaktan korku duymasının, kuşku duymasının artık hiç sakıncası olmayacağı gibi yarar sağlayacaktır. O kalpteki hata yapma korkusu, insanı her daim tetikte tutar. Pişmanlığı azaltır, hep hazır ol da kalmasını sağlar. İnsanı “elinden gelenin en iyisini yap” konumunda sabitler.

İmam Gazali “Şüphe etmeyen hakikati bulamaz” derken belki canımız sıkılır belki içimiz ısınır ama gerçeğe yaklaşırız demek ister. “

Descartes’in “Eğer gerçeği bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et” sözü de Gazali’nin hakikati ile Descartes’in gerçeğini aynı noktada buluşturur.

Korkunun beyaz kan hücrelerini harekete geçirme özelliği bilimsel veridir. Beyaz kan hücreleri de hastalıklarla savaşmamızda ve bağışıklığımızı korumamızda yardımcı hücrelerdir. Öyleyse dozu iyi ayarlanmış korkunun faydası vardır. İçinde, dozunda kuşku barındıran korku, insanı sebepsiz ve sonuçsuz bir cesaretten daha güvenli bir ortamda dinç ve bilinçli tutar.

Yeni nesil yaşam koçlarının “Sev kendini sev, önce sen, senden önemli bir şey yok” pompalamaları cahil cesareti arkadan ittirmektedir.

Önce sevmeye kendinden başlamaya zaten eğilimli insanoğlu günümüzde kibir ve sonu sınırı olmayan bir güveni kalbine bu şekilde yerleştirmektedir. Kendini daha çok sevmekten öte karşısındaki insanı, hayvanı, doğayı severek ve hata yapmaktan korkarak, temkinli ve yanlış davranabileceği şüphesini hep duymalıdır.

Yalnız burada en belirleyici doğruya odaklanmaktır. Doğruya odaklanmak derken hep şuna takılıyorum. Halk arasında hep doğru konuşmak olarak simge söz olmuş “doğrucu Davut” olmayı hastalıklı biriymiş gibi değil de kıvanç duyulması gereken bir erdem gibi sahiplenmek gerekiyor tabii ki önce. Yalan söyleyebilen ve tercih eden insan etrafına zehir saçar.

Doğru olmak, doğru kalabilmek erdemdir. Çocuklarımıza hastalıklara karşı yapılan aşı gibi doğru olmayı zerk etmeliyiz. Üremenin, çocuk sahibi olmanın anlamını kavrayarak, sorumluluğunu alarak korku kültürü değil mutlu kültürü yaratmaktır ebeveyn olmak. Çocuğun içine, başını okşayan masum insana düşmanca bakacak tohumları ekmeden, çocuğu korku denizinde boğmadan, insandan soğutmadan yapmaktır. Dozunda şüpheyi yerleştirerek daha iyi yarınlar hazırlamaktır. Bu görev hem anne babanın hem okulların görevidir.

Bu mantıkla büyüttüğümüz çocuklarımızı hem tehlikelerden koruyacağız hem de herkese yakın ama sınırlarını koruyabilen çocuklar olmalarını sağlayacağız. Olması gereken ve  yararımıza korkularımız aslında bizi biz yapan değerlerimizle bütünleşir. Sınırları belirlenmiş şüphe, başarı kapılarını açan itici kuvvettir. Günümüzde hayali bile zor olan olayların gerçekleştiği, aklını yitiren dünyada çocuklarımızı korumamızı sağlayan, iç güdülerimizi hep uyanık ve zinde tutan gücümüz kalbimizdeki doğru kaygılardır aslında.

Korkusuzca bodoslama atlayan bir zihin, cahillikten kuvvet alan zihindir. Kendinden şüphe duyan, yapılması gerekene odaklanan, korku duyan hep zekilerdir.

Bertrand Russell’ın bu konuda “Akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendinden emin olmaları” sözü bu konuyu özet geçen en çarpıcı bir tespittir.         

Berna Kiper

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!