Kendini Sevmek ve Onaylamak

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yasamayı bilmediği için...”

William Shakespeare

Sevgi hayatın başlangıcıdır. İnsan hayatına sevgiyle başlar. Bir bebek annesinin koşulsuz sevgisiyle gelir dünyaya… Sevgiyle büyürken, bir çiçeği, bir rengi, bir yemeği, bir insanı, en önemlisi de kendini sevmeyi öğrenir. Peki, sonra ne olur da sevgilerimiz azalır, tükenir? İşte bu sorunun yanıtı, düşündüklerimiz, algıladıklarımız, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız içinde gizlidir. Yaşanan her başarısızlık, hayal kırıklığı, pişmanlık, çaresizlik; duyulan her nefret, utanç, suçluluk, kaygı, şüphe, öfke, sevgiyi biraz daha uzaklaştırır hayatlarımızdan. Ama iyi haber şu ki insanın kendine olan sevgisi yok olmaz; derinlerde bir yerlerde inzivaya çekilir sadece.

Kendini sevmek egoist olmak, kibirli olmak anlamında algılanır çoğu zaman.

Oysa kendini sevmek, kendine saygı, sorumluluk ve özgüven duymak, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olarak kendinden hoşnut olmaktır; kendini kayıtsız şartsız kabul etmektir, mutluluğu hak ettiğine inanmaktır. Kendini sevmek mutlu olmanın önkoşuludur ve ancak kendini tanımakla, bilmekle mümkündür. Fransız düşünür Montaigne’in “Kendini tanı, her insanda insanlığın tüm halleri vardır” sözüyle ifade ettiği gibi, kendini tanıyan insan, tüm insanlık hallerini kabul ederek sever kendini, mükemmel olmaya zorlamaz.  

Olumsuz yönlerini dert ederek kendiyle çatışmaz, olumlu yönlerine odaklanarak kendinden memnun olur. Hatalarını kabullenir, kendini affeder. Sürekli eleştiren, önüne set çeken iç sesini kontrol eder ve gerektiğinde susturabilir. Kendini başkalarıyla kıyaslamaz. Kalbiyle, duygularıyla, dış görünüşüyle barışıktır, kendine değer verir. Başkaları için gösterdiği özen ve çabayı kendisi için de gösterir.

İnzivaya çekilen kendini sevme duygusunu uyandıramayan insanın mutsuzluğu kaçınılmaz olur. Önce kendine, sonra da çevresine yabancılaşır ve gittiği her yere mutsuzluğu da götürür. Kendini seven insansa, tıpkı her yüzü ayrı bir ışıltı ve güzellik saçan bir elmas gibi sevgisini yansıtır çevresine. Başkalarına karşı da kendine olduğu gibi anlayışlı, nazik, sabırlı, affedici, cömert, dürüst olur; sevgisini paylaşır. Sevgi paylaşıldıkça çoğalır, çoğaldıkça daha çok paylaşılır.

Tıpkı kendimiz gibi başkalarını da karşılığını beklemeden koşulsuz sevmek, hem bizim hem de çevremizdekilerin hayatını değiştiren sihirli bir güçtür. Sevgiyle kurduğumuz ilişkilerle hayatımız zenginleşir; zorlukların üstesinden kolayca gelir, kötü zamanlarımızı çabucak atlatırız ve artan özgüvenimiz hayatımızın her alanında başarıyı getirir. Sevgi, önce insanı, sonra toplumu ve en sonunda da dünyayı mutlu kılacak sihirli bir değnek gibi dokunur hayatlarımıza.

İnsan bahanelerin ve keşkelerin ardına saklanmadan, yaşını başını dert etmeden; güzel bulduğu, anlam bulduğu, değer bulduğu, hayat bulduğu herkesi ve her şeyi koşulsuz sevebilir. Ne var ki, hayatımızda bu kadar önemli bir yeri olan sevgiyi göz ardı ederek, bir kenara iterek yaşamaya alıştırırız kendimizi. Çevremize dönüp baktığımızda sevmek ve sevilmek için ne kadar çok fırsat olduğunu göremeyiz.

Çoğu zaman da yaşadığımız olumsuz deneyimler yüzünden sevmekten korkar ve sevmenin bize göre olmadığını düşünürüz.

Diğer yandan, zaman hızla akıp giderken hayatımızda sevginin boşluğu da büyüyerek artar ve er ya da geç sevgi ihtiyacı kaçınılmaz olarak çıkar karşımıza. Bu kez de sevmek için geç kaldığımızı düşünürüz. Oysa sevmeye geç kalınmaz; kendini ve başkalarını sevmeye başlamak için hiçbir zaman asla geç değildir. Sevmenin yaşı, zamanı yoktur. Sevmek insanın doğasında vardır, sonradan öğrenilen bir beceri değildir. Sevgi, insana sunulmuş özel bir armağandır. 

Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin

Yaşamla uyum içinde ve mutlu olmak için kendinizle barışık olmanız gerekir. Kendi gereksinimlerinizle çevreniz arasında uyumlu ilişkiler kurmanız ancak kendinizi olduğunuz gibi kabul etmenizle mümkündür. Ruh sağlığı ölçütlerinden olan “kendini olduğu gibi kabul etme” kişinin suçluluk, yetersizlik, beğenme ya da övünme duygularına kapılmadan kendini tüm olumlu ve olumsuz yönleriyle kabul etmesi, eksikliklerini ve hatalarını görebilmesi, bunları kişiliğinin bir parçası sayması ve kendinden utanmaması demektir. Kendini kabul edebilme, kendi potansiyelini gerçekleştirme, başkalarıyla yakın ilişki kurabilme ve yaşamı anlamlı bulma sağlıklı olmanın işaretidir. Kendini olduğu gibi kabul etmeyen kişiler, davranışlarının sorumluluğunu taşımada ve kendi benliğini yaşamada yetersiz olurlar ve bunun sonucunda da ruh sağlıkları bozulur. 

Kendinizi olmak istediğiniz gibi değil, olduğunuz gibi kabul etmeniz benliğinize ilişkin içten ve gerçekçi bir görüşe sahip olmanızı gerektirir. Hiç kimse mükemmel olamaz. Kendinizi kınamadan, suçlamadan, kusurlarınızı ve sınırlılıklarınızı bilerek mükemmel olmayışınızdan, zayıflıklarınızdan ve hatalarınızdan utanmayın. Kendinizi başkalarıyla kıyaslayarak eksikliklerinizden rahatsız olmayın. Kendinizde olmayanı varmış, olanı da yokmuş gibi göstermeye çalışmadan kendi yetenekleriniz ve olanaklarınız çerçevesinde kendinizi değerlendirin. Ancak kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeniz, eksiklerinizi gidermek, olumsuzluklarınızı düzeltmek üzere değişmeye çaba göstermeyeceğiniz anlamına gelmez. Aksine tutarsızlıklarınızın ve sınırlılıklarınızın farkında olarak zayıf ve olumsuz yönlerinizi bilip kabul ederek değiştirmek için çaba göstermeniz gerekir. Kendini kabul, yaşam boyu süren bir gelişim ve değişim sürecidir. 

Kendini onaylama ve kabul etme, kişinin hayatının her boyutunda olumlu değişimlerin olması için temel bir anahtardır. Kendinizi olduğunuz gibi kabul ettiğinizde, onayladığınızda ve sevdiğinizde her şey zamanla yoluna girecek ve sağlığın düzelmesi, daha çok kazanma, ilişkilerin daha doyumlu hale gelmesi, kendini daha yaratıcı ve doyurucu biçimlerde ifade etmeye başlama gibi küçük mucizeler karşınıza çıkacaktır. 

Instagram

Facebook

Twitter

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı