Kocaman kalplerin, küçük odalarına sıkışmaktan yorulmuş, belki de daha fazlası için umudunun dibini ekmekle sıyırmış bir neslin, gitgide yozlaştırılması için üzerine toprak atan müteahhitleriyiz.
Kocaman kalplerin, küçük odalarına sıkışmaktan yorulmuş, belki de daha fazlası için umudunun dibini ekmekle sıyırmış bir neslin, gitgide yozlaştırılması için üzerine toprak atan müteahhitleriyiz.
Ilişkilenmeye, bağlılığa, yapılandırmaya ve yeni bir gerçeklik kurgulamaya, kendiyle yüz yüze gelmeye korkan, bundan dolaylı küçük bir böcek gibi kaçtığı kuytudan çıkmayıp, hayatın bir rüzgar gibi esip gitmesini bekleyen aciz insanlarız.
Yaralardan korkan, yaralılardan kaçan, idealize edilmiş, gerçekliği olmayan düşlerin peşinde kendi varlığından paralel bir evrene geçiş yapmış, kendi izini bulamayan belki de artık aramayı bırakan insanlarız…
İşkolik olmuşuz bundan sebep. Bağımlı olmuşuz bundan sebep.
Varlığını bir kenara bırakınca elimizdeki kırık dökük enerjiyle ölüler dünyasına yaşamayan, kendimize bağımlı gerçeklikler yaratmaya başlamışız. Aynı kendimiz gibi.
Insan neyse, onu yaratır.
Ölü ise, ölüler yaratır.
Sığ ise sığlıklar yaratır.
Kuyruğuna dolandıysa, aynı döngüyü sonsuz tekrar eden sistemler yaratır.
İnsan sadece kendi olduğu hali sonsuz kere sonsuz tekrar eder.
El birliği ile yozlaştırdık. El birliği ile kıymeti toprak altına gömüp üzerine parlak bir mermerden anıt diktik. Gözlerimiz kör, sadece inandığımızı gerçek kılmak için başı kesik tavuklar gibi birbirimize çarpıp durduk. Kıymeti çoktan gömdüğümüzden, o çarpışmaları köpürtüp üzerine de madalya taktık. Köpükler ilk rüzgarda uçuşunca da, ideolojik kurgumuzun gerçekliğine kendimizi biraz daha inandırdık.
Aslında sadece, basitçe ‘korkak’ tık.
Şerefiyle korktuğunu söyleyemeyecek ‘basit’ birer korkak.
Sırtındaki bıçak izleri, diğerininin eline bulaşan kanı ile yüzleşemeyen, yarayı kusur tecrübeyi beceriksizlik diye etiketleyen, duygudan kelimeye yanlış çevrilmiş odaların içinde hapsolmuş kendi kırılganlıklarını gizlemek için üzerine beton dökmüş insansılar.
Gerçek varoluşlarından duydukları utanç kendilerini yerin en dip köşelerine itmelerine sebep olur. Kendilerini toprağa gömüp, büyük yenilgilerini göğüslerine madalya gibi takıp diğerlerinin ordusuna katılırlar.
Acıtılırlarsa acıtırlar, sevilmiyorlarsa sevmezler, görülmediklerinden görmezler, kıymetleri bilinmediğinden kıymet vermezler, veremezler.
Çünkü artık biat ettikleri ‘diğerleri’ nin tebası olmuşlardır. Diğerlerine duydukları sadakat, kendilerinin celladıdır.
Belki de bu yüzden, sırtlarındaki bıçak izleri de, ellerindeki kan da kendilerinindir.
Kendi kendilerini bıçaklayıp, kendi kendilerini küçültüp kıymetsizleştirir ve bu sayede teba olmaya, diğerlerinin arasında “ait” gibi “onlardan” gibi hissetmeye devam edenler.
Bu noktada artık herkes yaşamın ve neslin gerçeğinin bu olduğuna hemfikir olur.
Şimdi herkes rahattır. Aksini söyleyen olmadığı sürece bu yoz intikamın içinde yavaş yavaş ölmeye devam edilebilir.
İnsanın cesareti, diğerlerine rağmen, kendine rağmen hareket edebilme kabiliyetinden gelir. Çünkü o canlıdır.
Yaşam diye dayatılan kokuşmuş toprağa elleri kolları bağlı olsa da yüz çevirir. Bundan sebep insan savaşçıdır. “Rağmen” savaşçıdır. İçten içe bilir ki, yaşam tekrarların, sabitlerin içinde bulunamayacağı bir sistemdir. Yaşam özgürdür. Düşünceden, duygudan, sistemlerden özgürdür. Ve özgürlük kalbi gerçeğe uyanmışların göğsünde taşıyabileceği bir sorumluluktur.
Yorgunluğuna, bıkmışlığına, direncine bir bak…
Kendini binbir parçaya bölsen de, içindeki sesi susturamayacaksın.
Sakin ol…
O küçücük parçalarını tüm evrene saçsan da içindeki yarayı kapatamayacaksın.
Sakin ol…
Sadece gözlerinin içine bak, o kırgın yaralı olan halinin gözlerine. Hiçbirşey söyleme, hiçbir akıl verme, sadece bak.
Çünkü bazen sadece görülmek iyileştirir.
Kimse görmesin de sen gör kendini.
Sen seni gördükçe kapanacak o yaralar, gözlerinin içine baktıkça çıkacak tüm acılar.
Sakin ol…
Sen sana sarılıp af dileyince geçecek tüm yorgunluklar…
Ancak o zaman filizlenecek yaşam, sen cesaretini koluna takıp gözlerini gözlerine değdirdiğinde.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio