Kocasıyla Yüzlerce Kişiyi Öldürüp Kendi İdamına Gelinlik Giyerek Giden Amerika'nın İlk Kadın Seri Katili: Lavinia Fisher

Bugüne kadar pek çok tuhaf hayat hikâyesi anlattık sizlere ama bu kadar tuhaf olanına inanın biz de ilk defa denk geliyoruz!

Lavinia Fisher efsanesi tam 200 yıl öncesine dayanan bir efsane.

Amerika’nın ve hatta dünyanın ilk kadın seri katili olarak bilinen Lavinia Fisher’ın hikâyesini ilginç kılan şey aslında bir katil olması değil, seri katil olarak anılmasına rağmen, muhtemelen hiç cinayet işlememiş olması! 

Peki, nasıl oldu da Lavinia Fisher cinayet bile işlememişken ilk kadın seri katil unvanını alıp idama mahkum edildi ve üzerinde gelinliğiyle ölüme yürüdü? Gelin, hep birlikte bu garip ve bir o kadar da ilgi çekici hikâyenin başlangıcına dönelim.

Charleston'da yaşayan herkesin bugün bile bir şekilde adına aşina olduğu biri Lavinia Fisher. Tabii, onunla ilgili birçok söylenti yayıldı bugüne dek.

Lavinia'ya dair söylenen ve gerçekliğinden şüpheye düşülen noktalar oldukça fazla. Ama bildiğimiz birkaç şey var. Bunlardan ilki Lavinia'nın 1820 yılında idam edildiği; ikincisi kocası John Fisher ile birlikte 'The Six Mile Wayfarer House' adında küçük bir otel işlettiği; üçüncüsü ise idam edilmeden önce Lavinia'nın son sözlerinin 'Cehenneme gönderecek bir mesajınız varsa bana söyleyin, sizin yerinize ben iletirim.' olduğu. Gelelim, Lavinia'yı idama götüren olaylar silsilesine...

Lavinia ve John'un işlettiği bu küçük otel, karı kocanın cinayet işleyebilmesi için özel olarak düzenlenmişti. Odalardan birinde yatağın özel bir mekanizması vardı ve bu mekanizma sayesinde yatağın altı açılarak, kurban aşağıdaki gizli odaya düşürülüyordu.

Sonrasında ise gizli odada elinde baltasıyla bekleyen John, kurbanını acımadan katlediyordu. Kasaba halkından olmayan ve yolu sadece kısa bir süreliğine oralara düşen gezginleri hedef alan çift, böylece fazla şüphe çekmeden rahatça cinayet işleyebiliyordu. 

Kurbanlar hiç karşı koymuyorlar mıydı derseniz, ne yazık ki cevabımız hayır. Çünkü o esnada Lavinia tarafından ikram edilmiş zakkumlu çay yüzünden baygın halde oluyorlardı.

Tabii, bir süre sonra bu otele pek çok ziyaretçi gelmesi ve hiçbirinin otelden çıkmaması bölgede emniyeti sağlayan otoritelerin dikkatini çekmişti. Ancak elle tutulur bir ipucu yoktu.

Sonrasında yapılan araştırmalar gösterecekti ki, Lavinia ve John Fisher yüzlerce insanı gözlerini bile kırpmadan ölüme göndermişlerdi... 

Size daha önce de söylediğimiz gibi, bu hikâyenin dilden dile yayılmış farklı farklı versiyonları mevcut. Bunlardan en popüleri ise gözünü kan bürüyen bu cani çiftin yakalanmasını sağlayan John Peeples’ın hikâyesi.

John Peeples, Georgia’dan Charleston’a gitmekte olan bir yolcuydu ve Fisherların otelinde biraz dinlenmek için durmuştu. Fisherlar ona odasının henüz hazır olmadığını, beklerken ona bir fincan çay ikram etmek istediklerini söylediler.

Lavinia, bir yandan zehirli çayı hazırlayıp John Peeples’ın önüne koymuş, bir yandan da çekici tavırlarla ona işi ve hayatıyla ilgili bir sürü soru sormaya başlamıştı. Peeples çay içmeyi sevmiyordu ama kabalık olmasın diye içiyormuş gibi yapıp çayı gizlice hemen yanındaki saksının içine dökmüştü. Lavinia’nın ahiret soruları sinirine dokunsa da sesini çıkarmamış ve odası hazırlanınca hemen oraya geçmişti.

Lavinia ve John’un hal ve tavırlarında Peeples’ın canını sıkan bir şeyler vardı, bu yüzden tetikte olmakta fayda var diye düşünerek odadaki sandalyede uyumayı tercih etmişti.

İlerleyen saatlerde yataktaki mekanizma aniden çalışınca Peeples irkilerek yerinden kalkmış ve olanları görür görmez odasının camından kaçarak hemen yetkililere haber vermişti. Yerel otoriteler otelde öldürülen kişilerden bazılarının kişisel eşyalarını bulmuş, otelin arazisine ise cesetlerin gömüldüğünü fark etmişlerdi. Lavinia ve John Fisher çifti tutuklanıp mahkemeye çıkarıldı ve mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldı. Fisherlar ise kendileri için bu sonu kabul etmeyeceklerdi...

John bir din adamıyla görüşmüş ve son dakikalarında tövbe etmeye çalışarak kalabalığa bir Hristiyanın öldürülmemesi gerektiğini söylemişti. Lavinia ise yasalar gereği evli bir kadın olarak öldürülemeyeceğini iddia ediyordu.

Bunun çözümü basit oldu. John, Lavinia'dan önce idam edildi ve Lavinia artık dul bir kadın olduğu için idam edilmesinin önündeki engel kalktı. Lavinia bir ihtimal kalabalığın içindeki insanlardan biri benimle evlenmek ister, o zaman kurtulurum diye düşünüp idam edilmeye gelinliğiyle gitmeye kalktı. Neticede kendisi çok güzel bir kadındı. Ancak umduğu gibi olmadı ve kimse Lavinia'yı darağacından kurtarmak için gönüllü olmadı. Lavinia ise idamın kaçınılmaz olduğunu fark edince o meşhur son sözlerini söyledi:

'Cehenneme gönderecek bir mesajınız varsa bana söyleyin, sizin yerinize ben iletirim.' 

Cinayetleri bizzat kendisi işlememiş olsa da Lavinia Fisher Amerka'nın ilk seri katili olarak nam saldı ve hikâyesi hala anlatılmaya devam ediyor. Hatta Lavinia Fisher'ın hayaletinin hala idam edildiği yerde dolaştığına inanılıyor...

Popüler İçerikler

Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
YORUMLAR
03.01.2022

Oldurdukleri kurbanlari kiyma makinesinden gecirip turta yapsalardi yakalanmazlardi:). Bkz: sweeney todd

03.01.2022

Yanlış biliyor olabilirim ancak bildiğim kadarıyla Amerika'nın ilk kadın seri katili Aileen Wuornos değil miydi?

04.01.2022

Üç beş ayda bir aynı içerikleri ısıtıp ısıtıp önümüze getirmekten bıkmadınız mı acaba?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ