Kendisi İçin Sinemaya Girmekle İntihar Etmek Aynı Şey Olsa da Geri Adım Atmayan Yönetmen: Ahmet Uluçay

Bir çocuk düşünün. Hayallerine sımsıkı sarılan, ne uğruna olursa olsun bırakmayan...

Ahmet Uluçay, 2 Aralık 1954'te Kütahya'nın tepecik köyünde dünyaya geldi.

Ailesinin imkânları dahilinde ancak ve ancak ilkokulu bitirebildi. Sinemayla olan ilk teması kasaba kasaba, köy köy gezmeleriyle merak uyandıran gezici sinemayla başladı. Daha önce hiç film izlememişti. Okula gelen sinema sayesinde en büyük düşü gerçek oldu.

Hayalinde resimlerinin hareket ettiğini düşlüyor ve sık sık 'Bir de gımıldayı verse şu resimler!' diyordu hep. O resimleri 'gımıldatmayı' başaracağından henüz haberi yoktu tabii. Sinema her şeyi oldu sonra, sevdiği kadına duyduğu aşkı bile bu yolla kanıtladı Uluçay.

Kendini ifade etmeyi en iyi başardığı nokta sinemaydı onun için...

Zor da olsa sahip olduğu eski püskü bir kamerayla başladı yolculuğu. Bir heves girdiği bu yol, onun hayatının amacı ve tek gerçeği oldu. Tehditlere, ağır tepkilere maruz kalsa dahi yolundan dönmedi. Çıkıp İstanbul'a geldi, senaryolarını kabul edecek yapımcı bulmak için çalmadık kapı bırakmadı. 

Film senaryoları için 'Bu kumaş başka kumaş, bak bunu üç sayfa okuduktan sonra bırakamayacaksınız...' dese de kimselere meramını anlatamadı. Çaresiz bir şekilde gerisin geri köyüne döndü. Ona göre derdi olmayan sinema yapamazdı, ancak onda da dertten bol hiçbir şey yoktu.

Tüm ömrünü sinema uğruna harcadı, çünkü değeceğine inanıyordu.

'Lumiere kardeşler sinemayı icat etmese mutlaka o bizim köyde icat edilirdi.' demişti. Gerçek bir sinemacı olabilmek için uzun yıllar boş işler peşinde koşmak zorunda kaldı. Çevresindeki herkesten tepki aldı. Babası sinema sevdası yüzünden ona 'Beyoğlu Berduşu' derdi ve ölene kadar oğluna küs kalmıştı. 

En büyük destekçisi, en yakın dostu İsmail olmuştu. İsmail de onun gibi film yapmak için büyük bir heves içerisindeydi. Yaptıkları ilk film makinesi tahta parçalarından oluşuyordu. Hatta kasabadan kopuk filmler toplayıp bunları birleştirerek, daha önce hiç film görmemiş köy halkını sinemayla buluşturdular.

Onlarca ödüle layık görülen Uluçay, söylenecek sözlerini ve anlatılacak hikâyelerini her zaman gururla kucakladı.

Çok uzun uğraşlar sonunda, tamamında hem senaristlik hem de yönetmenlik yaptığı 11'i kısa, 1'i uzun metraj olmak üzere 12 filme imzasını attı. İlk kısa filmi 'Optik Düşler', sadece yerel sinemada değil uluslararası festival gösterimlerinde de yer aldı. Şu kısa filmleriyle çeşitli ödüllere layık görüldü;

  • Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak

  • Bizim Köyün Orta Yeri Sinema

  • Minyatür Kosmos'da Rüya

  • Epileptik Film

  • İnci Deniz Dibinde

  • Uzun Metrajın Resmi

  • Exorcise

Tavukçuluk, kamyonculuk yapıp, inşaat işçisi olarak çalışsa da bu işlerin hiçbirinde dikiş tutturamadı.

Bu durum onu sinemaya daha da yakınlaştırdı. Sinemayı 'en sevdiği ve tek becerebildiği iş' olarak tanımlıyordu. Bu yola beraber baş koyduğu arkadaşı İsmail, bir süre sonra ümidini yitirip Uluçay'ı yarı yolda bıraktı. 

Uzun metrajlı tek filmi, 'Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak' onun için çok önemli bir yapıt oldu. Bu film, çocukluğunun bir yansımasıydı. Filmdeki iki çocuğun tutunduğu hayaller, zor da olsa onun gerçeği olmuştu. Köyde yaşamaya devam eden Uluçay, adını tüm dünyaya duyurdu.

Edebiyata olan ilgisi onu yazmaya sevk etti ve birçok sinema yazısı, şiir ve öykü kaleme aldı.

Bozkırda gezerken bulduğu deniz kabuğundan esinlenerek başladığı son filmini tamamlayamadı. Neyse ki Kültür ve Turizm Bakanlığı, 'Bozkırda Deniz Kabuğu' filmini, Ahmet Tarık Güven'in yapımcılığı ve Osman Nail Doğan'ın yönetmenliğinde tamamlanması için destek verdi. Proje detayları henüz paylaşılmadı. 

Haberin bu kadarı bile bizleri çok mutlu etmeye yetti de arttı diyebiliriz.

Adından 'Köylü yönetmen' olarak bahsedenlere içten içe bozulsa da, asla sert bir çıkış yapmadı...

İnatla, sabırla, bıkmadan “Ben köylü yönetmen değilim, köyde yaşayan yönetmenim.” sözlerini yineledi durdu. Tüm hayatını sinemaya adayan bu adam, beyin tümörü ve zatürreden dolayı 30 Kasım 2009 hayatını kaybetti...

Popüler İçerikler

Cübbeli Ahmet Hoca Kalp Krizi Geçirdi: Hastaneye Kaldırılan Cübbeli Ahmet Hoca’ya Anjiyo Yapılacak!
Son Sahnesiyle Yüreklerimizi Ağzımıza Getiren Kızılcık Şerbeti Pinko'dan Sürpriz Paylaşım
Merve Taşkın Sevgilisinden Gördüğü Şiddeti Paylaştı: "Cinsel Organıma Tekmeler Atıyordu"
YORUMLAR
29.05.2020

Ve güzel ülkemizde kıymeti bilinemeyen bir başka yetenek daha erkenden göçüp gitti.

Pasif Kullanıcı
29.05.2020

Ahmet uluçayın o kadar kıymetli oldugunu düşünmüyorum. Sadece iki ödülü var ve bu yeterli bir kriter değil. 50 küsür yıllık hayatında emin ol sende kafayı sinemaya bu kadar taksan ikiden fazla ödül alırsın. Eğer gerçekten yetenekli olsaydı sinema filmlerinin patlama yaptıgı tarihlerde çaldıgı o kadar kapılarda birileri o yeteneği mutlaka keşfederdi. Belli ki yeteneğinin olmadıgı bir konuyu takıntı haline getirmiş ve hayatınızı kendine zindan etmiş. Yazmakta veya kamera arkasında iyi olsaydı mutlaka bir çıkış yolu bulurdu bence. ( Şimdi yanlış mı düşünüyorum aceba diye nete baktım ama adamın bir tane uzun 4 ila 5 kadar kısa filmi var ve bütün düşünceler sadece sıkışıp kaldıgı taşrayı anlatan konular yani bu arkadaşın dünyanın geri kalanında ne oldugu hakkında hiç bir fikri yok izleyicine bir şey anlatabilmek için ondan çok şey biliyor olman gerekiyor diye düşünüyorum bilmeden bilene bir şeyler anlatmayı istemek biraz abes)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ